Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Peygamberimiz'in Eshâbıyla İstişâresi

Peygamber Efendimiz, Eshâbıyla istişâre yaptı. Yapılacak gazânın onların rızasıyla olmasını istiyordu. Ensar ve Muhâcirîn ise Allah Rasûlü'nün tam hoşlanacağı şekilde konuştular ve O'nun mübârek kalbi sevinçle doldu.
Muhâcirîn nâmına, Mikdad ibn-i Amr konuştu ve şöyle dedi:
"Ey Allâh'ın Rasûlü! Seni bize Allah gönderdi, biz de seninle beraberiz. Biz sana İsrailoğullarının Hz.Mûsa'ya dedikleri gibi kat'iyyen demeyiz...(Onlar şöyle demişlerdi: «Sen ve Rabbin gidin harp edin, biz burada oturacağız.») Biz de deriz ki;«Sen ve Rabbin gidin harbedin, biz de sizinle beraber harp edeceğiz.»"
Ensar nâmına Saad ibn-i Muaz konuştu ve dedi ki:
"Ey Allâh'ın Rasûlü! Biz Sana îman ettik. Senin getirdiğine inandık, Sana bu hususta söz verdik. Bize istediğini emret! Biz seninle beraberiz. Seni gönderen Allah hakkı için, eğer denize girersen Seninle beraber biz de gireriz, hiçbirimiz geri kalmayız. Biz düşmana karşı varmaktan çekinmeyiz! Muhârebe vaktinde geri dönmeyiz! Sabrederiz, sadâkattan ayrılmayız! Allah'dan dileriz ki bizden memnun olacağın işler nasîb etsin! Hemen, Allâh'ın bereketinden dileyerek, istediğiniz tarafa gidelim."
Peygamber Efendimiz; "Böyle söyleyen bir kavim kat'iyyen yok ve mağlub olmaz." dedi.
Ensar, ikinci akabe bîatında Allah Rasûlü'nü, çocukları ve âileleri gibi koruyacaklarına söz vermişler, fakat harp edeceklerine dâir söz vermemişlerdi. Bîat maddelerinde bu yoktu. Allah Rasûlü onların ağızlarından bu sözleri işitince çok hem de çok memnun oldu. Yüzleri saadet belirtileriyle doldu ve "Yürüyün ve Allâh'ın lütfuyla şâd olun. İşte, Kureyş'in tek tek düşeceği noktaları görüyorum." diyerek, o noktaları mübârek elleriyle birer birer gösterdiler.
Dâva, kervanı basmak değil, küfür safını yıkmaktı. İstişâre netîcesinde, geri dönmek müşriklere ve yahûdîlere cesâret vereceğinden, harbe karar verildi.
Müşrik ordusu evvelce gelip Bedir suyunu zaptettiklerinden, Peygamber Efendimiz, ordusuyla Bedir'de kumluk bir sahraya indiler. Yürürken insanların ve hayvanların kumdan ayakları kayıyordu. Onun için Müslümanlar susuz kalmaktan korktular. Fakat, sabaha karşı yağan bol yağmur, Müslümanların yüzünü güldürdü. Allah tarafından, bir te'yîd-i Rabbâni olan bu yağmur sularından bol bol istifâde ettiler. Kumluk arâzi, yağmur yağınca biraz pekleşti. Üzerinde yürümek de kolaylaştı.
Bu arada Habbab ibn-i Münzir, inilen yeri beğenmeyerek şöyle dedi: "Yâ Rasûlellah! Buraya vahiy ile mi indik, yoksa bu harp durumu icabımıdır?"
Peygamber Efendimiz; "Mes'ele harp durumu işidir" deyince,
Habbab; "Bedir köyünün en sonundaki kuyunun önüne ordugâh kurulmasını" teklif etti.
Bunu münâsib buldular. Oraya gidip büyük bir havuz yaptılar. İçini su ile doldurduktan sonra diğer kuyuların üzerine çör çöp atarak kapattılar. Böylece düşman ordusunun onlardan faydalanmasını önlediler. Çünkü «harp hîledir».
Bu hâdise bize istişârenin ehemmiyetini gösteriyor.
Orada, Saad ibn-i Muaz'ın işâretiyle Allah'ın Rasûlü için bir gölgelik yaptılar. Peygamberimiz, o güneşlik altında, kalbi ile Allâh'a yönelerek; "Ey Allâhım! Kureyş, atlarıyla ve ordularıyla Senin Rasûlü'nü yalanlamak için geldiler. Yâ Rabbi! Bana vâdettiğin zaferi bugün ver!
Yâ Rabbi! Sen eğer bu topluluğu helâk edersen, Sana yeryüzünde ibâdet edilmeyecek."
diye duâ etti.
Bu duâsında o kadar vecd ve istiğrâka gelmişti ki, ridâsı (hırkası) omuzundan düştüğü halde farkına varmıyordu.
Hz.Ebû Bekir (R.A.), Peygamber Efendimiz'in ridâsını alıp omuzuna koymağa çalışıyordu... Şöyle diyerek Allah Rasûlü'ne mukâbelede bulundu: "Yâ Resûlallah, duân arşı titretti. Allah elbette vaadini yerine getirecek".
Fakat Allah Rasûlü duâsına devam etti. Hafif bir uykuya dalar gibi kendinden geçti. [color=red]Rü'yâda, zaferin hilâlini gördü ve müslümanlara şöyle müjdeledi: "Bu gün kim sabırla ve sebatla harp ederse ve bu yolda öldürülürse Allah onu cennete koyar." ( Islam Tarihi-Hasan Arikan//mollacami.net//ücharfbeşnokta )
[/color]


Ramazan-ı şerif

MollaCami.Com