Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


28 Şubat’ın yargısı

Milleti yanıltması bakımından neredeyse 12 Eylül 1980 darbesini bile geride bırakan “28 Şubat darbesi” hakkında konuşulacak, söylenecek çok söz var. İmza atanlar tarafından “post-modern darbe” olarak isimlendirilen “28 Şubat [1997] süreci”nin en yaralayıcı safhası hukuk ve eğitim alanında oldu.



Haksızlığa uğrayan birinin yapması gereken ilk iş nedir? Elbette derdini ‘hakim’lere anlatmak, sıkıntısını mahkemeye taşımak ve hakkını aramak. 28 Şubat sürecinin ilk günlerinde haksızlığa uğrayanlar da böyle yaptı.



“Memlekette demokrasi var, hukuk var, adalet var” diye düşünen herkes, idarecilerden yana şikâyetlerini mahkemelere taşıdılar. Ancak çoğunlukla mahkemelerden adil kararlar çıkmadı. İş öyle bir noktaya geldi ki, vatandaş hak arama gayretinden vazgeçti. Hukuka ve adalete güveni sarsan bu durum, cemiyet bünyesinde derin yaraların açılmasına da sebep oldu.



Şanlıurfa Barosu’ndan yapılan bir açıklamada bu noktaya dikkat çekilmiş ve şöyle denilmiş: “O ikna odalarından insanlık dışı cerahatler akarken dışarıya, mucidi olan rektör yardımcısı meclise yürüdü bu sayede. Bu odalarda ve bilim yuvalarında genç kızların onurlarıyla oynanmaya çalışıldı.


Direnenler evlerine dönerken, kızlarının okumasında ısrar eden anne ve babaları ile inançları arasında kalan öğrenciler ise kaldıkları okullarda vicdanlarını acıtan uygulamalara isyan ede ede ağır travmalar içinde bocaladı durdu. (...) Ayrıca brifing almış yargıçlar tarafından bakılan dönemin mağdurlarına ait dâvâlarda, bağımsızlık, tarafsızlık dolayısıyla âdil yargılanma ilkeleri ihlâl edilerek dâvâlar mağdurların aleyhine sonuçlandırıldığından, yargılanmanın yenilenmesi yoluyla bu dosyaların yeniden ele alınması ve adil yargılanma ilkesine uygun bir şekilde karara bağlanması gerekir. Ancak bu şekilde hukuksal zeminde yüzleşme sağlanmış olur.” (Cihan bülteni, 13 Nisan 2012)



28 Şubat’a imza atan üst seviye yöneticilere hesap sorulması gündeme geldiğine göre, o dönemde hukuksuzluklara imza atan diğer yöneticilere de hesap sorulmalıdır. Şaka gibi geliyor, ama o dönemde yurt dışından dâvet edilen yabancı bir ‘uzman’, başörtülü olduğu anlaşılınca İstanbul Üniversitesi’ne alınmamıştı! Sadece o mu? Başlangıçtaki kuruluş amacı tartışılsa bile, fiiliyatta İslâm dininin öğretildiği ya da mezun olanların müftü olabildiği İlahiyat Fakültelerine bile başörtülü öğrenciler alınmadı!



Sırf başı örtülü diye okula alınmayan bu öğrenciler ‘hak’larını aramak için ‘adalet sarayları’na gittiğinde ne ile karşılaştı? Büyük çoğunluğu yüz geri edildi ve neticede öğrenciler hak arama imkânından da mahrum kaldılar.



Dolayısıyla 28 Şubat süreci konuşulur ve tartışılırken bunları da unutmamak lâzım. Sadece ‘en üsttekiler’in yargılanması bile yetmez. Bu süreçte mağdur edilen milyonlarca öğrenci var. Bir o kadar da memur ve başak meslek sahipleri. Onların tamamının da hakkının teslim edilmesi gerekir.



28 Şubat süreci sebebiyle okuma imkânı bulamayan, bulduğu halde okula alınmayan, ‘katsayı engeli’ne takılan bütün mağdurların hakkı iade edilmeli. Maddî ve manevî hakların tamamı iade edilmeden tam anlamıyla bir adalet sağlanmış olmaz.



Devlet, millet namına mağdurlardan özür dilemeli ve bir daha böyle demokrasi dışı ‘süreç’lere imkân vermeyecek hukukî ve siyasî altyapıyı hazırlamalıdır. Acaba, bunun bir yolu olarak görülen yeni ve sivil bir anayasa için adım atmayı niçin erteliyoruz? Darbecilerin dayanak noktaları olan yüzlerce kanun niçin hâlâ yürürlükte?


Hak, hukuk ve adalet yolunda atılması gereken adımların ertelenmesi ve ötelenmesinin ağır faturalarını ödüyoruz. Yeni faturalar ödememek için lütfen adımlarızı hızlandıralım...



Faruk ÇAKIR

Emeğinize sağlık.28 şubat fetret devriydi


Yazarlardan

MollaCami.Com