Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


tebbet suresi

TEBBET SURESİ

1-SA/Ebu Leheb'in iki eli kurusun (yok olsun o); zaten yok oldu ya.
2-SA/Ne malı, ne de kazandığı onu (Allâh'ın kahrından) kurtaramadı.
3-SA/Alevli bir ateşe girecektir (o).
4-SA/Karısı da, odun hamalı olarak.
5-SA/Boynunda hurma lifinden bir ip olacaktır.

Lehep, mal, mülk, makam ve benzeri kazanımlar için yaşamaktır, Allah yerine bunlara kul olmaktır, dünyalıkları amaç ve öncelik yapmaktır.
İlk ayette, tebbet/kurusun, boşa çıksın, heba olsun denilen ebu lehebin elinin/ydy ne olduğu hususu, 2. ayette ne malı, ne de kazandığı ifadesiyle, gücü, iktidarı, kudreti, bunun kaynağı olan malı, mülkü, sistemi, düzeni, şirketleri, teşkilatı, elemanları, adamları, uşakları, oğulları, kısaca ekonomik, sosyal, siyasal güç, kudret, nüfus ve otoritesi olduğu ve lehepleşenleri de kurtaramadığı açıklanmıştır.
Zira, hangi kavme bir vahiy gelse; o toplumun ileri gelenleri, önde gidenleri, liderleri, önderleri, iktidarda olanları, düzeni kuranları, çarkları oluşturanları, toplumu köleleştirenleri, mal, mülk makam vb sahte ilahlarına taptıranları ve tapanları, eşleri ile tüm yandaşları dün olduğu gibi her zaman Kurana karşı çıkmaktadır.
Dün, “Allah düşmanı Ebu Leheb ve ona hizmet eden bir kadın şahsında kıyamete kadar onların yollarının yolcularının, onların rollerini oynayanların da âkıbetlerini anlatıyor. Mevcut sistem sayesinde palazlanıp servet sahibi oldukları için sistemin yıkılmasını asla istemezler. Peygamberin mesajı gönüllerde yer edip o mesajın hayata hakim olması, bu adamların elde ettikleri bu servetleri sayesinde sağladıkları tüm statülerinin ellerinden uçup gitmesi söz konusudur. İşte bunu çok iyi bilen bu servet sahipleri, düzenlerinin bozulacağı korkusuyla Allah elçilerine ilk savaşı açmaktadırlar. Halkın cahil kalmasını istemektedirler (A Küçük)”.
Bugün de modern lehepler, yani malına, makamına, kısaca ekonomik, sosyal, siyasal, güç, kudret, nüfus ve otoritesine taptığını, dinsel formlarla, bin bir suratlı maskelerle gizleyen ve gizlenenler, dün olduğu gibi bu gün de bilerek bilmeyerek Kurana karşı durmakta ve Kuranı ne anlarsınız, siz anlayamazsınız vb safsatalarla, uydurma rivayetlerle, Kuranın en temel emrini, yani akletmeyi, düşünmeyi, tefekkürü, tezekkürü ve tedebbür yapmayı iğdiş ederek veya okunup anlayıp yaşanılan her harfine iken, papağan gibi tekrar edilip çıkarılan sesine sevaplar sunarak insanları sadece Kuranın lafzında, sesinde, melodisinde bırakan veyahut içi boşaltılmış, ruhu yok edilmiş, özü alınmış, çarpıtılmış rituellerle uyutan/oyalayan ve sonuç olarak Kuranın manasına, ruhuna, ilkelerine, ölçülerine ulaşmasına, bunları öğrenmesine, anlamasına, düşünüp ibretler çıkarmasına, sorgulamasına, hesap sormasına, yaşamasına, hayata, topluma indirgemesine her vesileyle engel olmaya çalışan tiplerin ta kendileridir.
Bu nedenle, odun hamalı olan, yani, amaçlarını unutup mal, mülk makam vb sahte ilahlarına boynunda hurma lifinden bir iple “boynuna bağlı bu kölelik halkasıyla(M İslamoğlu) esir olup, bu metalara bağlılığını sürdürüp “her insanın kaderi boynuna bağlanmıştır gerçeği (M Esed)” uyarınca isteğiyle, tercihiyle iştirak ederek ve ses çıkarmayarak destek veren, katkı sunan, lehep ve lehebin yandaş, yoldaş, yağdaş, candaş ve çağdaşları gibi tüm yanında olan “kişiler neye güvenirlerse o cinsten bir sonla karşılaşır ve yaptıklarının derin pişmanlıklarını yaşarlar. Ekonomik güç ve sosyal otorite insanı saptırınca, artık mal da kazançlar da kişiye fayda vermez. Sahte itibarlar felaket getirir (M Okuyan)”. 6/91 Bırak onları, daldıkları bataklıkta oynayadursunlar. 9/55 Onların ne malları, ne de evlâdları seni imrendirmesin. Allâh bunlarla onlara dünyâ hayâtında azap etmeyi ve kâfir olarak canlarının çıkmasını istiyor.
Tüm kazandıkları, gücü, iktidarı, kudreti, bunun kaynağı olan malı, mülkü, sistemi, düzeni, şirketleri, teşkilatı, elemanları, adamları, uşakları, oğulları, kısaca ekonomik, sosyal, siyasal güç, kudret, nüfus ve otoritesi kurumakta, helak olmakta, yani Onu kurtaramamaktadır. Ona hiç faydası olmamaktadır. 104/3 Malının, kendisini ebedi yaşatacağını sanıyor. 34/37 Ne mallarınız, ne de evlatlarınız size katımızda bir yakınlık sağlar. 104/2 O ki mal yığdı, onu saydı durdu. 92/11 Çukura düştüğü zaman malı ona hiçbir fayda sağlamaz. 69/28 "Malım bana hiçbir yarar sağlamadı."

