Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Muhtasar'ul Menar

Mücmel: وَهُوَ مَا اشْتَبَهَ مُرَادُهُ فَاحْتَاجَ اِلَى اْلاِسْتِفْسَارِ
murad olunan mana kapalı olup açıklanmaya muhtaç olandır.

Hükmü
murad edilen mana mücmil tarafından beyan edilinceye kadar beklemektir. Mesela kur’an-ı kerimde namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek.. gibi emirler vardır. bunların nasıl yerine getirileceği kur’an-ı kerimde zikredilmemiştir.
açıklamaya muhtaçtır.


Müteşabih: وَهُوَ مَا لَمْ يُرْجَ بَيَانُ مُرَادِهِ لِشِدَّةِ خَفَائِهِ
murad olunan mananın gizliliğinin şiddetinden dolayı murad olunan mananın beyanı ümid edilmeyendir.

Hükmü: murad olunan mananın hakkaniyetine inanmakla birlikte beklemektir. müteşabih iki kısımdır. Müteşabihül lafız ve müteşabihül manadır.

müteşebihül lafız
manası anlaşılmayan lafızlardır. elif lam mim gibi(hurufu mukaddaalar)

müteşabihül mana manası akla muhalif olduğu için düşünülmesi muhal(imkansız) olan lafızlardır.
''yedullahi fevga eydihim'' hz. Allah'ın eli bizim üzerimizdedir gibi.

Vücühül’istiğmal; dört kısımdır.hakikat, mecaz, sarih, kinaye

Hakikat: وَهِىَ اِسْمٌ لِمَا اُرِيدَ بِهِ مَا وُضِعَ لَهُ
Vazolunduğu mana kendisi ile murad olunan şey için isimdir.
رَأيْتُ اسَدًا فى الْجِبالِ
Dağda olan aslanı gördüm.
esed; hayvanı müfteris için yani vazolunduğu mana için isim olmuştur.



Mecaz: وَهُوَ اِسْمٌ لِمَا اُرِيدَ بِهِ غَيْرُ مَا وُضِعَ لَهُ
Vazolunduğu mananın gayrisi kendisi ile murad olunan mana için isimdir.

رَأيْتُ اسَدًا فى يَدهِ سيْفٌ elinde kılıç olan aslan gördüm.
vazolunan mana hayvanı müfteristir, vazolunan mananın gayrı olan racülüşşücada istiğmal olunmuştur. yani elinde kılıç olan aslan değil, racüldür. manayı mecazidir.

Bir lafız ile hem hakiki hem mecazi mana kastolunmaz.
Hakiki mana bir kaç şeyin delaleti ile terk edilip mecaza gidilir.. bunlar
Adetin delaleti; bir kimse ben salatı nezr ediyorum demiş olsa. salatın lugatta namaz, şer'an dua manasındadır. manayı hakiki olan dua terk olunmuş, manayı meecaz olan namaz muradolunmuştur. dua etmiş olsa nezir yerine gelmez.

kelamın mahallinin delaleti;''innemel ağmalü binniyat'' ameller niyetlere bağlıdır. burada manayı hakiki amellerin niyetlere bağlı olmasıdr. kelamın mahalli manayı hakikiyi murad etmeye kabil değilidir. çünkü bazı ameller niyetsizde hasıl olur. mesela cünüp olan bir kimse niyet etmeden denize dalsa gusül abdesti hasıl olur. burada manayı mecazi murad olunmuştur.

mütekellime raci olan mana sebebiyle olması
; bir kimse sinir halinde hanımına ''dışarı çıkarsan boşsun'' demiş olsa. manayı hakiki asla çıkmaması. manayı mecazi fil hal(o anda) çıkamamasıdır.

nazmın siyakının delaleti ile; bir kimse, başka bir kimseye ‘’erkeksen hanımımı boşa'' demesi gibi. Manayı hakiki tevkil yani vekil tayin etmek. Manayı mecazi tevbih yani alay etmektir.

kendi nefsinde lafzın delaleti ile olması; bir kimsenin et yemeyeceğim diye yemin etmesi gibi.
Manayı hakiki kan tekamül etsin veya etmesin mutlak ettir.(kırmızı et veya beyaz et) manayı mecazi kan tekamül eden ettir yani kırmızı ettir. Beyaz et yemiş olsa yemini bozulmaz.

sarih: وَهُوَ مَا ظَهَرَ مُرَادُهُ بَيِّّناً
açıkça murad olunan mana zahir olan lafızdır.

