Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


‘ALLAH HEPİNİZİ AFFETTİ!’

Seher vakti Allah’a yalvaranlar

Allahu Zülcelâl ayeti kerimede şöyle buyurmuştur: “Gözler onu idrak edemez ama O, gözleri idrak eder. O, en gizli şeyleri bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır.” (En'am; 103)

Kulun Allahu Zülcelal'in katındaki ecir ve sevaplara niyeti, sıdkı ve muradı ne kadarsa Allahu Zülcelâl bunların hepsini bilir. Allahu Zülcelal'in katındaki ecir ve sevapları, kendi şehvetlerine (arzularına) tercih eden kimseleri de bilir.

Zahiri azalarımızı, Allahu Zülcelal'e karşı düzelttiğimiz gibi kalbimizi de düzeltmemiz lazımdır. Allahu Zülcelâl kalbimize baktığı zaman: “Benim kulumun ecir ve sevaplara, Benim rızama karşı, aşk ve muhabbeti vardır. Kendi arzularından, şehvetlerinden daha fazla benim katımdaki ecir ve sevaplara âşıktır.” Diye görmesi lazımdır.

Allahu Zülcelâl, kulunun ta başından ayağına kadar, kendisine karşı doğru olmasını istiyor. Kalbin, dilin, ellerin, gözlerin, hem zahiri hem de manevi olarak, doğru ve sadık olması gerekmektedir. Bizim vücudumuz, Allahu Zülcelal'in malıdır. O vücudun, Allahu Zülcelal'e karşı hain olması da çok çirkin bir şeydir.

Allahu Zülcelâl, yolunda mallarını harcayan ve o seher vakitlerinde bağışlanma dileyenleri methetmiştir. (bknz. Ali İmran; 17)

Seher vakitlerinde Allahu Zülcelal'e yalvarmak, Allahu Zülcelal'in katında çok makbuldür. Çünkü seher vakitleri, rahmetin yağma zamanıdır.

Nafii rahmetullahi aleyh, şöyle anlatmıştır: “Abdullah bin Ömer radıyallahu anh, bütün gecelerini, namazla ve diğer ibadetlerle ihya ediyordu. Bana bir gece:

— Ya Nafi! Seher vakti geldi mi? Diye sordu.
— Daha gelmedi, dediğimde, namaz kılmaya devam etti. Seher vaktinin girdiğini haber verdiğim zaman, hemen oturup istiğfar ve dua ile meşgul oldu.

Onlara hiç olmazsa denizden bir damla kadar bile olsun, mutabaatta bulunmamız, benzemeye çalışmamız lazımdır. Çünkü bu bizim için yegâne çaredir, kurtuluş yoludur.

Salih olmak o kadar kolay ki!

Öyle ameller vardır ki çok kolaydır ama onların mükâfatı dil ile anlatılamaz. O kadar çoktur. Bu amelleri yapmamak çok garibime gidiyor! Bunu da önce kendi şahsıma söylüyorum.

Şeddad bin Evs radıyallahu anhın rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, bir gün Ashabı Kiram’la otururken:

— İçinizde garip (Yani, Ehli Kitap’tan kimse var mı?) Diye sordu. Ashabı kiram:
— Hayır, Ya Resulellah! Aramızda öyle kimseler yoktur, dediler. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem:
— Kapıyı kapatın. Ellerinizi kaldırın ve hep beraber “la ilahe illallah” deyin, diye emretti. Ashabı Kiram, bir süre ellerini kaldırdılar. Bir süre sonra, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem:
— Ellerinizi indirin, dedi ve şöyle buyurdu:

“Ya Rabbi! Sana hamdü senalar olsun ki beni bu ‘la ilahe illallah’ kelimesiyle gönderdin ve bunu bana emrettin. Ve bana söz verdin, kim bunu söylerse ona cenneti nasip edeceğim, buyurdun. Muhakkak ki sen vaadinden dönmezsin.”

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem daha sonra şöyle buyurdu:
— Sevinmez misiniz? Allah sizin hepinizi affetti! (Ahmed bin Hanbel)

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin, Ashabı Kiram’a yaptırdığı bu amel, kolay ve mükâfatı da ne kadar büyüktür. Allahu Zülcelâl onunla cenneti verir, onunla ne kadar günah olursa olsun, af ve mağfiret eder.

Şunu hepimiz bilmeliyiz ki insan hatalarla ve günahlarla iç içe olduğu zaman, Allahu Zülcelal'e karşı terbiyesini kaybetmiş olur. Fakat zikirle, ibadetle, hizmetle, insana Allahu Zülcelal'e karşı terbiye duygusu gelir.