Uğruna ölesiye koştukları ve taptıkları bu unsurların yaygınlığı ve bunlara bağlılıklarının şiddeti ölçüsünde, azaplarının artmasına neden olmaktadır; 9/34 Altın ve gümüşü yığıp da onları Allâh yolunda infak/harcamayanlar var ya, işte onlara acı bir azâbı müjdele! 9/35 O gün cehennem ateşinde bunların üzeri ısıtılı(p pullanı)r; bunlarla, onların alınları, yanları ve sırtları dağlanır: "İşte nefisleriniz için yığdıklarınız, yığdıklarınızı tadın!" (denilir).
Hem bu dünyada, leheplere ve yandaşlarına rezillik, azap yaşattığı gibi, ahirette de ebedi ateşe layık olmaktadır. 2/114 Bunlar için dünyâda rezillik, âhirette de büyük azap vardır. 13/34 Dünyâ hayâtında onlar için azap vardır, âhiret azapı ise daha zordur.
Lehepler aslında ta içimizde bulunmakta, onu beslemekte ve büyütmekteyiz. Öncelikle bizdeki, içimizdeki lehepleri yok etmeli, ekonomik, sosyal, siyasal güç, kudret, mal, mülk, nüfus ve otorite tutsaklığından, köleliliğinden kurtulmalı, bunları, Kuran terbiyesiyle hayatın geçimliği derecesine düşürmeliyiz.
• 3/14Kadınlardan, oğullardan, kantarlarca yığılmış altın ve gümüşten, salma atlardan, davarlardan ve ekinlerden gelen zevklere aşırı düşkünlük, insanlara süslü (câzip) gösterildi. Bunlar, sadece dünyâ hayâtının geçimidir. Asıl varılacak güzel yer, Allâh'ın yanındadır.
• 42/36 Size verilen şeyler, dünyâ hayâtının geçimidir. İnanıp Rablerine dayananlar için Allâh'ın yanında bulunan ödül ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır
• 40/39 Ey kavmim, bu dünyâ hayâtı bir geçinmedir. Âhiret ise ebedi olarak durulacak yerdir
• 8/67 Siz, geçici dünyâ malını istiyorsunuz, Allâh ise (sizin için) âhireti istiyor. Allâh dâimâ üstün, hüküm ve hikmet sâhibidir.
• 6/32 Dünyâ hayâtı sadece bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Korunanlar için elbette âhiret yurdu daha iyidir. Düşünmüyor musunuz?
• 9/69 (Siz de), sizden öncekiler gibi (yaptınız). Onlar kuvvetçe sizden daha yaman, mal ve evlâdça sizden daha çok idiler. Onlar, (dünyâ malından) kendi paylarına düşenle zevklerine baktılar, sizden öncekilerin, (dünyâdan) kendi paylarına düşenle zevklerine baktıkları gibi, siz de kendi payınıza düşenle zevkinize baktınız ve (bâtıla) dalanlar gibi siz de(bâtıla) daldınız. Onlar, eylemleri, dünyâ ve âhirette boşa gitmiş kimselerdir ve ziyana uğrayanlar da onlardır
• 29/64 Bu dünyâ hayâtı eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Âhiret yurdu, işte asıl hayât odur (asıl yaşanacak yer orasıdır), keşke bilselerdi!
İçindeki lehepleri, yok etmeyenler, dışındaki leheplerin ancak yandaşı olur.
Yeri, yanı, safı seçmek insana bırakılmıştır.

