Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Bedenler Zindanda, vicdanlar kayıp

"Az sonra okuyacağınız bu kısa öykü kendi baş karakterini küçük bir zindanda ve yine kendi kafasında oluşturduğu bilgisiz bir din adamına karşı saçma sapan fikirlerle galip gösteren yazara karşı nacizane bir cevap olarak yazılmıştır.Lakin hiç bir satırında umut aramayın.Çünkü inancını değersiz eşyalar gibi fırlatıp atan insanlar için umut tedavülden kalkmıştır."

Gökgürültüleri kulakları tırmalıyordu.Korkuların ayyuka çıktığı anda kalbi göğüs kafesini şiddetle zorladı.Vücudu hızla adrenalin salgıladı ve zihni kör kuyularda ışığı gördü.Beşeri özelliklerini unutmuştu.Korkuyu, sevgiyi ve en önemlisi merhameti kaybetmişti.İçinde şefkat kalmadığı zaman vahşete hizmet etmesi kaçınılmaz oldu.Şeytanın çobanlık yaptığı günahkarlar sürüsüne katılmıştı.Lakin hiçbir suç cezasız kalamazdı.
Ve bir öğlen vakti hakimin sert tokmağı yüreğine inmişti; -İdam!!!
Şimdiyse bu karanlık zindanda herhangi bir şafak vaktini bekliyordu, istemeyerekte olsa.Lakin korkularının ölümle ilişkisi neredeyse yoktu.Bütün hayatı boyunca inançsız ve amaçsız yaşamış biri olarak ölümden sonrasını düşünmeye başlamıştı.Zira hayattan kopardığı son kişinin ölüm anına takılıp kalmıştı.Gülerek, düğüne gider gibi bir hali vardı maktülün.Gözlerini irice açmış ve dönüp ona bakmıştı.Ağzından çıkan son sözlerse şöyleydi;

-Seni affediyorum…
Kanı çekilmişti adeta, hayattan soyutlanmıştı.Düşünceden ve tüm yaşamdan azade olmuştu.Nasıl olurdu böyle birşey.Halbuki ona göre insanlar robottan farksız yaratıklardı.Öfkeleri veya mutlulukları kimyasal reaksiyonlara bağlayan biri için şaşırtıcıydı.Zihnini meşgul eden bu durumdan bir an olsun kurtulamadı.Beyni çökmek üzereydi.