‘Başka Rab bulsun!’

Rivayet edildiğine göre, Benî İsrail zamanında bir adam, Musa aleyhisselama gelerek:
— Ya Musa! Sen Rabbinle münacaata gidiyorsun. Ona söyle, rızkını bana vermesin! Dedi. Musa aleyhisselam, Allahu Zülcelâl’e münacaatta bulunarak:

— Ya Rabbi! Onu Sen yarattın. Filan kulunun ne dediğini biliyorsun, dedi. Allahu Zülcelâl buyurdu ki:
— Evet, Ya Musa! Biliyorum. Git ona de ki: ‘Eğer Ben'den başka bir Rab istiyorsa Benim göklerimi ve yerimi terk etsin. Gitsin kendisine başka bir Rab bulsun.’ Ya Musa! Ben rızkımı hiç kimseden, öldüğü güne kadar kesmem, ona söyle!

Allahu Zülcelâl, işte böyle halimdir, sabırlıdır. Kâfirlere dünyadaki rızklarını daha fazla verir ve onlara zaman tanır. Fakat kıyamet gününde “şedidü'l ikab”dır, şiddetle cezalandırıcıdır.

Musa aleyhisselam, Allahu Zülcelâl’e münacaatta bulunduktan sonra, geriye döndü ve adama dedi ki:

— Allahu Zülcelâl buyuruyor ki: “Eğer beni Rab olarak kabul etmiyor ve Benim rızkımı istemiyorsa Benim göğümü ve yerimi terk etsin. Gitsin kendisine başka bir Rab bulsun. Ben, hiçbir kulumun rızkını ölünceye kadar kesmem.”

Adam, Allahu Zülcelal'in bu rahmetini, şefkat ve merhametini düşününce bayıldı. Kendine gelince dedi ki:
“Evet, Ya Rabbi! Sen Sensin. Bense Senin zayıf bir kulunum. Ben tövbe ediyorum.”

Bu şekilde tövbe edip Allahu Zülcelal'e yöneldi. Ve ibadet etmeye başladı.

Niyeti hayır olanın ameli bol olur!

Ashabı Kiram, amel yapmayı birbirlerine öğrettikleri gibi niyeti de birbirlerine öğretiyorlardı. Niyetsiz amel olmaz. Onun için bazı insanlar, bir Evliyanın yanına gelerek:

— Bize öyle bir şeyler söyleyin ki devamlı olarak onu yapmakla amelin içinde olalım, demişler. O Evliya onlara şöyle cevap vermiş:
— Daima hayrı niyet edin. Daima hayırlı olan işlere niyetli olduğunuz zaman, sanki devamlı olarak amel yapıyor gibi olursunuz.

Bir kimse namazın içine girip iki, üç, dört rekât namaz kıldıktan sonra namazdan çıkınca amel kesilmiş olur. Fakat daima: “Ben hayırlı olan işleri yapmaya niyetliyim.” dediği zaman, sabahtan akşama kadar amelin içinde kalmış olur.

İşte bakın! Ne kadar güzel bir şeydir. Bu amel hiç bitmez…

Sabahleyin uyandığımız zaman: “Ya Rabbi! Senin rızana sebep olacak salih amelleri, hayırlı olan işleri yapmaya niyetliyim. Günah ve hata gibi şer olan işlerden sana sığınırım, bunları yapmamaya da niyetliyim.” Dediğimiz zaman, sabahtan akşama kadar amel yapıyor gibi Allahu Zülcelâl bize sevap yazacaktır, inşaallah!

Bu şekilde, insan hiç amel yapmadan, amel sahibi olur. Fakat Allahu Zülcelâl o kimsenin kalbine baktığı zaman, orada: “Benim önüme akşama kadar ne kadar hayırlı amel çıkarsa yapacağım.” diye bir niyeti görmesi lazımdır. Zaten niyet kalp ile olur.

Ebuleys Semerkandi şöyle demiştir: “Bir kişi sevaba niyetli olduğu zaman, o sevabı yapmasa dahi, Allahu Zülcelâl onun niyetini kabul eder. Bazı kişiler de amellerini niyetsiz olarak yaptıkları için onların eline bir sevap geçmez.”

Allahu Zülcelâl, bir kul gibi değildir ki O'nu aldatabilelim. Allahu Zülcelâl, insanın kalbine muttali olduğu için orayı daima Allahu Zülcelal’e karşı samimi yapmamız lazımdır.

Melekler, insanın sadece ameline şahit oldukları için kul ne yaparsa onu yazıp Allah'ın huzuruna götürürler. Fakat Allahu Zülcelâl insanın kalbine muttali olduğu için onun niyetini bilir ve o niyete göre amelleri kabul eder veya kabul etmez. Buna çok dikkat etmek lazımdır.