Ahmet Aldemir



TEBBET SURESİ ÇALIŞMA NOTLARI
111/1 تَبَّتْ يَدَا اَبٖى لَهَبٍ وَتَبَّ
Tebbet yeda ebi lehebiv ve teb.
S. Ateş Ebu Leheb'in iki eli kurusun (yok olsun o); zaten yok oldu ya.
• Tbb: Tebbet : Helak etme, imha olma, zarara uğrama, hüsrana uğrayıp boşa gitmek.
“Kalıp anlamı “kurudu, yok oldu, helâk oldu” demektir. Ancak burada “tebbet” sözcüğünü beddua manasıyla alıp gerekeni yapmaktan acizmiş gibi Allah’ın “Ebû Leheb’in iki eli kurusun” diye beddua ettiğini düşünmek anlamlı değildir. Dolayısıyla ister dua, ister beddua anlamında olsun, bu tür sözcüklerin Allah için kullanılması akıl ve mantık dışıdır.H Yılmaz”. 40/37 Vemâ keydu fir’avne illâ fi tebâb: Firavun'un tuzağı tamamen boşa çıktı, 11/101 de de geçmektedir.

• Ydy::Yeda: El, kol, yetki, yapmak, tasarruf yetkisi, güç, iktidar, kudret. “Ekonomik güç, sosyal nüfus ve otorite M Okuyan”. “Âyette geçen iki el -يدا” ifadesinin “Cüz’iyyet Mecaz-ı Mürsel”i olarak anlaşılması, yani iki elin zikri ile bizzat ellerin sahibinin kastedilmesi ikinci plândadır. “يدا - iki el” ifadesi Ebû Leheb’in iki gücünü temsil etmektedir. Sûrenin 2. âyeti bu güçleri “ماله وماكسب - onun malı ve kazandığı şeyler” olarak açıklamaktadır. Ebû Leheb’in varlıklı bir kişi olduğu göz önünde tutulduğunda, “kazandığı şeyler” ile kastedilenin de çevresi, kurduğu teşkilât, oğulları, uşakları ve yetiştirdiği militanlar olduğu akıl yoluyla çıkarılabilir. Kur’ân’da yed/el - يد” sözcüğünün mecazî kullanımı ile “قدرة - güç”ün kastedildiği bir çok örnek vardır: Fetih 10, Âl-i Imran 73, Hadid 29, Ya Sin 83, Mülk 1 ve Sad 75. âyetler.H Yılmaz”.

• Tbb: Tebbe: Helak etme, imha olma, zarara uğrama.
Kendisi de kurudu” anlamındadır. Yani “Ebû Leheb’in iki eli kuruyacak, kendisi de kuruyacak, yok olacak” demektir. H Yılmaz”.
• Lhb: Leheb: Alev veya ateşin tutuşması, alevli, alevlenen. 77/31 La zalilin ve la yuğni minelleheb. Ki ne gölgelendirir, ne de alevden korur.
“Alev babası” demek olan Ebû Leheb, şahıs için kullanılan bir künye niteliğindedir. Kinaye yolu ile “cehennemlik” sıfatını kazanmış herkes için kullanılabilen meşhur bir örnek haline gelmiştir. H Yılmaz”. “Ebu Leheb bu surede tarihsel bir kişilik olarak değil, imana karşı körü körüne savaşan inkarcı tipin mümessili olarak yer bulur M İslamoğlu”.