hükmü: niyet olmadığı halde icabının sabit olmasıdır.
Mesela bir kimse hanımına ente talikun yani sen boşsun demesi gibi boşamaya niyet etmesede talak vaki olur.



kinaye: وَهُوَ مَا لَمْ يَظْهَرِ الْمُرَادُ بِهِ اِلاَّ بِقَرِينَةٍ
Kendisiyle murad olunan mana zahir olmayıp ancak karine ile bilinen lafızdır.

hükmü
: niyet veya niyet makamına kaim bir şey olmadığı halde kendisi ile amelin olmamasıdır.
bir kimse hanımına ente bainün yani sen ayrıldın demesi gibi. Böyle bir söz söylendiğinde kişinin niyetine bakılır. eğer bunu talak(boşama) niyeti ile veya talak müzakeresi esnasında söylemiş ise talak vaki olur.

Vücühül vukuf dört kısımdır: Dallün bil ibare, dallün bil işare, dallün biddelale, dallün bil iktiza

Dallün bil ibare: وَهُوَ الْعَمَلُ بِظَاهِرِ مَا سِيقَ الْكَلاَمُ لَهُ

müctehidin kelamın, kendisi için söylendiği şeyin zahiri ile amel etmesidir.

أَحَلَّ اللّهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَاalışverişin helal, faizin haram olduğu hakkında dallün bil ibaredir.
kelam kendisi için zahir olan şey ile yani alışverişin helal, faizin haram olması ile amel edilir.

Dallün bil işare: وَهُوَ الْعَمْلُ بِمَا ثَبَتَ بِنَظْمِهِ لُغَةً
Lügat cihetinden lafzın nazmıyla sabit olan şeyle amel etmektir.
Yani işaret ve ima yoluyla delalet etmesine denir.

وَعَلَى مَوْلُودِ لَهُ رِزْقُهُنَّ وَكِسْوَتُهُنَّ
bu ayeti kerimede lehüdeki lam temlik içindir.
evladını irza eden kadının rızık ve elbiselerinin babaya ait olduğu hakkında dallün bil işaredir.
yani manası bir şeye muhtaç olmadan lafzından anlaşılmıştır.


Dallün biddelale: وَهُوَ الْعَمْلُ بِمَا ثَبَتَ بِدَلالت النَّظْمِ
Nazmın delaleti ile sabit olan şey ile amel edilmesidir. (yani mamanın manasından anlaşılır.)

فَلا تَقُل لَهُمَا اُفٍّ anne bablarınıza üf bile demeyiniz.
anne babaya üf demenin haram oduğu hakkında dallün bil ibaredir. üf demek haramsa eza ve cefa evleviyetle haramdır.anne babaya eza ve cefanın haram olması hakkında da dallün biddelaledir


emeğine yüreğine sağlık kardeşim...devamını bekliyoruz...unuttuklarımı hatırlıyoruz...

iyiki bu güzel bilgilerinizi bizimle paylaşıyorsunuz...


size katılıyorum RAHMAN razı olsun ..

Amin..cümlemizden razı olsun.

***

Dallün bil iktiza: وَهُوَ مَا لَمْ يَعْمَلِ النَّصُّ اِلاَّ بِشَرْطِ تَقَدُّمِهِ عَلَيْهِ
Sabit olmasında nas ile amel edilmeyip ancak o hükmün nas üzerine tekaddüm etmesi şartıyla amel edilendir.

Mesela ayet-i kerimede analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz... size haram kılındı buyrulmuştur. Bunun takdiri analarınızı, kızlarınızı, kız kardeşlerinizi... nikahlamanız size haram kılındı şeklindedir..lafız iktiza yoluyla bu manaya delalet eder.çünkü zatlar haram kılınmaz, onların fiilleri haraam kılınır. Burada haram olan fiil onlarla evlenme fiilidir.

Ahkam-ı Meşrua: iki nevidir: azimet ve ruhsat.

Meşruat
: Hz. Allah'ın kulları için şeriat yani dinde gidilen yol kıldığı şeydir.

Azimet
: Kulların özürleri üzerine mebni olmadığı halde ibtidaen meşru kılınan şeydir. Yani kulların özürlerinden kaynaklanmaksızın ilk olarak sabit olan şeydir. Azimetin nevileri: farz, vacip, sünnet, nafile ve mübah

Farz
: وَهُوَ مَا ثَبَتَ بِدَلِيلٍ قَطْعِىٍّ لاَ شُبْهَةَ فِيهِ
Kendisinde şüphe olmayan kat’î delille sabit olan hükümdür.

mesela namaz kılmak وَأَقِيمُواْ ٱلصَّلَوٰةَ ayeti kerimesiyle sabit olan hükümdür, farzdır.

hükmü: kalb ile tastik etmektir. İnkar eden kafir, özür olmadığı halde terk eden kimse fasık olur.


