Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Biyoloji-LİSE 1 (9. sınıf)

PEROKSİZOMAL HASTALIKLAR

Peroksizomları içeren çok az sayıda hastalık mevcuttur. Bu hastalıklar peroksizomal fonksiyonlardaki tek veya multiple defektlere göre iki ana gruba ayrılır. Peroksizomal aktivite bu hastalıklarda ya azalmış, ya da tamamen kaybolmuştur.


Grup 1 : Biyogenez defektleri
- Zellweger sendromu

- Neonatal adrenolökodistrofi

- İnfantil refsum hastalığı

- Hiperpipekolik asthma

- RCDP Tip 1

- Zellweger like sendrom



Grup 2 : Tek enzim defektleri
- X- linked adrenolökodistrofi

- Acyl- CoA-oksidaz defekti

- Bifonksiyonel enzim defekti

- Peroksizomal tiolaz defekti

- RCDP Tip 2 ( DHAPAT def. )

- RCDP Tip 3 ( ADS def )

- Refsum hastalığı

- Glutarik asidüri

- Mevolanat kinaz defekti

- Hiperoksalüri Tip 1

- Akatalasemi



ZELLWEGER SENDROMU

Zellweger sendromu böbrek, karaciğer ve beyin hücrelerinde peroksizomların azalması veya yokluğu ile karakterize az görülen herediter (genetik olarak anne-babadan çocuğa geçen kalıtımsal) bir hastalıktır. Bu hastalık kendisini fasial dismorfoloj (yüze ait deformasyon), oftalmik (göze ait) ve nörolojik anormallikler (sinirsel anaormöalliklar), hepatomegali (karaciğerin büyümesi) ve prenatal (doğum öncesi) gelişimde problemlerle gösterir.

Etyoloji (hastalığın etkenleri): Zellweger sendromunda semptomlar peroksizomların aktivasyonundaki bozukluktan kaynaklanır. Bu bozukluk belli kompleks lipidlerin etkilendiği bir grup biyokimyasal aktivite ile sonuçlanır. Uzun zincirli yağ asitlerinin birikmesi ve plazmalojenlerin hasarı görülür. Zellweger sendromunda en azından 10 farklı gen anomalisi olduğu ve bu anomalilerin bu sendroma yol açtığı gösterilmiştir.

Genetik: Zellweger sendromunda otozomal resesif geçiş söz konusudur. Çiftlerin ikiside taşıyıcı ise onların çocuklarının her biri için hastalığın ortaya çıkma riski % 25’tir. Taşıyıcılar sağlıklıdır. Hasta çocukların tanısı için kullanılan biyokimyasal testler taşıyıcılarda tamamen normaldir. Bununla birlikte bu gruptaki insanlarda gen anomalileri tariflenmiştir. Bu sayede kimlerin taşıyıcı olduğu tespit edilebilir. Prenatal tanı mümkündür ve çoğu zamanda başvurulan bir yöntemdir.

İlişkili hastalıklar: Neonatal dönemde (doğumdan sonraki ilk dört haftaya ait olan) hipotoni (kas tonusunda azalma), felç ve dismorfik yüz ile karakterize çok fazla hastalık bulunmaktadır. Zellweger sendromu ve ilişkili hastalıklar uzun zincirli yağ asitlerinin plazmada aşırı derecede yüksekliği ve plasmalojen seviyesinin eritrositlerde azalmış olması ile diğer hastalıklardan kolayca ayrılabilir.

Zellweger sendromu ile genetik olarak benzerlik gösteren iki hastalık mevcuttur. Bunlar NALD ve İnfantil Refsumdur. Zellweger sendromuna yol açan gen anomalileri bu iki hastalıkta da aynıdır. Zellweger sendromu ile bu iki hastalık arsındaki fark hastalığın şiddetinde ortaya çıkar. Zellweger en şiddetli, İnfantil refsum en hafif, NALD orta düzeydedir.

Zellweger sendromu ile klinik olarak benzerlik gösteren iki hastalık mevcuttur. Fakat bu hastalıklar farklı gen defektleri ile karakterizedir. Bu hastalıklardan biri olan Pseudo Zellweger sendromunda peroksizomal tiolaz enziminde defekt mevcuttur ve çok az sıklıkta görülür. Diğeri ise Bifonksiyonel enzim defektidir ve daha sık görülür. Bu iki hastalıkta peroksizomlar normaldir fakat tek bir enzimde hasar mevcuttur. Bu hastalıklarda plazmada uzun zincirli yağ astleri artar ancak eritrositlerdeki plazmalojen seviyesi normaldir.