“EBÛ LEHEB: Sûrede Ebû leheb olarak tanıtılan şahsın Kureyş eşrafından Abdüluzza b. Abdülmuttalib b. Haşim; karısının da Ümmü Cemil [Avrâ] olduğu herkes tarafından tartışmasız kabul edilmiştir.Ebû Leheb peygamberimizin hem öz amcası, hem de komşusu ve dünürüdür. Peygamberimizin Ümmü Gülsüm ve Rukıyye isimli kızları, Ebû Leheb’in Uteybe ve Utbe isimli oğullarıyla evli idiler. Ne var ki, Tebbet sûresinin inişi üzerine Ebû Leheb’in baskısıyla iki oğlu da eşlerini boşamıştır.Tarihi kayıtlar Ebû Leheb’in son derece zengin, iri cüsseli, kırmızı suratlı, çabuk hiddetlenen birisi olduğunu belirtmektedir. Hayatının sonuna kadar hep İslâm’a karşı savaşmış, her zaman müşriklerin başında veya yanında yer almıştır. Bedir savaşına bizzat iştirak etmemiş olsa da, kendi yerine ücretli bir asker göndermekten geri de durmamıştır. Müşrik ordusunun hezimetini öğrendiğinde aşırı derecede kederlendiği bütün tarihçilerce ifade edilmektedir. Peygamberimiz, görevi gereği, pazar pazar, panayır panayır dolaşıp Hakk’ı tebliğe uğraşırken Ebû Leheb de onu bir gölge gibi takip ediyordu. Onu etkisiz hâle getirebilmek için her yolu deniyordu. Toplantılarını sabote ediyor, “Bu benim yeğenim mecnundur, ona kulak asmayın” diyerek herkesi etkilemeye çalışıyordu. Bu sözlü tacizlerini bazen fiilî saldırıya kadar götürüyordu. Yaptıkları bunlarla da sınırlı değildi. Bazı yerlerde de “Eğer kardeşimin oğlunun dedikleri doğru ise, çoluk çocuğumu ve malımı fidye olarak verip kendimi azaptan kurtarırım” diye peygamberimizle alay ediyordu. Böyle bir engellemenin en yakın akrabaları tarafından yapılması peygamberimizi çok üzüyordu. Çünkü onların engellemeleri ve menfi propagandaları nedeniyle istediği başarıyı gösteremiyordu. Amcasının verdiği zarar başkalarının verdiğinden kat kat fazlaydı. Mesela bazı kimseler “Kendi amcasının bile inanmadığına biz niçin inanalım?” diyordu. Doğum yılı bilinmeyen Ebû Leheb, 624 yılında Mekke’de “Kara Kızıl” denilen vebaya benzer bir hastalığa yakalanmış ve yedi gün içinde ölmüştür. Hastalığın bulaşıcı olması sebebiyle cesedine oğulları dâhil hiç kimse yaklaşamamış, ölüsü üç gün ortada kalmıştır. Cesedinin kokmaya başlaması üzerine, uzun sırıklarla bir çukura itilip üstü kapatılmış, kendisine herhangi bir defin merasimi yapılmamıştır. H Yılmaz”.

111/2 مَا اَغْنٰى عَنْهُ مَالُهُ وَمَا كَسَبَ
Ma ağna 'anhu maluhu ve ma keseb.
S. Ateş Ne malı, ne de kazandığı onu (Allâh'ın kahrından) kurtaramadı.
• Gny: Ağna : Kafi gelme, zengin kılma, müstagni olma.“Ağna 'an ifadesi, fayda vermemek demektir M Okuyan”
• Mvl: Mal : Mal, servet. “Mala yapılan eylemler de girer M Okuyan”.
• Ksb: Keseb : Kazandığı. “Ebû Leheb’in varlıklı bir kişi olduğu göz önünde tutulduğunda, “kazandığı şeyler” ile kastedilenin de çevresi, kurduğu teşkilât, oğulları, uşakları ve yetiştirdiği militanlar olduğu akıl yoluyla çıkarılabilir. H Yılmaz”.

111/3 سَيَصْلٰى نَارًا ذَاتَ لَهَبٍ
Seyasla naran zate leheb.
S. Ateş Alevli bir ateşe girecektir (o).
• Saly: Yasla : Girmek, yaslanmak, göğüs germek, pençeleşme, atılma.
• Zev : Zate : Sahib.
• NvR: Naran : Ateş, dünya ateşi, cehennem ateşi, nur.
• Leheb : Alev veya ateşin tutuşması alevli, alevlenen. 77/31 La zalilin ve la yuğni minelleheb. Ki ne gölgelendirir, ne de alevden korur.

