Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Gözyaşı...

GÖZYAŞI...


Yüreğin ifadegâhıdır gözden akar. Hâlden hâle geçişi anlatır.
İfadeli birkaç damladır, kimine gözyaşı… Kimine de çok sayfalı bir kitaptır...


Felsefede bir damla, binlerce damladır. Her damla bir itibar cümlesidir.
Bunu, bir de gözyaşı sahibine sormalı. Ama o da anlatamaz.


Bir fikir kümesidir, bir sayının topu değil, bir birikimin kaynamasıdır.
Sahibi, mum misali yanar. Temâşacılar da seyir eder.


Maddi mumlar biter ve söner, mânevi mumlar yanmaya devam eder.
Çünkü, Allah u Teâla’nın nurundan gelip akar. O, nur üstüne nurdur.
Biri belli, karanlıkta bir noktadır, diğeri, ruha fışkırandır, râh-nümândır..


Bir gün, şunca sene önce, eski ‘‘S.S.K’’binası ve o anda da ‘‘Tapu Dairesi’’ altı Şimdi de Afra olan yerde Mevlana dergâhına giden yolda Ufacık bir odada mütercimlik yapardım. Sultanlar misali, iki zat geldiler, yüzleri nurlu olmakla beraber heybetlilerdi. Selâm ve kelâmdan sonra: ‘‘Biz, GÖZYAŞI adı altında bir dergi çıkartmak istiyoruz’’ dediler. Bende, ağlayanlardan biriyim. Gözyaşlarım hep gizli, bunu hep gülmeciklerle örterim. Beni kim anlar derdim. Bu GÖZYAŞI ismi beni şaşırttı. Yahuuu ! Bunlar beni nasıl buldular, benim yanık yüreğimin kokusunu
Nasıl sezdiler de bana geldiler. Ben, bir kimseye râm değilim, hür yaşarım. Hür geldim, hür giderim. Beni böyle kabul ederseniz, sizler de böyle olursanız, ben de sizinleyim dercesine o gün için kelimeleri unuttuğum ifadelerde bulundum.
Ve çok geçmeden ‘‘Marifetullah’’ başlıklı bir yazı sundum.


Yerleri Konya’da PTT arkası ve Hacı Hasan Başı Camiin sırasında bir bina içerisinde, bir odacıkta. Fakirlik bir basın için gereken masrafın olmadığı açıktı. Sesleri, yalnız o odada kâğıda dökülürdü. Kalem cızırtılarıydı. Çok geçmeden Bilgisayar uğultularına dönüştü. Sonrada yazı, harekete inkılâp etti ve sahnelerde anlatmalar başladı. Nihayet, düşünceler ve bilgiler semaya dönüştü. Yerin zemininden semaya yüceldi .


Çünkü hedef şöyleydi;


Bir gün Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz, bir gazveden evine gelmişti, kızı, anamız Fatima-Radiyallahu anha babasının o dönüşteki haline bir baktı ve ‘‘Babacığım, elbisen yıpranmış, yüzün yorgun, nasıl oldu da bu hale geldin’’deyip GÖZYAŞLARI dökmeye başladı. Babası Rasulümüz-Sallallahu Aleyhi ve Selam Efendimiz de ‘‘Ya Fatıma Ağlama: Allah Teâla babanı bir din ile gönderdi ki bu dinin izzetle severek veya korkarak girmemiş olduğu bir ev veya bir çadır kalmayacaktır. Hatta ki gece ve gündüzün olduğu her yere ulaşacaktır’’diye müjdeledi. O zaman, Fatıma anamız rahatladı. Hezimet sandığı o halden nusrete işaret eden geçiş haberi GÖZYAŞLARINI tebessüm ile karıverdi.


İşte bizim bu gözyaşlarımız o Gözyaşlarına katılan bir gözyaşıdır. Yüreğin ifadegâhı gözden gelen.


Nemelazımlıktan kalkış. Yola çıkış. Hedefe varmaya yalvarış yaşı. Bu yaşlar, birer kitaptır.
Edebi olmakla amelidir... Okumakla anlaşılmaz. Görmekle, katılmakla ve yaşamakla tebellür eder.


Haydi, gece olan yerlerin taşıdığı ifadeye doğru coşalım. Yerküremizden başka, o gecesi ve gündüzü olan kürelere doğru aşalım! Annemiz Hazreti Fatıma gibi zafer müjdesiyle hareket ve sabır Gözyaşları dökmeye koşalım.

Buyurun! Haydi!




Mehmet Emin Eminoğlu
Araştırmacı-Yazar



öz ağLamayınca göz ağLamıyor..ne mutLu o yoLda akan yaşa..ALLAH razı oLsun...

GÜZEL

amin cümlemizden

Haydi, gece olan yerlerin taşıdığı ifadeye doğru coşalım. Yerküremizden başka, o gecesi ve gündüzü olan kürelere doğru aşalım! Annemiz Hazreti Fatıma gibi zafer müjdesiyle hareket ve sabır Gözyaşları dökmeye koşalım


teşekkürler kardeşim Allah razı olsun...


teşekkürler kardeşim Allah razı olsun...

amin cümlemizden


Hayatın İçinden İslam

MollaCami.Com