Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


İslam’da mezheplerin hükmü

İSLAM’DA MEZHEPLERİN HÜKMÜ

Usul-i dinde (akaidde) ihtilaf zararlıdır. Akaidde ihtilaf, bid'at ve sapıklığa götürür. Sapıklık da büyüdüğü zaman küfre kadar iletir.
Akaidde ihtilaf, İslam ümmetinin birliğini bozar, dinde tefrika doğurur.
Bu sebeple, sahabe ve bunlara güzellikle tabi olan selef alimleri Usul-i dinde (akaidde) ihtilafı haram saymışlar ve buna asla cevaz vermemişlerdir. Çünkü ümmetin birlik ve dayanışmasını aynı iman esasları etrafında ittifak etmek sağlar. Kamil imanın müminleri birbirleriyle birleştirdiği kadar başka hiç bir şey birleştiremez:
"Ve (Allah) onların gönüllerini (iman ve Allah sevgisiyle birleştirendir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi harcamaz olsaydın yine onların (müslümanların) gönüllerini bu derece kaynaştıramazdın. Çünkü Allah onların aralarını (iman ile) birleştirip kaynaştırdı. Çünkü O mutlak galibtir, yegane hüküm ve hikmet sahibidir." (el-Enfal, 8/63)


İslam birliğini parçalayıcı nitelikteki akide ayrılıklarının haram olduğuna delalet eden ayetler çoktur:
"Hepiniz toptan Allah'ın ipine sarılınız. Ayrılıp parçalanmayınız." "Siz kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ihtilaf ederek dağılıp parçalananlar gibi olmayın." (Al-i İmran, 103-105)
Hz. Peygamber'in Allah tarafından' getirmiş olduğu kesin delillerle sabit olan bir hükmün kendisi ihtilaf konusu yapılamaz.
Dinden olduğu kesin delillerle bilinen esaslardan (zarurât-ı diniyyeden) birini veya birkaçını inkâr eden bir mezhebin İslâm ile alakası kesilir.

Fıkıhtaki ihtilaflar, itikattaki ihtilaflar gibi bid'at ve delâlete götürmez. Usul-i din ile füru-ı dindeki (amelî hükümdeki) ihtilaf arasında büyük fark vardır.
İslâm dininin akaidinde kesin delilsiz ihtilaf haram-bid'at ve dalalet sayılırken, fıkhî meselelerde içtihadların farklılığı rahmet sayılmıştır.
Böylece zaman ve mekânlara göre Muhammed ümmetine geniş imkânlar sağlanmış olur.


Hz. Peygamber s.a.v. Muaz İbn Cebel'i (v.19/640) Yemen'e vali olarak gönderirken ona sordu.
"Ne ile hükmedeceksin?" O da,
"Allah'ın kitabıyla"
"Onda bulamazsan." Muaz:
"Rasulullah'ın sünnetiyle hükmederim." dedi.
"Bunların her ikisinde de bulamazsan ne yaparsın?" diye sorunca, Muaz:
"O zaman re'yimle ictihad ederim." dedi. Rasulullah bu cevaptan memnun kalarak
"Rasulünün elçisini, rasulünün razı olacağı bir şeye muvaffak kılan Allah'a hamdolsun." dedi.[1]
Böylece Rasulullah Kitab ve Sünnet'te hükmü bulunmayan meseleler hakkında ictihad etmesine izin verdi.
Fakih sahabiler de Muaz b. Cebel'in yolunu takip ettiler.

Yalnız "mevrid-i nas'da içtihada mesağ yoktur" yani Kitab ve Sünnet'te hükmü bulunan bir mesele içtihad konusu olamaz.
Nasslardaki hükmü ne ise onunla hüküm verilir. Hadisler mütevatir, meşhur, ahad, muttasıl, munkatı, mürsel gibi kısımlara ayrılır.
Mütevatir (bunun sayısı çok azdır) ve meşhur hadisi her müctehid delil olarak alır.

Hanefiler hadis hususunda titiz davrandıkları için çoğu zaman ahad haberi delil olarak kabul etmezlerdi. Şâfiî, ahad haberi kıyasa tercih ederdi.

Tabiin ve Tebe-i Tabiin devrinde Hicaz'da hadis bilenler çok olduğu için Hicaz fukahasına "Ehlül-Hadis" denmiştir.
Irak'ta daha çok rey, kıyas ve içtihad yoluyla hüküm verildiği için, Irak fakihlerine de "Ehl-i Rey" denilmiştir.

Hicri I. asrın sonlarından itibaren mezheplerin kurucuları, akaid ve fıkıhtaki görüşlerini beyan ederler, meselelerin hükümlerini açıklarlardı.
Bunlardan okuyanlar ve yazanlar, sözlerini ve ictihadlarını duyan insanlar, bunların görüş ve açıklamalarına uyarlardı.
Böylece bu zatların görüş ve ictihadları halkın anlayışlarında bir mezhep olarak yerleşir kalır. Mezhep sahibi olan bu büyük âlim ve imamlar hiç bir zaman, biz bir mezhep kuruyoruz, bize uyunuz, diye halkı görüşlerine uymaya çağırmazlardı. Hükümdar, emir gibi kimselerin davet ve emriyle de bir mezhep kurmaya yeltenmemişlerdi.

Fıkhî ihtilafın cevazıyla beraber mezhebi ictihadın Kurân'ın ruhuna uygun olması gereklidir. Yani ictihat tevhid, mahlukata şefkat, başkalarının can, namus ve mal haklarına hürmet, iffet, adalet, eşitlik, istikamet, emanet ve vazifelere riayet, iyilik ve bunda yardımlaşma esaslarına aykırı olmamalıdır. Peygamberimiz, müctehidin içtihadında isabet ederse, iki sevap, iyi niyetle Allah rızası için yaptığı içtihadında hata ederse, bir sevap alacağını söylemiştir.[2]

[1] Ebû Dâvûd, el-Akdiye: 11; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 230, 236.

[2] Buhari, el-İ'tisam, 21; Müslim, el-Akdıye, 6.

no comment


Ehl-i Sünnet Akaidi

MollaCami.Com