Müminin murakabesi nasıl olmalı?

Allahu Zülcelâl ile murakabeli olmak demek; O'ndan gafil kalmamaktır. Mesela, bir kişi yabancı kadına baktığı zaman, mutlaka Allahu Zülcelal'den gafil kalır.

Anlatıldığına göre, bir adam tenha bir yerde bir kadına rastladı ve ona kötü muamelede bulunmak istedi. Kadın ona:
— Sen utanmıyor musun? diye sordu. Adam:
— Kimden utanayım. Burada yıldızlardan başka hiç kimse yoktur, dedi. Bunun üzerine kadın şöyle dedi:
— Peki! Beni, seni ve yıldızları yaratan nerededir?...

İşte bakın! Kadın, Allahu Zülcelâl ile nasıl murakabeli ve huzurlu idi. Onun bu sözü üzerine adam titremeye başladı. Allahu Zülcelal'den korkup tövbe etti ve ibadetle meşgul olmaya başladı.

Yine bir zat, Mekke-i Mükerreme'de iken, bir kadın ona kötülük yapmak istedi. Tabi insanlar o anda tavaf yapıyorlardı. Etraf çok kalabalıktı. Adam kadına:
— Gel, ihtiyacın ne ise gör, dedi. Kadın:
— Bu kadar insanın içinde, Allahu Zülcelal'in evinde nasıl olur? Deyince, adam kadına şöyle dedi:
— Ey gafil! Bütün bunları Allahu Zülcelâl, yaratmıştır. Sen Halık'tan hayâ etmiyorsun da mahlûkattan mı hayâ ediyorsun? Onların Rabbi her yerdedir. Burası “Allah'ın evidir” diyorsun. Allah'tan korkmuyorsun da evden korkuyorsun!

Böyle söyleyince kadın titremeye başladı ve evine dönerek ölünceye kadar ibadetle meşgul oldu. İşte, Allahu Zülcelâl ile murakabeli olmak, huzurlu olmak, insan için böyle menfaatlidir.

Süleyman Dârânî şöyle demiştir:
— Kim nefsinde bir kıymet görürse o Allahu Zülcelal'in (dinine) hizmetinin tadını daha bulamamış demektir. Böyle devam ettikçe de bulamaz.

Dünyada Allahu Zülcelal'den gafil kalmamanın ve ahiret için amel yapmanın çaresi hususunda, yine Süleyman Dârânî şöyle tavsiyede bulunmuştur: “Gözlerinize ağlamak adet olsun. Ve kalbiniz de tefekkür sahibi olsun. Kim dünyada kendi nefsi ile meşgul olursa ahirette de kendi nefsi ile meşgul olur. Kim de dünyada Rabbi ile meşgul olursa ahirette de Rabbi ile meşgul olur.”

Bunun manası şudur: Dünyada iken, “Ben nefsime şu yemeği yedireyim, uyuyayım, gidip oyun oynayayım, malayani sohbet edeyim.” gibi daima nefsimizin arzularıyla meşgul olursak, kıyamet gününde de cehennem ateşine girince: “Aman! Nefsim, nefsim! Yandım!” diyerek, daima nefsimizle meşgul oluruz.

Ama dünyada daima Rabbimizle meşgul olursak, O'nun zikriyle, ibadetiyle, hizmetiyle meşgul olursak, aklımızda hep O olursa kıyamet gününde de Allahu Zülcelâl, kendi cemalini, inşaallah bize de gösterecektir. Orada da daima onunla meşgul oluruz ve kendi nefsimizi hiç görmeyiz, Allahu Zülcelâl ile huzur buluruz.

Allahu Zülcelâl, kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin. (Âmin)

Gülistan Dergisi'nden alıntıdır.

Allah razi olsun,
Kalbi ferahlatan, umuda bir kapi açan bir yazi.
Rabbim yazanin gönlüne ferahlik versin.
Kalp ve niyet herseyin anahtari , her kapiyi açan ....
Basit gördugûmuz ama kendisi büyuk kelime" lailahe illallah" Rabbim dilimizden düsurmesin.

Dualarınıza binlerce Amin...

Rabb'im niyetlerimizi halis, kalplerimizi salim, maal hata vel kusur amellerimizi rahmeti ile makbul eylesin...

Bizleri düşünmeye sevk eden bu manidar paylaşım için teşekkürler kardeşim,Allah razı olsun...

Allah razı olsun kardeşim

Allah hepimizden razı olsun..


Serbest Kürsü

MollaCami.Com