Zindanda yalnız geçirdiği on günden sonra yeniden ayak sesleri duyuldu.Her ayak sesi mahkumun yüzüne vurulan bir tokattı sanki.Bitti artık diye geçirdi içinden; beni almaya geliyorlar.Titremeye başladı.Her ayak sesinde kalbi bir öncekinden daha hızlı atıyordu sanki.Demir kapının açılırken çıkardığı ihtişamlı gürültüden yaklaşık 10 saniye sonra gardiyan yanında bir başka mahkumla belirdi.
-Korkma seni almaya gelmedim, daha vaktin varmış; öyle diyorlar, dedi hoyrat sesiyle.Bir nebze olsun rahatladı.Gardiyan getirdiği mahkumun zincirlerini çözdü.Demir kapıyı açarak içeri ittirdi.Yeni gelen mahkum uzun boyluydu.Oldukça zayıftı ve kumral saçları vardı.Sakalı ise yaklaşık bir haftalıktı.Birbirlerini dikkatlice süzdüler.Önce eski olan konuştu; -Merhaba yoldaş, adım Sinan.Seninkini öğrenebilirmiyim?
-Elbette, dedi genç adam; ben senin vicdanınım.
Şaşırmıştı, dalga geçiyor sandı ve tok bir sesle güldü;
-Ciddi bir soru sordum size.Ama istemezseniz söylemeyin.
-Bende size gayet ciddi bir şekilde cevap verdim.Ben Merve ve Sedat'tan olma İstanbullu Sinan'ın yıllardır saklı tuttuğu vicdanıyım.Beni hiç tanımadın, yada gözardı ettin.Oysa ki her zaman yanındaydım.Ta ki öldürdüğün o mazlumun son bakışını görene kadar.İşte o anda beni hissettin.Doğruları söylediğimin sende farkındasın.
İçini kuşku kaplamıştı Sinan'ın.Korkmuştu bu yeni gelen şüphe dolu ziyaretçiden.Neler yaşadığını sonuna kadar biliyordu.Söyledikleri doğruydu, ilk kez o gün içi sızlamıştı.İlk kez o gün birisi için üzülmüştü.Fakat bu durum herkese olacağı gibi onada saçma geldi.
-Sana inanmamı bekleyemezsin.Hem nasıl olurda bu şekilde gözükebilirsin?Madem ruhsal bir olgusun nasıl olurda karşımda kanlı canlı durabilirsin.Olsa olsa benimle son günlerimde dalga geçiyorlar.Hatta beni izleyip gülüyorlardır.
-Peki sana birkaç kanıt göstereceğim.
Üzerindeki mahkum hırkasını çıkardı yeni gelen adam;
-Gözlerini kapa şimdi, dedi tiz sesiyle.
Korktu Sinan baştan.Fakat merak olgusu daha ağır bastı.Gözlerini kapadı.On saniye sonra açtığında o güne kadar gördüğü en şaşırtıcı olaya tanık oldu.Diğer mahkum parmaklıkların dışındaydı.Yüzünde ise sade bir tebessüm vardı.
-Umarım inanmışsındır.
-Sanırım.Fakat hala çok şaşkınım.Hatta bu küçük gösterine bile şüpheyle yaklaşıyorum.
-Merak etme.Tüm kuşkularını ortadan kaldıracağım.Yeterki beni sabırla dinle.Unutma ben senin vicdanınım, ve beni asla kandıramazsın.
-Peki dedi Sinan.Kafası karışmıştı.Ölümü bile unutmuştu bir anda.Ve ciddi anlamda merak ediyordu bu garip adamın anlatacaklarını.
-Hatırlıyor musun? diye sordu vicdan.Hani kardeşin küçüktü henüz ve annen komşuya giderken onu sana emanet etmişti.Sense emaneti korumamıştın.Odana çekilip kendi başına oynamıştın.
-O zamanlar çok küçüktüm, dedi Sinan.
-Bunun küçüklüğünle alakası yoktu, dedi vicdan sert bir çıkışla.Kardeşin düştüğünde kılını bile kıpırdatmamıştın.Acımasızdın, ve o masum senin yüzünden hayatının geri kalanını akıldan yoksun geçirdi.
-Lütfen bunları bana hatırlatma, dedi.Yüreği acımıştı şimdi.
-Konuşacağız Sinan.Yıllardır sana soracak o kadar çok soru biriktirdimki.Hem artık az vaktin kaldı.Son günlerinde bile olsa benimle yüzleşeceksin, buna mecbursun.
Başını ellerinin arasına aldı Sinan.Düşüncelere daldı.Kardeşini getirdi gözünün önüne.O kadar masumdu ki.Mavi gözleri bu karanlık dünyanın kötülüklerinden bihaberdi.Bu onun ilk imtihanıydı.Sonra vicdan devam etti konuşmaya;
-Merhametsizliğin ve sadece maddeye olan inancın yüzünden beni kalbinde zincirlere vurdun.Çok ızdırap çektirdin bana.Oysa ki yaptığın her yanlış şeyde sızlayıp durdum ben.Kaçmak istedim, vücudundan kopup ayrılmak istedim.Ama insan öyle mükemmel bir varlıkki, beynin hariç hiçbir organın beni bırakmak istemedi.Ta ki işler çığırından çıkana kadar.Hatırlıyor musun bilemem ama hani sıcak bir yaz akşamında bir grup masum ve güçsüz insanın ölümüne sebep olduğun o trafik kazası vardı ya; işte o gün terkettim seni.Koşabildiğim kadar hızlı koştum.Dünyadaki canlı cansız tüm maddeler senin acımasızlığın karşısında donup kalırken sen boş bakışlarla izlemiştin herşeyi.Utandım senden, nasıl olurda böyle birinin vicdanı olurum diye.
Sessizce ve şaşkınlıkla dinliyordu Sinan.Tüyleri diken diken olmuştu.Vicdan konuşmaya devam etti:
-Zaten bana hiç ihtiyacın olmuyordu.Beni yenmiştin.Ben gittikten sonra işler dahada çığırından çıkmış.Aslında geri dönmeye hiç niyetim yoktu.Ama ister istemez beni çağırdın sen.Farkında değildin ama o masumun son bakışlarında beynin bana ihtiyaç duydu.Arzuyla, istekle geri çağırdı beni.Dönmemi ve mükemmel olan sistemi tamamlamamı istedi.Çünkü sen insanlıktan çıkmıştın, bütün organların senden nefret ediyorlardı.Sırf bunun için çok uzaklardan geri döndüm.Ama bir şartla; artık senin vücuduna giremem.Sadece son kez konuşmaya geldim.Sana hakikati hatırlatmaya.Ama hiçbirşey umut etme.Çünkü senin için çok uzak artık.Sadece ömrün boyunca tanımadığın "beni" keşfediyorsun.Son anına kadar buralarda olacağım.
Kanı çekilmişti Sinan'ın.Anlamıştı belki herşeyi, ağlamak istedi.Fakat ağlayamadı.Gözyaşına hiç ihtiyaç duymamıştı bugüne dek, muhtemelen vicdanı gibi oda vücudunu terketmişti.Tüm yaşamı boyunca gamsız yaşamıştı belki ama bu küçücük zindanda benliği karşısına çıkmıştı.Gözlerini yavaşça kapadı.Umut yoktu artık.Herşey karanlıktı.Mantığı zihnini yavaşça terketti.Ve sonra derin bir uykuya daldı…

İbrahim PAZARBAŞI

Rabbim yardımcımız olsun.
İnanc gittigi zaman, şevkat, sevgi, merhamet de beraber gidiyor.
Var dedikleri şey, insanlara yaranmak için ve kanundan korktukları için uyulan kurallar.
Ve bu kuralları kimsenin görmedigi yerde işlemez.
Allah kalplerdekini bilir, ondan ki gizleneni bilir kimedir ? saklamak? Bizim gibi garipleri kandırırlar ancak.
Ama hakikat er geç, ortaya çıkacak.
Yüreginize sağlık,
Rabbim bizi insan yapan , halife kılan duyulardan ayırmasın...


Hikayeler

MollaCami.Com