Vacip
: وَهُوَ مَا ثَبَتَ بِدَلِيلٍ فِيهِ شُبْهَةٌ
Kendisinde şüphe olan delille sabit olan hükümdür.

Farz menzilinde olduğu için amel etmek lazımdır.

Sünnet: وَهِىَ الطَّرِيقَةُ الْمَسْلُوكَةُ فِى الدِّينِ
Dinde gidilen yol demektir. Farz ve vacip olmadığı halde yerine getirilmesi talep olunandır.

Sünnet 4 kısımdır
Sünneti hüda: dini tekmil için sünnet kılınan şeylerdir. ezan ve kamet gibi.

Sünneti zevaid: peygamber efendimizin giyinmesi, yemesi, içmesi..

Sünneti revatib: tertip olunan sünnetlerdir. farz olan namazların sünnetleri gibi.

Sünneti regaib: rağbet olunan sünnetlerdir. duha, evvabin, teheccüt namazaları..

...........

Nafile: وَهُوَ مَا زَادَ عَلَى الْعِبَادَاتِ
İbadetler üzerine zaid olan şer'i hükümdür.

Hükmü: işleyen kimse için sevap vardır. terk eden kimse için günah yoktur.
duha,evvebin, teheccüt, tesbih namazı..

Mübah: وَهُوَ مَا لَيْسَ لِفِعْلِهِ ثَوَابٌ وَ لاَ لِتَرْكِهِ عِقَابٌ
işleyen kimse için sevap, terk eden için günah olmayan şeydir.
yemek içmek, oturmak kalkmak.. gibi.


Ruhsat
: وَهِىَ مَا تَغَيَّرَ مِنْ عُسْرٍ لِيُسْرٍ بِعُزْرٍ
Bir özür sebebiyle zorluktan kolaylığa değişen şeydir.

Ruhsat iki kısımdır

Ruhsatı isgat: mecazen ruhsattır ki azimet sagıt olup, ruhsat azimet makamına kaim olur.

misafirin 4 rekatlı farzları 2 rekat kılması gibi.
azimet 4 rekat olmasıdır, ruhsat 2 rekat olması.

Ruhsatı tervih: hakikaten ruhsattır ki azimet asıl olmakla beraber mükellefe verilen kolaylıktır.

Ramazanı şerifte seferde olan imsenin oruç tutmamasııdr.(zorluk yoksa tutması daha güzeldir)

FASIL

Emir ve nehi ile meşru olan hükümler vardır. emir ve nehinin kısımları ile beraber sebepler vardır.

İmanın vücubiyetine sebep: âlemin hâdis olmasıdır. Bu âlem Hz. Allah'ın mevcudiyetide alamettir.

namazın vücubiyetine sebep: vakittir.

zekatın vücubiyetine sebep: mala malik olmaktır.

orucun vücubiyetine sebep: ramazanı şerifin günleridir.

sadakayı fıtrın vücubiyetine sebep: bakmakla yükümlü olduğu kimselerin olmasıdır.

haccın vücubiyetine sebep: beytullah.

öşür ve haracın vücubuna sebeptakdiran veye tahkikan üreyici olan arzdır.

taharet
in vücubiyetine sebep: namaz

Sünnet: وَهِىَ الْمَرْوِيُّ عَنْ رَسُو لِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ قَوْلاً اَوْ فِعْلاً اَوْ تَقْرِيراً
kavlen, fiilen, takriran Rasülüllah efendimizden rivayet olunandır.

Sünnetin kısımları dörttür: muttasıl, munkati, mahalli haber ve nefsi haber.

Muttasıl: Sünnetin, hiçbir kesintiye maruz kalmadan bize gelmesi demektir.

Munkati
: Sünnetin birtakım kesintilere uğrayarak bize gelmesidir.

Mahalli Haber
: Haberin kendisinde delil kabul edildiği mahallerdir.

Nefsi Haber : Bizzat haberin kendisini beyan eder.

muttasıl: Hiçbir kesintiye uğramadan bize gelen sünnet iki şekilde gelir; mütevater ve meşhur olarak.


Menar

MollaCami.Com