Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim
Neler yaşamışız yahu!
Kısa bir süre önce idrak ettiğimiz 28 Şubatâın 15. Yıldönümünde, tabir caizse âtövbekarlarâ arasına katılanların itirafları sayesinde, yeni şeyler öğrenme imkanımız olmuştu.
Sürecin artık mahkemelerin gündemine geleceğini haber veren gözaltılar başlar başlamaz da, ortalık tekrar hareketlendi.
Süreci en yoğun biçimde yaşayanları bile şaşırtan, âbunu da mı yapmışlardı yahu?â dedirten ayrıntılar, bilgi dağarcığımıza eklenmeye devam ediyor.
Halimiz aşağıda aktaracağım fıkradaki gibi biraz da.
Kendisine kötü muamelede bulunan kişiyi dava eden bir adam, derdini mahkemeye daha iyi anlatabilmek için bir avukat tutar. Oldukça etkileyici bir konuşmayla, zanlının müvekkiline neler yapıp-ettiğini anlatan avukat, konuşmasını bitirdiğinde mağdurun hıçkıra hıçkıra ağlamakta olduğunu görünce, niye ağladığını sorar.
âNasıl ağlamamâ, der mağdur: âBaksana adam bana neler yapmış da, ben farkında bile değilmişim!â
Evet, hakikaten âneler yaşamışızâ dedirten şeyler ortaya çıkmaya devam ediyor halen.
Yıl 1999 olmalı. İmam-Hatip Lisesiânin 1. Sınıfında okuyan kız, evine oldukça geç gelmiştir. Merak içerisindeki anne ve baba nerede olduğunu sorduklarında, ağlayarak anlatmaya başlar:
âOkula başörtümüzle almadılar bizi. Çıkarmamız için baskı yaptılar, kabul etmedik. Biz okula girmeyince okulun erkek talebeleri de girmiyorlardı. Zorla sokulanlar da polisler sınıfı terk edince tekrar yanımıza geliyordu. Sonra polisler etrafımızı sarıp, kızları otobüslere bindirdiler. Benim bulunduğum grubu götürüp (â¦..)âda yol kenarına bıraktılar. Çoğumuz nerede olduğumuzu bile bilmiyorduk ve cebimizde yol parası olanımız da çok azdı. Aramızda yardımlaşarak nihayet gelebildik işteâ¦â
İmam-hatip okullarının önünde, kızların başörtüsünü çıkarmaya çalışan polisler. Yaptıklarının aslında yanlış ve dahi kanunsuz olduğunu bile bile ve muhtemelen kendi kızları da o okulda ve başörtülü olarak okumaya çalıştığı halde.
Anayasa, kanunlar askıya alınmış gibiydi, malum. Birilerinin keyfine göre yapılıyordu uygulamalar. Aslında uyulmaması gereken kanunsuz emirler de, bu işlere hiç karışmaması gereken yerlerden geliyordu: Güç onlardaydı çünkü.
Güç, yani her şeyiyle Milletimize ait ordumuz.
2000li yılların başında bir televizyon programına beraber katıldığım Prof. Zekeriya Beyazâla yaptığım bir konuşmayı, daha doğrusu o konuşmadaki bir ayrıntıyı, unutmak mümkün değil.
Malum, Zekeriya Beyaz Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesiâne dekan yapılmıştı. İlahiyat camiasına ve birçok insana göre, âBekri Mustafaânın Ayasofyaâya imam olmasıâ gibi bir durumdu bu.
Başörtülerini çıkarmama konusunda kararlı olan ilahiyat öğrencisi kızlarımızı ârehabilite edeceğiâ, yani başörtülerini çıkarmaya ikna edebileceği iddiasındaydı, Prof. Zekeriya Beyaz. Böyle söylediği için mi dekan yapmışlardı, yoksa dekan olduğu için mi böyle söylüyordu, bilinmez.
Program arasında, ârehabilite işlerinin nasıl gittiğiniâ sordum kendisine.
âİnan haftada bir, bazen iki kere komutana çıkıyor ve kızların başörtüleriyle okula devam etmeleri için izin koparmaya çalışıyorum kendisinden. Zaten kızları ana kapıdan değil ama arka kapıdan başörtüleriyle okula alıyoruzâ şeklinde konuşmuştu Zekeriya Beyaz.
Anlattıklarında samimi görünen Zekeriya Beyazâa: âAnlaşılan sen onları rehabilite edeceğini söylerken, onlar seni rehabilite etmişlerâ dediğimi hatırlıyorum.
Komutan dediği, dönemin 1. Ordu Komutanıydı.
Ne diyorduk: Sahi, neler yaşamışız yahu?