Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Edep nedir? Edepli olmak ne demektir?

[centeEdep nedir? Edepli olmak ne demektir?
Edep, Arapça bir kelime olup Türkçe karşılığı saygıdır Ancak, o da terbiye manâsına artık Türkçe'ye mâl olmuş kelimelerden biridir

Edep, dine ait prensipler sayesinde ruhta kazanılan ikinci bir fıtrat veya daha geniş manâsıyla ruhun dinle bütünleşerek istikrar kazanmasıdır Ne var ki her din, insanı edebli kılmaz, İslâm edebli kılar Aslında biz din deyince hemen İslâm Dini'ni kastederiz

Edep, aynı zamanda ihsan mertebesine ermenin de adıdır Yani bütün iş ve mükellefiyetlerimizi Allah (cc) görüyor ölçüsü altında yapmak ve davranışlarımızda Allah'ı görüyor gibi davranmak; bu da edebte bir ihsan şuurudur

Daha husûsi manâda edep, Efendimiz'in (sav), farz ve vacibin dışındaki davranış ve hareketlerine aynen ittiba ve yaşantıyı O'nun hayatına göre ayarlama ameliyesidir

Eskiler, bütün bu manâları kastederek edep hakkında nice cevher gibi sözler söylemişlerdir:

Edebtir kişinin daim libası / Edebsiz insan üryana benzer

"Edep insan için bir urba, bir elbisedir edebli olmayan ise, çıplak demektir"

Edep bir tâç imiş Nûr-ı Hudâ'dan / Giy ol tâcı emin ol her belâdan

"Edep, bir tâc dır O tâcı giyen her belâdan kurtulur Sen de belâlardan emin olmak, kurtulmak istiyorsan daima edebli olmaya çalışmalısın"

Edep ehl-i ilimden hâli olmaz / Edebsiz ilim okuyan âlim olmaz

"Edep varsa ilim de var demektir Fakat edebsiz bir insan kütüphaneler yutsa yine âlim sayılamaz Çünkü Yunus'un dediği gibi:

İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir / Sen kendini bilmezsin / Ya nice okumaktır

Kendini keşfedip tanıyamamışsan, okuduğun ilimlerden sana ne fayda!"

Edebi son şekliyle temsil eden Allah Rasûlü'dür (sav) İster meseleyi terbiye manâsına ele alalım, isterse söz söyleme gücü ve iktidarı manâsına; netice değişmez ve Efendimiz (sav) hep zirvededir

Hz Ebu Bekir (ra) Allah Rasûlü'ne (sav) sorar:

-Ey Allah'ın Rasûlü Seni böyle kim edeblendirdi? Cevab verir:

-Beni Rabb'im edeblendirdi ve güzel terbiye etti!

Hz Ebu Bekrin kızı ve Efendimiz'in zevcesi, hepimizin de kıyamete ve oradan da ebede kadar anası Hz Aişe (ra) validemize sorulur:

-Allah Rasûlü'nün ahlâkı nasıldı?

-Siz hiç Kur'ân okumadınız mı?

"Okuduk" derler

Cevap verir:

-O'nun ahlâkı Kurân'dı

İşte Mürebbîsi Allah olan Efendimiz (sav), böyle edebin ufuk noktasındadır Demek ki edep öğrenmek isteyen O'na bakmalı ve O endam aynasında edebi kendi kâmetine uygun şekilde seyretmelidir

Cenab-ı Hakk O'nu bütün insanlara örnek olacak bir edeble yaratmış, öylece edeblendirmiş ve terbiyeli kılmıştır Yoksa Peygamberlik gibi bir yükün altından nasıl kalkabilirdi Eğer bu terbiye olmasaydı ve muhal farz O'ndan da, bizim gibi hatalar meydana gelseydi bunlar O'na münhasır kalmayacak; O'nun en küçük hatası milyarlarca insana aksedecekti Onun içindir ki, Rabbi, O'nu hususi bir terbiye ile terbiye etmiş ve bizler için misâl kılmıştı

Peygamber olmadan önceydi Kâbe tamir ediliyor ve Allah Rasûlü (sav) de bu işte fiilen çalışıyordu Zaten O bütün ömrü boyunca hep hayrın ve hayırlı işlerin yanında olmuştu Amcası Hz Abbas (ra), eteğini omuzuna atmış ve taşın omuzunu zedelemesine mâni olmaya çalışmıştı Allah Rasûlü'nün (sav) omuzu ise iyice zedelenmişti Hz Abbas (ra) kendi yaptığını Allah Rasulü'ne (sav) de tavsiye etti Halbuki mahrem yerlerinden bir kısmı böyle yapılınca açılacaktı Bu tavsiyeye uyan Allah Rasulü (sav) eteğini kaldırır kaldırmaz, birden gözüne melek göründü Dehşetinden yere düştü Bir daha da görülmesi uygun olmayan yerlerini hayatı boyunca açmadı İşte O, ta işin başında böyle bir teminat altındaydı

r][/center]
Devam edecek.