111/4 وَامْرَاَتُهُ حَمَّالَةَ الْحَطَبِ
Vemraetuh, hammaletel hatab.
S. Ateş Karısı da, odun hamalı olarak.
• Mre: Vemraetuh.: Bogazdan kolayca geçen, afiyet verici, kişi, erkek, kadın, karı, hanım,
• Haml: Hammaletel : Yüklenmek, gebe kalmak, kaldırmak, taşımak, hamle yepmak, taşımak, saklamak, depolamak, yük, yük hayvanı.
• HaTıb: Hatab : Odun
Hammaletel hatab “حمّالةالحطب - odun taşıyıcısı : Koğucu, ona buna lâf taşıyan bozguncuların özelliklerini dile getirirken mecazen de kullanılır. Bunun nedeni, bozguncuların “insanlar arasında ateş yakmak, şerre sebep olmak” gibi fiillerle nitelendirilmiş olmasıdır. Araplarda da odun hamallığı fakir ve sefil insanların yaptığı bir iştir. Bu sebeple Ümmü Cemil gibi izzet ve servet içinde büyümüş bir kadının odun hamallığı yapması, acıklı bir sefaleti simgelemektedir. H Yılmaz”. “Zımnen: Karısı dünyada eşinin küfrüne katkı veriyordu, ahirette de ateşine katkı verecek M İslamoğlu”. “Yahut insanlar arasında koğuculuk yapıp arayı kattığı, insanları birbirine düşürüp kızıştırdığı için ona "odun hamalı" denmiştir. Çünkü koğuculuk yapana da: "İnsanlar arasında odun taşıyıp ateş yakıyor, onları birbirine katıp düşmanlık, kızgınlık, kavga çıkarıyor" denilir. Ateş nasıl odunla yanarsa insanların birbirine kızması da koğucunun, ara katanın hareketleriyle olur. Adetâ koğucunun davranışı, kavga ateşinin yakıtı olmaktadır S Ateş”. “Lafzen, “odun hammalı”, insanlar arasında “nefret ateşini tutuşturmak için” gizliden gizliye gerçek dışı söylentiler yayan ve iftiralar atan kişiyi anlatan meşhur bir deyim (Zemahşerî; bkz. ayrıca Taberî'nin nakliyle ‘İkrime, Mücâhid ve Katâde) M Esed”.


EBÛ LEHEBİN KARISI: Ebû Leheb’in karısı, Harb’in kızı Ümmü Cemil’dir. Diğer ismi Avrâ’dır. Ümmü Cemil aynı zamanda Ebû Sufyân b. Harb’in kız kardeşi, Muaviye’nin de halasıdır. Ebû Leheb peygamberimize olan düşmanlığını sözlü ve fiili tacizlerle her platformda sürdürürken karısı da boş durmuyor, peygamberimizin oturduğu sokağa ve evinin etrafına dikenler sererek ve aleyhinde dedikodular yayarak kocasına destek veriyordu. Bu desteği o kadar içten veriyordu ki, çok sevdiği ve devamlı boynunda taşıdığı gerdanlığını bile bu uğurda, peygamberimize yapılacak kötülüklerin ödülü olarak harcadı. Birçok müfessir, 6. âyette geçen “boynunda liften bir ip” ifadesinin bu meşhur gerdanlığı temsil ettiğini düşünmektedir. H Yılmaz”.

111/5 فٖى جٖيدِهَا حَبْلٌ مِنْ مَسَدٍ
Fi cidiha hablum mim mesed.
S. Ateş Boynunda hurma lifinden bir ip olacaktır.
• Cyd: Cidiha: Boyun gerdan
• Habl: Hablum: İp, şah damarı 50/16, urgan. “Yahut demir veya ateş anlamlarına gelir SA”.
Msid: Mesed: Sağlamca bükülmüş ip. Bir şeyin sağlamlık ve dayanıklılığını ifade eder.(Mekayıs)M İslamoğlu”. Mesed terimi, maddesi ne olursa olsun, bükülmüş iplerden yapılan her türlü şeyi gösterir (Kâmûs, Muğnî, Lisânu'l-‘Arab). Burada soyut anlamdaki kullanılışı ise ikili bir muhteva taşımaktadır: hem bu kadının kötülüğe meyilli, bozuk ve eğri tabiatını, hem de “her insanın kaderi boynuna bağlanmıştır” manevî gerçeğini anlatır.M Esed”. “Maddesi ne olursa olsun bükülmüş, kuvvetli demektir M Okuyan”.“Gerdanında çelikten/bükülmüş liflerden bir halat. Fakat daha derinde boynuna bağlı kölelik halkasını temsil eder.M İslamoğlu”.
.


Kur'ân-ı Kerîm ve Tefsir

MollaCami.Com