Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Arabi ilimlerle alakali saka ve tekerlemeler

Bir türk iş amacıyla arabisatana gider,orda bir kaç sene bulunur bu arada arabçayı da öğenir tek tük,daha sonra tekrar türkiyeye döner.Bir gün merkebi ile öğlen sıcağında bir ağacın altında gölgelenirken adam uyuyakalır ve maalesef merkebinide bağlamayı unutur,uyandığında merkebi göremez ve ordan geçen birine sorar;
Nehar_ı şeceri zılli zavalde menamı gaflette iken,bizim merkeb_i zade firar eylemiş ru'yetiniz hasıl oldumu? ;D ;D ;D


İlkler çok hoş hocam teşekkür ederiz ;)
sondakine gülemiyorum :'(

karçiçeği senınkı de güzeldi.Bende biraz bakar körlük varda ;D

Hepsi çok güzeldi,teşekkürler.. :)


Bir türk iş amacıyla arabisatana gider,orda bir kaç sene bulunur bu arada arabçayı da öğenir tek tük,daha sonra tekrar türkiyeye döner.Bir gün merkebi ile öğlen sıcağında bir ağacın altında gölgelenirken adam uyuyakalır ve maalesef merkebinide bağlamayı unutur,uyandığında merkebi göremez ve ordan geçen birine sorar;
Nehar_ı şeceri zılli zavalde menamı gaflette iken,bizim merkeb_i zade firar eylemiş ru'yetiniz hasıl oldumu? ;D ;D ;D


Süper ya :)

Biraz da mütebessim olalım he :)

Teşekkürler...

eskiden medreselerde avam diliyle konuşmak yasakmış. konuşanlara ceza verirlermiş.birgün talebeler hocları ile beraber mesire yerine pikniğe gitmişler.hoca talebelerden birinin "su içtim"dediğini duymuş.talebeye kızgın bir şekilde "size kaç defa lisanı avam ile ifadei meram eylemeyeceksiniz dedim.imdi şöyle demeliydin:bir kasei lebrizi hoş güvarı nuş ile,teskin-i ateş-i dil-figar ve iktisab-ı ferah-ı bi-şümar eyledim"
talebeyi bir güzel azarlamış.bir müddet sonra hoca mangalın başına geçmiş.bir kıvılcım başındaki kavuğuna sıçramış.az önce haşlanan talebe vaziyeti görmüş.koşmuş yanına "kavuk yanıyor" die söyleyememiş.başlamış söze havas lisanı ile
"ey hace-i bi misal ve ey üstad-ı zi-kemal bu şakirdi pür kelal size şu vech ile arz-ı hal eyler ki: bir şerare-i cevval, bi hikmeti'l-müteal,nar-ı mangaldan pür tab ile ser-i ali nizdeki kavuğu iş'al eylemiştir!
lakin deyinceye kadar kavuk yanmış.hoca fena hiddetlenmiş "kavuğun yanıyor desene be adam"
:) :) :) :)

Süper ya lalee kardeşim. Emeğine sağlık tebessüm ettirdin..


Süper ya lalee kardeşim. Emeğine sağlık tebessüm ettirdin..

:)
Şahsen öyle konuşmayı isterdim..

Emeğine sağlık tebessüm ettirdin..

:) :) gerçekten öyle teşekkürler laleee kardeşim

Geçen yıl bir hevesle arapça kursuna başlamıştım, nebilim ana dilim gibi konuşacam zan ettim. Meğerse özveri ve çalışma istiyormuş. Aslında hâlâ şansımız var talebecikk, konuşabiliriz. Alt yapımız nasılsa var birazda gayret etsek yaparız ama nebilim işte, sanırım biraz çekingen duruyoruz. Ya da zaman mı kısıtlı hayata atılınca uğraşacak o kadar şey var ki, akşam nasıl olmuş onu bile fark edemiyoruz.

okuyan gözlerinize saşlık kardeşlerim :)
size katılıyorum böyle konuşabilsek keşke
ama çevremizdekilerde böyle konuşsa, yani eskiden yaşamış olsaydık.. mesela osmanlı döneminde. ilim,irfan, medrese, cihat, hılafet devrinde yaşasaydık ne güzel olurdu kim bilir....


Bir türk iş amacıyla arabisatana gider,orda bir kaç sene bulunur bu arada arabçayı da öğenir tek tük,daha sonra tekrar türkiyeye döner.Bir gün merkebi ile öğlen sıcağında bir ağacın altında gölgelenirken adam uyuyakalır ve maalesef merkebinide bağlamayı unutur,uyandığında merkebi göremez ve ordan geçen birine sorar;
Nehar_ı şeceri zılli zavalde menamı gaflette iken,bizim merkeb_i zade firar eylemiş ru'yetiniz hasıl oldumu? ;D ;D ;D


Karçiçeği kardeşimizin bu hikayesini rahmetli bir hocamdan dinlemiştim Şöyleki:
Talebenin birisi medrese tahsili için gider, bir kaç sene okuduktan sonra bir merkebin üstüne tüm kitaplarını yükleyerek köyüne doğru yola koyulur. Ancak yolda bir hayli yorulur ve bir çeşmenin başına varır elini yüzünü yıkar orada bulunan büyükçe bir incir ağacının gölgesinde biraz istirahat edip yola öyle devam etmek ister, yorgunlukla hemen uyuya kalır. Bu arada oralarda otlatmakta olan merkebi her halde "yolum daha çok uzun" diyerek düşer yola. Bir müddet sonra uyanan molla bir de bakar ki ne merkep ortada yok, telaşla düşer yola sağa sola bakınarak giderken öküzle tarla süren bir köylüye rastlar ve ona şöyle der.
Amca: "Ben şecere-i anâcirin taht-ı zıllinde iken, bizim hımâr-ı zâde üzerindeki kütüphanesiyle beraber firâra kadem basmıştır, ru'yetiniz oldu mu" der. Tabi köylü amca bu sorudan hiç bir şey anlamaz, bir kaç denemeden sonra derdini anlatmıştır. Ancak merkepte bir hayli yol almıştır. Bizim molla ah vah ederek yola koyulup merkebin arkasından yetişmeye çalışır.

zaten bizim türkler yaanii şimdiki türkler şu arabistanın dilini bozdular yaa helal olsun. arablar bile bizim türkleri görünce onlarda artık ne dediğini bilmiyor. şimdi türklerin konuştuğu arabçayı yazayım

ruh, ene yecii yav , galli dedi bana gel . galli dedi bana ruh , mekkeden cediid caa ( yani demek istiyo ki mekkeden yeni geldim ) , sevvi kidaa moo sevvi kidaa ( yani şöyle yapda böyle yapma diyo) , ente yecii , huve yecii , ene yecii ,

işte daha bunlar en azı

baya olmuş buraya yazılalı ama bende bişi paylaşayım.
hocalarımız öyle anlatmışlardı. talebenin bitanesi terkip çözmeyi çok severmiş. önne ne gelirse herşeyin terkibini çözermiş. bir gün talebe vefat etmiş ve münker nekir melekleri gelmiş ve sormuşlar; MEN RABBÜKE. o telebe hemen atılmış
-MEN haberi mukaddem, RABBÜKE mübteda-i muahhardır. :)
tabi melekler anlayamamışlar ne olduğunu. mevlaya arz etmişler. mevlamızda o talebenin cennetlik olduğunu buyurmuş..
zaten arabca konuşan arablar dahi bu ilimleri bilmiyorlar. ne şanslıyız..


Müzakere

MollaCami.Com