Ne güzel bir yazi, yazan ellerinize saglik!

Son zamanlarda edebden o kadar uzakki insanlar, üstelik edebsizlik te sanki bir marifet gibi , ragbet görüyor...
Edebli insanlar eglencesiz oluyor bazilarina göre...
Saka yapmak adi altinda her türlü edebsizlik var malesef...

Rabbim hidayet versin, evlatlarimizi edebli yetistirmeyi nasib etsin Insallah!

[center][/Ashab-ı Kiram'ın Resûlüllah (s.a.s.) Karşısındaki Edebi

Bu mevzuda, önce Allah Resûlü’nün asırların en hayırlısı olarak tavsif ettiği Sahâbe-i Kiram’ın nasıl hareket ettiğine bakmalıyız. Çünkü biz, Resûlüllah'a (s.a.s.) karşı edebi önce onlardan öğrenebiliriz. Zira onlar, yüce Nebî'nin (s.a.s.) rahle-i tedrisinde yetişmişlerdir.

“Peygamberi, kendi aranızda birbirinizi çağırdığınız gibi çağırmayınız...” (Nur, 24/63) âyetinden dolayı Sahâbe-i Kiram’ın Peygamber Efendimize, ismiyle çağrılmasına müsaade etmiş olmasına rağmen ismiyle hitap etmediklerini, aksine O'na (s.a.s.) seslenir, hitap eder veya O'ndan (s.a.s.) bahsederken “Ya Resûlâllah, Ya Nebiyyallah” diye hitap ettiklerini görmekteyiz. Kays b. Haris ve Akra b. Hâbis, bir öğle vakti Resûlüllah (s.a.s.) odasında uyurken Benî Temim'den bir heyetle gelmişler, “Ya Muhammed! Dışarı çık, yanımıza gel!” diye seslenmişlerdir. Bunun üzerine “Ama seni evinin dışından ünleyenlerin ise ekserisi düşüncesiz, makûl davranmayan kimselerdir.” (Hucurât, 49/4) meâlindeki âyet nazil olmuştur.1 Allah (c.c.) bu durumu, Resûlüllah'ın (s.a.s.) kadrinin bilinmemesi ve O'na (s.a.s.) karşı bir hürmetsizlik olarak bildirmiştir. Çünkü bunlar, henüz dini öğrenmemiş, edep-erkân bilmeyen bedevilerdi.

Yine Sahâbe, “Ey iman edenler: Söz ve hareketlerinizde ileri gidip te Allah’ın ve Resûlü’nün önüne geçmeyin Allah’a karşı gelmekten sakının. Allah her şeyi hakkıyla işitir ve görür.” (Hucurât, 49/1) âyetine ittibâen, Resûlüllah (s.a.s.) onlara bir şey sorunca, sorunun cevabını biliyor olsalar da, “Allahü ve Rasûlühû a'lemu = Allah ve Resûlü en doğrusunu bilir.” ifadesiyle karşılık verirlerdi.

Bütün Sahâbe, Resûlüllah'a (s.a.s.) karşı edepte kusur etmezdi. İşte Ebû Bekir'in (r.a.) O'na (s.a.s.) karşı edebine bir misal:
Resûlüllah (s.a.s.) aralarındaki bir anlaşmazlığı gidermek için Beni Amr b. Avf'a gitmişti. Resûlüllah (s.a.s.) dönmeden namaz vakti girdi. Müezzin, Ebû Bekir'e (r.a.) gelerek, “Namazı kıldırır mısın, kâmette bulunayım mı?” dedi. Ebû Bekir (r.a.) “Olur.” dedi ve namaz kıldırmak için ileri geçip, namaza başladı. Bu esnada Resûlüllah (s.a.s.) geldi ve birinci safa kadar yürüdü. Resûlüllah'ın (s.a.s.) gelişini görünce Ashab, Ebû Bekir'in (r.a.) geri çekilmesi için el çırpmaya başladı. Ebû Bekir (r.a.) dikkat edince Resûlüllah'ı (s.a.s.) gördü. Efendimiz, Ebû Bekir'e namaza devam etmesini işaret ettiyse de o geri çekildi ve Resûlüllah (s.a.s.) öne geçerek namazı kıldırdı. Namazdan sonra Nebî (s.a.s.): "Ey Ebû Bekir, işaret etmeme rağmen niçin namazı kıldırmadın? buyurunca; edep insanı Ebû Bekir (r.a.) şöyle cevap verdi: “Ebû Kuhafe'nin oğluna, Resûlüllah'ın (s.a.s.) önüne geçerek namaz kıldırmak uygun düşmez.”2

Hz. Ebû Bekir'in bu cevabı bir açıdan daha çok mânidardır. Kendisi için Ebû Bekir veya bir başka unvanını değil de, “Ebû Kuhafe'nin oğlu” tabirini kullanması, onun engin tevazuunu ve kendisini nasıl hiç gördüğünü gösterir. Çünkü Araplar’da bir insanı, meselâ, "falanın babası" gibi bir unvanla anmak şeref ifade ederken, babasının ismiyle, "falanın oğlu" diye anmak, daha ziyade tahkir ifade eder.