REFSUM HASTALIĞI
Refsum sendromu fitanik asitin kanda ve dokularda biriktiği lipit metabolizması bozuluğu ile karakterize, nörolojik hasar ile kendini gösteren yavaş progresif (yavaş ilerleyici) bir hastalıktır.


Etyoloji (hastalığın etkenleri): Bu sendrom otozomal resesif geçiş gösterir. Esas biyokimyasal anormallik fitanik asitin birikmesidir. Refsum sendromlu hastalar fitanik asit degradasyon (düşüş,gerileme) özelliğini kaybetmişlerdir. İnsan vücudu fitanik asiti üretemez, fitanik asit diyet sayesinde alınır. Refsum hastalardaki semptomların tümü bu birikme nedeniyle ortaya çıkar. Fitanik asit diyetle alındığından, fitanik asit içeren yiyeceklerin diyetten çıkarılması semptonların oluşmasını engeller, oluşan semptonların gerilemesini ve stabilleşmesini sağlar. Bu sendromdoki defektli enzim fitanoil-CoA hidroksilaz’dır. Gen defekti ilk olarak 1997’de tariflenmiştir.

Epidemiyoloji (hastalığın toplumda görülüş oranı) : Bu sendrom erken çocukluktan 50 yaşına kadar herhangi bir zamanda ortaya çıkabilmesine rağmen genelde ilk 20 yıl içerisinde görülür. Kadınlar ve erkekler eşit oranda etkilenir.


NEONATAL ALD
Adrenolökodistrofi 2 ayrı genetik hastalıktan oluşur.Bunlar X-linked ALD ve neonatal ALD’dir. Bu iki hastalık değişik derecelerde adrenal (böbrek üstü bezi) tutulum ve demyelinizasyon (beyin ve omuriliğin temel hücreleri olan ganglion hücrelerinin (neuronların) şişip vakuollenmesi, sitoplazmalarındaki nissl cisimciklerinin parçalanıp erimesi) ile karakterizedir. Neonatal ALD otozomal resesif patern gösterir ve her iki cins etkilenir. Biyokimyasal gelişmeler doğru ve uygun tanı metodlarını ortaya çıkarmıştır ki bu metodlar vücut sıvılarında ve dokularda uzun zincirli yağ asitlerinin anormal yüksek seviyelerini tespit eder.

Neonatal ALD Zellweger sendromu ile yakın bir benzerlik gösterir. Gerçekte Zellweger sendromunun daha hafif varyasyonu şeklindedir. Neonatal ALD heterojen özellik gösterir.

İNFANTİL REFSUM HASTALIĞI
İnfantil refsum hastalığı vücutta peroksizomların azalması veya yokluğu ile karakterize bir hastalıktır. Plazma ve dokularda fitanik asit birikir. Bu hastalık beyinde sinir fibrilerinin ve myelin kılıfın gelişimini etkileyen lökodistrofi (Akmaddede dejeneratif değişikliklerle beliren bazı merkez sinir sistemi hastalıklarını belirtir) diye adlandırılan genetik hastalıklar grubundan bir hastalıktır. Semptomlar göz ile ilgili olan retinitis pigmentosa (gözün retinasını etkileyen bir grup kalıtsal göz hastalığına verilen isim) ve nistagmus (Gözün az görmesine sebep olan, istemsiz ritmik hareketleri), büyüme geriliği, ataksi (kas hareketlerinde düzensizlik), hepatomegali (karaciğer büyümesi), hipokolestrolemi (kolesterol düşüklüğü), mild fasial dismorfizmdir (yüze ait hafif deformasyon). Bu hastalık erken bebeklik döneminde başlar.


GLUTARİK ASİDÜRİ TİP 1
Glutarik asitüri tip 1 glutaril–CoA dehidrogenaz enzimindeki hasardan dolayı lizin, hidroksilizin ve triptofan metabolizmasında bozukluk görülen OR (otozomal resesif kalıtım) bir hastalıktır. Bu hastalığın tanısı idrarda glutarik asit, 3-hidroksi glutarik asitin artmış miktarları tespit edilerek konur.

Tedavi edilmeyen çocuklarda irreversible (geridönüşümsüz) beyin hasarı meydana gelir. Bu semptomlar erken tanı ve nütrisyon (beslenme) desteği ile önlenebilir.

