Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


>Kemal Sayar dan babam için 2 >

2

Yüreğin türlü halleri var. Kanada’dan taziye bildiren bir dostum, ‘sevginin zaferleri ve acıları var’ diye yazmış. Sevgi fetheder, kalpleri kazanır. Sevgi, alınıp verilemez olduğunda, değiş tokuş edilemediğinde yüreği acıtır. Onun zaferlerinden mahrum kalmak bile can acıtıcı.

Kendime bakıyorum. Kendi içime eğilerek yüreğimde uğuldayan sesleri dinliyorum. Ölüm bana ilk defa bu kadar sokuluyor. Neşenin, uçarılığın, bitmek bilmez sandığımız o gülümsemenin uçup gidişini seyrediyorum. Hayatlarımızın bu dünyada yapıştırma gibi durduğunu, insanın faniliği kitaplardan değil ancak ölümle selamlaşarak hissedebileceğini anlıyorum. Dünyanın gelip geçiciliğini yakın bir bilgiyle bilmemiz, sadece canımız çok acıdığında oluyor.

Hayatın ele avuca gelmez bir şey olduğunu, insanın ölüm yönelimli bir varlık olarak çok çaresiz ve aciz olduğunu hissediyorum. Kadere karşı konulamıyor. Kader tecelli edecek olduğunda, gören gözler görmez oluyor. İnsanın hayatın akışını kontrol edebileceğini sanması, büyük bir safdillik.

Hayat uzun bir yolculukta bir ağacın altında verilen kısa bir mola gibi. Kervan yürüyor. İnsan acıyla olgunlaşıyor. Varlığın bilgisinin künhüne böyle varıyoruz. Daha büyük, aşkın bir varoluşun parçası olduğumuz hissini, sadece ölümü tecrübe ederek tadabiliyoruz. Sadece ölüm, bu dünyada sonsuza dek var olacağımız yanılsamasını yerle bir ediyor. Onun bilgisi, ağacın altında kayıtsız bir serinlik içinde var olmaya devam edemeyeceğimizi bize fısıldıyor. Asıl yurdumuz burası değil. Bin yıllardan beri bütün ruhların aktığı yöne doğru akıp duruyoruz.

Sadece insan, öleceğini biliyor, sadece insan kendi ölümünü bekliyor. Ölümle yüzleşmek bize hayatın anlamını sağlıyor. Ölümün farkında olmamladır ki hayat ve varlık, gerçek ve mutlak bir hüviyet kazanıyor.

Kalıcılık yurduna inananlar için ölüm bir vuslattır, düğün gecesidir, can kuşunun kafesinden kurtularak özgürlüğe kanat çırpmasıdır. Kadim kültürlerde ölüler ve diriler birlikte yaşar. Kabir ehline selam verilir, onlarla konuşulur. Ölümü bir kesinti değil de bir uykudan uyanış olarak gören bu anlayış ruhumuzu okşar. Bu anlayış bizi Rahim/Esirgeyici bir Tanrı’nın kulları olduğumuz ve onun merhametinin her şeyi kuşattığı gerçeğiyle buluşturur. Sultanımız, pirimiz Mevlana’nın söylediği gibi : ‘Ölüm günümde tabutum yürüyüp gitmeye başladı mı, bende bu cihanın gamı var, dünyadan ayrılığıma tasalanıyorum sanma; bu çeşit şüpheye düşme. Bana ağlama, yazık yazık deme. Şeytanın tuzağına düşersem işte hayıflanmanın sırası o zamandır. Cenazemi görünce ayrılık ayrılık deme. O vakit benim buluşma ve kavuşma zamanımdır. Beni kabre indirip bırakınca, sakın elveda elveda deme; zira mezar cennetler topluluğunun perdesidir. Batmayı gördün ya, doğmayı da seyret. Güneşe ve aya batmadan ne ziyan geliyor ki? Sana batmak görünür, ama o, doğmaktır. Mezar hapis gibi görünür ama o, canın kurtuluşudur. Hangi tohum yere ekildi de bitmedi? Ne diye insan tohumundan şüpheye düşüyorsun? Hangi kova kuyuya salındı da dolu dolu çıkmadı? Can Yusuf'u ne diye kuyuda feryad etsin? Bu tarafta ağzını yumdun mu, aç öte tarafta.’

Yüreğin türlü halleri var. Haftalardır, yanlış olduğunu bile bile, sebeplerle boğuşuyorum. Kan ter içinde uykulardan uyanıp suçlanıyorum. Sonra üzerime bir ferahlık geliyor, kafesten uçan kuşa, babamın aziz ruhuna okuyorum. Onunla konuşuyorum. Onu özlüyorum.Onu sokaklarda görecekmiş gibi oluyorum. Arayıp halini hatırını sorasım geliyor, bir konuda fikrini almak istiyorum. İşte ben kırkını devirmiş bir adamım, ruh hekimiyim, yas ve kayıp yaşayan sayısız insanla konuştum, onların ruhuna değmeye çalıştım, kimileyin onlarla ağladım. Kitap bilgisi hal bilgisine kolaylıkla dönüşmüyor. İnsanın sadece yaşayarak öğrenebileceği şeyler var. Mesela insan babasını apansız kaybedince, sanki çocukluğu elinden alınmış oluyor. Tarihsiz, kimsesiz bir halde bir zaman bozkırının ortasında kalakalıyorsunuz. İnsanlar fazladan konuşuyor ve gülüyorlar sanki. Sanki susmak ve düşünmek gerekiyor aslında.

O’na aidiz, hayatı veren, onu alacağı saati belirliyor. Ama yüreğin türlü halleri var. Kuyularda feryad eden bir Yusuf var. Ve o feryadı bir duyan var.

Ölüm var. Çünkü hayat var.


Makale Köşemiz

MollaCami.Com