Ashab-ı Kiram'ın Resûllüllah (s.a.s.) karşısındaki edebini anlatırken, Allah Resûlü’nü, Medine'ye hicreti esnasında 6 aya yakın misafir eden Ebû Eyyûb el-Ensâri'yi (r.a.) unutamayız.

Resûlüllah (s.a.s.) Mekke'den Medine'ye hicret buyurduklarında Ebû Eyyûb'un (r.a.) evinde konakladılar. Peygamber Efendimiz alt kata yerleşmişti. Ebû Eyyûb (r.a.) ise üst katta oturuyordu. Gece olup herkes yatınca Ebû Eyyûb (r.a.) Resûlüllah'ın (s.a.s.) alt katta olduğunu, O'na vahiy gelebileceğini, kendisinin vahiyle Resûlüllah'ın (s.a.s.) arasına girdiğini ve uyuduğunda sağa-sola dönünce toz kaldırmaktan, Peygamber Efendimiz'in bunlardan rahatsız olmasından korkarak sabaha kadar hiç gözünü yummadı. Sabah olur-olmaz hemen Resûlüllah'ın huzuruna varıp, “Ya Resûlâllah, bu gece ne ben, ne de hanımım gözümüzü yumduk.” dedi. Resûlüllah (s.a.s.): “Niçin ya Ebâ Eyyûb?” diye sorunca; “Benim üst katta, Sizin ise alt katta kaldığınızı düşündüm. Eğer uyursam, uykuda hareket edip üzerinize toz düşürürüm ve Siz de bundan rahatsız olursunuz. Ayrıca ben, vahiyle aranıza girdim diye korktum. Onun için uyuyamadım.”dedi.3

Ashab'tan hiç kimse, Resûlüllah'a (s.a.s.) karşı edep ve hürmette kusur etmiyordu. O kadar ki, Resûlüllah konuşurken öylesine sessiz ve dikkatli dinlerlerdi ki, sanki başlarında kuş var da, en ufak bir harekette uçacağı zannedilirdi. Resûlüllah'a (s.a.s.) soru sormaktan bile çekinirler, yeni şeyler öğrenmek için dışarıdan yeni Müslüman olmuş birinin gelip, soru sormasını temenni ederlerdi.

O’nun Hatırasına Saygı

Sahâbe, Resûlüllah'ın (s.a.s.) irtihalinden sonra da O'nun hatırasına karşı fevkalâde saygı ve hürmetle davranmışlar, O'nun (s.a.s.) zamanında yaptıkları bir şeyi daha sonraki devirlerde Efendimiz’e hürmetleri sebebiyle değiştirmemişlerdir.

İşte Hz. Ömer'in tavrı: "Birisi Hz. Ömer'e niçin hâlâ tavaf esnâsında remel ve hervele (hafif koşar adımlarla ve heybetlice yürümek) yapılıp sağ omuzun açıldığını sorar. (Resûlüllah (s.a.s.), Hudeybiye Anlaşması’ndan sonra yaptığı kaza umresinde, Mekkeli müşrikler, Müslümanlar’ı zayıf ve güçsüz görmesin diye, onlara heybetli görünmek maksadıyla tavafta hafif koşarak ve dik bir şekilde vakarla yürümüş ve ashâbına da aynı şeyi emretmişti. Ama artık hac veya umre esnasında müşrikler yoktu. Zahirî illet ortadan kalkmıştı. Niçin aynı harekete devam edilsindi?) Buna Hz. Ömer şöyle cevap verir: "Evet, Allah İslâm'ı aziz kıldı, kuvvetlendirdi. Küfrü ve kâfirleri ortadan kaldırdı. Ama bununla beraber biz, Resûlüllah (s.a.s.) zamanında yaptığımız bir şeyi terketmeyiz.”4
center]
Alıntı.

Devami da cok güzelmis, tesekkürler.

Ne demek efendim ben teşekkür ederim değerli vaktinizi ayırdıgınız için

Edep Resule Hak elçi diye
Bilirmisin niye geldi? insanlık kurtulsun diye
Edep etmeyen Resule utansın insanmıyım diye?
Edep ettin Resule aslında ettiğin kendine.. yani
Saygı duy kendi nesline, neslin saygı duysun kendine Hepside:
Yaratan begendi Yarattı diye yani .. yani asıl saygı Hak'ın kendisine
Rabbim Harikasın, insanı beğenmeyen utansın yoksa, yoksa???
İlahlık iddasındamısın?


Tasavvûf

MollaCami.Com