Diyet tedavisi lizin ve triptofanın diyetten çıkarılmasını içerir. Yüksek protein içeren et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri, fındık ve benzeri yiyecekler yasaklanır. Yağ ve şeker ile kombine edilmiş düşük protein içeren tahıl, sebze ve meyve yenmesine izin verilir. Ek kalori ve amino asit içermeyen diyet verilen hastlarda malnutrisyon görülebilir. Bu yüzden hastalar lizin ve triptofan harici yiyecekleri, vitaminlari, mineralleri trace elementleri, esansiel ve nonesansiel amino asitleri almalıdır. Bazı hastalarda karnitin tedavisine ihtiyaç olabilir.


RCDP
RCDP çok az görülen, plazmalojenlerin eksikliği ile karakterize bir hastalıktır. RCDP’nin 3 farklı tipi bulunmaktadır.

1-) PTS2 reseptörlerini kodlayan Pex7’nin mutasyonu ve kaybı mevcuttur. ADS enzimi etkilendiği için plazmalojenler ortamda bulunmaz fakat PTS2 tarnsport sistemini kullanan diğer peroksizomal enzimlerde etkilenir. Bu enzimler fitanik asit oksidaz, mevolanat kinaz, 3-ketoacyl tiolaz’dır.

2-) DAPAT enziminin yokluğu görülür. Sadece plazmalojenler kaybolmuştur.

3-) ADAPS enziminin yokluğu görülür. Fenotip tip 2 ile aynıdır. Plazmalojenler kaybolmuştur.


RCDP tip 1 bu hastalığın en sık görülen formudur ve erken çocuklukta ölümle sonuçlanan çeşitli klinik anormalliklerden ayrılması gerekir. Bu hastalığa sahip çocuklarda gelişme geriliği, katarakt, rhizomeli, epifiz kalsifikasyonu (epifizde kalsiyum kristallerinin birikmesi), iktiyozis (insan ve evcil hayvanlarda görülen kalıtsal bir cilt hastalığı ailesi), septum defekti (organ ya da boşlukları birbirinden ayıran bölmedeki bozukluk) , duktus arteriosus (Embriyonda,pülmoner (akciğer) atardamarı ile aortayı bağlayan bir kan damarı.Normal olarak,doğumdan sonra bu kanal kapanır.) görülür. Biyokimyasal olarak fitanik asit birikir. Plazmalojenler kaybolur. Uzun zincirli yağ asitleri normal kalır.

Sadece plazmalojenlerin yokluğunun görüldüğü tip 2 ve tip 3 RCDP’de mental retardasyon (mental bozukluklar), rhizomeli, katarakt ve beyin anomalileri görülür. Bu hastaların erken çocukluk döneminde ölmeleri plazmalojenlerin beyin gelişiminde ve büyümede önemli bir lipid olduğunu gösterir.


HİPEROKSALAÜRİ TİP 1
Son dönem hastalığı olan çocukların % 1 ile % 3’ünde hiperoksalaüri (fazla miktarda oksalatın vücutta birikmesi) görülür. Bununla birlikte hiperoksalaüri çok fazla heterojenite gösterdiğinden total insidans (Bir hasta grubunda, belli bir dönemde genellikle on iki ay içinde belli bir hastalığın yeni vakalar gösterme oranı toplamı) muhtemelen daha yüksek değerlere sahiptir. Nefro kalsinosiz (Böbrek dokusunda kalsiyum içeriğinin artmasıdır), ürolitiasiz ve renal kalsiyum oksalat depolanması hastalığın tanısında önemli markerlardır. Ancak başka hastalıklarda da bu bulgulara da rastlanabilir.

Hiperoksalaüri tip 1’de peroksizomal bir enzim olan Alanin-glyoxylate amino transferaz’da yetersizlik mevcuttur. Bu enzim eksik olduğunda glyoxylate glisine çevrilemez. Bu yüzden glyoxylate sadece oksalata dönüşür.

Yukarıda hastalığın klinik bulgularına ve tedavi yöntemlerine değilmemiştir. İhtiyaç duyulduğunda onlar hakkında da bilgi verilebilir. Tıbbi terimlerin anlamları parantez içerisinde verilmiştir

allah razı olsun süper açıklamışsın kardesim..:) :)


Lise 1-2-3

MollaCami.Com