Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Yalan Her Fenalığın Başıdır..

Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor:

“Allah Resûlü’nün (s.a.v.) yalan konuşmak kadar nefret ettiği bir başka kötü huy daha yoktu. Sahâbesinden birinin yalan konuştuğunu duyduğu zaman, o kimsenin tevbe ettiğini öğreninceye kadar bu O’nun içinden çıkmazdı.”

İmam Ahmed

Sevgili gençler...

Biliyor musunuz, yalan konuşmak niçin Allah Resûlü’nün (s.a.v.) en çok nefret ettiği huydur?

Çünkü yalan konuşmak, bir nifak alameti ve kanıtıdır. Allah Resûlü (s.a.v.) bunu bir başka hadisinde şöyle açıklamaktadır:

“Münafığın alameti üçtür: konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edilince ihanet eder.”

Sevgili gençler...

Münafıklar –Allah beni de sizleri de onlardan korusun– cehennemin en alt tabakasındadırlar. En aşağı mertebelerde, en iğrenç görüntülerde ve en çetin azap ve işkenceler altında...

Allah-u Teâlâ onlar hakkında şöyle buyurmaktadır:

“Şüphe yok ki münafıklar cehennemin en alt katındadırlar.”[1]

Ve çünkü yalan konuşmak, insanı günaha götürür; günah ise cehenneme...

İçki kötülüklerin anası olduğu gibi, yalan da bozulma ve sapıtmanın başıdır. Kim yalanı tabiatı haline getirir, ona alışır ve huy edinirse bütün rezilliklerin esiri olmuştur. Bu durumdaki bir insan için rezilliğin her türlüsü önemsiz, basit ve üzerinde durmaya değmez şeylerdir.

Ahlâk düzleminde her rezaletin karşısında bir fazilet yer almaktadır. Örneğin; ihanetin karşısında emanet, korkaklığın karşısında cesaret, cimriliğin karşısında da cömertlik bulunmaktadır.

Yalanın karşısında hangi faziletin yer aldığını sanırım anlamışsınızdır!

Hiç şüphesiz o doğru sözlülüktür...

İnsan doğru söyleye söyleye nihayet Allah katında doğru sözlü biri olarak yazılır.

Şair ne kadar doğru söylemiş:

Sözlerimizdeki doğruluk hem güç verir içimize

Davranışlarımızdaki yalan yılandır bize.

Sizler kimi zamanlar gerçekten zor, çetin ve sıkıntı dolu anlar geçirmiş olabilirsiniz. İşte o anlarda içinizden biri, yalan konuşarak içinde bulunduğu sıkıntıdan kurtalabileceğini sanır; yalanı hafife alır, önemsemez. Gerçekte, bir yanlışı bir diğer yanlışla ‘düzeltmeye!’ çalışıyordur da farkında bile değildir.

Sonra ardı arkası kesilmeyen yanlışlıklar yapmaya başlar. Kötülüklerin tam ortasına, günahlar girdabına düşer de bunlar onu şiddetle savurur, hırpalar ve beraberinde sürükleyerek onu en diplere çeker. Nihayet bu durum helâkla sonuçlanır.

Yalan konuşmaktan tevbe etmek, Allah’ın ve Peygamber’inin tevbe eden o kimseden hoşnut olduğuna dair bir işarettir. Zira tevbe; her türlü rezalet çukurundan kurtulmanın, onu aşmanın yolu ve çaresidir.

Rivayet edilmektedir ki;

Fetih yılında idi... Büyük sahâbî ‘Hatıb b. Ebi Beltea’, Kureyş’e bir mektup yazarak onları Allah Resûlü’nün (s.a.v.) Mekke’yi fethe hazırlandığından haberdar etti. Hemen akabinde Allah-u Teâlâ, Peygamberine (s.a.v.) bu durumu haber verdi.

Hatıb b. Ebi Beltea’nın gayretleri boşa çıktı. Yakalanarak Allah Resûlü’nün (s.a.v.) huzuruna getirildi. Yaptıklarından dolayı ayıplandı, azarlandı. Hatıb inkar etmedi; çünkü inkara imkan yoktu. Ama kendisini böyle çirkin bir işi yapmaya iten mazeretini bildirdi.[2] Tevbe ederek bunu bütün herkese duyurdu. Hz. Ömer (r.a.)da bu durumu izleyenlerden biri idi. Öfkesinden kendini tutamayarak:

–Ya Resûlallah, izin veriniz şu münafığın boynunu vurayım! dedi.

Allah Resûlü (s.a.v.) Hz. Ömer’e (r.a.)şu cevabı verdi:

–Ey Ömer, nereden biliyorsun; belki Allah ehl-i Bedr’in durumunu bilmiş de onlara ‘istediğinizi yapın, elbet sizi bağışladım’ demiştir.

Hatıb b. Ebi Beltea (r.a.)Bedir Savaşı’na katılan gazi sahâbîlerdendi.

Ben, Allah Resûlü’nün (s.a.v.) sözünde Hatıb’ın (r.a.)gayret ve şevkini diri tutan ve bir anlık gaflet uykusuna dalıp da müslümanların başına çok kötü bir iş açacak olan imanî vicdanını ikaz eden bir anlam görüyorum... Ne ki Allah, inayeti ve yardımıyla bu kötü işin meydana gelmesine fırsat vermedi. Aynı şekilde ben bu sözde, içten samimi bir tevbenin, ihlaslı bir yönelişin de işaretlerini görüyorum.

‘Beyaz yalan’a gelince... O, hiç bir kimseye zarar vermeyen; aksine hayra ve iyiliğe götüren yalandır. Alimler onu ‘aralarında düşmanlık olan iki hasımın arasını düzeltmek, savaşta düşmanı aldatmak, dargın müslüman eşlerin aralarını bulmak ya da eşlerden her birinin, diğerinin gönlünü hoş etmek gibi amaçlarla uydurulan söz’ diye tarif etmektedirler.

Ne var ki ‘1 Nisan Şakası’ oyun–şaka olsun diye uydurulmuş bir bid’at ya da gelenektir. Böyle diyorlar! Ne yazık ki müslüman halklar, geri kalmış toplumların, yaptığı gibi anlayıştan yoksun bir şekilde, bilinçsizce bu bid’atın arkasından sürüklendi. Bilmediler ki, mükemmel örneğimiz sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) de şaka yapardı. Ancak şaka yaparken dahi ağzından haktan ve doğrudan başka söz çıkmazdı.

Sevgili gençler...

Allah katında yalancılardan yazılmaktan son derece kaçının. Allah’tan korkun. Doğrularla birlikte olun. Allah’a tevbe edin; çünkü Allah tevbe edenleri sever.


//Alıntıdır


Serbest Kürsü

MollaCami.Com