Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Hazreti Resulullaha (a.s.m) biat et !

Geçmişte olduğu gibi günümüzde de bir mürşid-i kâmile intisab etmek, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e ve onun ashabına bey'at (intisab) etmek gibidir. Nasıl ashab-ı kiram, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'e namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek ve İslâm'ın diğer ahkâmlarını yerine getirmek hususunda bey'at etmişlerse, bir insanın da mürşid-i kâmile intisab edip zikrettiğimiz hükümleri yerine getirme çabasında olması, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'e en büyük mutabaattır.

Mürşid-i kâmiller, Allah-u Zülcelal'in yeryüzündeki askerleridirler. Onların vasıtası ile Allah-u Zülcelal gerçek müridleri hidayete erdirip irşad eder. Sakın mürşide ne ihtiyaç var diye, kendimizi salı vermeyelim! Her insana bir mürşidin gerekliliği şüphe götürmeyen bir gerçektir. Mürşidsiz yola çıkan kimse, en sonunda azgınlığa düşer. Ezeli ahde en büyük sadakati sadıklar göstermiştir. Bu sadıklardan murad, mürşid-i kâmillerdir.

Mürşid-i kâmiller dinin rehberleridir. Bunun için onlara mutabaat gereklidir. Nitekim Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Ümmetimin alimleri, Benî İsrail'in peygamberleri gibidir. O alimler, din yolunu gayet güzel bir şekilde takip ederler ve başkalarına da gösterirler. İnsanlar onlara uyarsa, artık hiçbir kaygıları olmasın." (Keşfü’l-Hafa:2/83)
Burada alimlerden maksat, ilmi ile amil olan alimler ve müşidi kâmiller ile hakkı hak yoluna çekip götüren mümtaz kimselerdir.

Mürşid-i Kamile Bey'at Hakkında Alimlerin Sözleri:

Her insana mürşid-i kâmil gereklidir. Allah-u Zülcelal'e tabi ve sadık oldukları için sevgi ve sempati göstermek şarttır. Zira mürşidler hak yolunun taliblerinin çobanı gibidirler. Çobanı olmayan koyunları, kurt kapar. Sadece ilim ve akıl çokluğu insanın ihtiyacını karşılayamaz. Mevlana Celaleddin-i Rûmî kuddise sırruh şöyle buyurmuştur: "Eğer akıl bu dinin rehberi olsaydı, Fahruddin-i Razi dinin en mahrem sırlarını bilen bir kimse olurdu." İnsan her kargayı şahin sanıp ona uyarak yolunu kaybetmemelidir.

İşte bunun için müride ilk nazarında (bakışında) onun istidadını, nereye kadar varabileceğini, hangi makama vasıl olabileceğini, hangi hal ile hallenip nelerden zevk alacağını ve sonunun ne olacağını bilemezse, o kimsenin mürşidlik yapması caiz değildir.

Ali b. Vefa şöyle buyurmuştur: "Eğer hakiki bir mürşid bulursan, (kendi) hakikatını bulmuş olursun. Hakikatını bulunca Allah'ı bulursun. Allah'ı bulunca da herşeyi bulmuş olursun. Bütün mesele böyle bir mürşidi bulmaktır. Bunu anla, ganimet bil, istifade et."
Kutbu'r-Rabbani İmam Şarani kuddise sırruh demiştir ki: “Sofilerin gayret ve özen gösterdiği gibi, ilimleri ile amele özen gösterseler, hiç şüphesiz ki tam manası ile sofi olurlar ve başka kimseye ihtiyaçları kalmazdı.”
İbrahim ed-Desuki şöyle demiştir: “Kim kalbi illet ve hastalıklardan temizlenmiş olarak bir mürşid-i kâmile intisap etse, mürşid onu (ilahi izin ve inayetle) bir anda Allah-u Zülcelal'in huzuruna ulaştırır.”
İmamı Şafii Hazretleri, ilminin ve halinin yüceliğine rağmen sofilerle oturdu. Kendisine bunların meclislerinden ve sohbetlerinden ne istifade ettin diye sorduklarında şöyle buyurdu:
Onlardan iki önemli şey öğrendim:

1- Vakit bir kılıçtır. Sen onu kesmezsen (değerlendirip istifade etmezsen) o seni keser.

2- Eğer sen nefsini hayırlarla meşgul etmezsen, o seni kötülüklerle meşgul eder.

İmam Ahmed b. Hanbel de Hamza Bağdadi ile oturup kalkar, marifet meselelerinde müşkilatı olduğu zaman ona sorardı. Aynı zamanda Bişr-i Hafi’nin sık sık yanına gider, meclisinde otururdu. Tüm manası ile ona bağlanmıştı.

Talebeleri İmam Hanbel'e şöyle dediler: "Sen hadis ve fıkıh alimi bir müçtehidsin. Muhtelif ilimlerde bir benzerin daha yok. Buna rağmen niçin böyle hali, ahvali basit bir insanın yanına gidip geliyorsun, bu sana yakışır mı?"

Bunun üzerine İmam Ahmed b. Hanbel şöyle buyurdu: "Evet bu saymış olduğunuz ilimlerin hepsini ben ondan daha iyi bilirim. Ama o da yücelerden yüce Allah-u Zülcelal'i benden daha iyi tanımaktadır." Sonra Bişr-i Hafi kuddise sırruh'un yanına giderek şöyle derdi: "Bana İzzet ve Celal sahibi Rabbimden bahset."

Kutbu’l-Arifin İmam-ı Şarani kuddise sırruh "el-Envaru’1-Kudsiye" isimli eserinde der ki: “Sadık müride düşen işlerden birisi de; Allah-u Zülcelal kalbini kamil bir mürşidde topladıktan sonra, dünyadaki hiçbir şeye iltifat etmemesidir. Çünkü Allah-u Zülcelal (O'na kamil bir dostunu nasip etmekle) dünya ve ahiret adına nasip edeceği bütün güzellikleri önüne sermiştir. Müride bundan istifade etmek düşer.”
Şeyh Zeynüddin el-Havafi kuddise sırruh şöyle demektedir: "Müridin, mürşidinden gördüğü istimdadın aslında Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yardımı olduğunu, Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in yardımının da gerçekte Allah-u Zülcelal’den geldiğini, mürşidin ve Efendimizin buna birer vasıta olduğunu bilmelidir. Allah-u Zülcelal'in bundan önceki sünneti böyle cereyan etmiştir, bundan sonrada değişmeyecektir."
Akıllı insan, zahir ilmiyle yetinmeyip kendisine bir mürşid edinen kimsedir. Çünkü mürşid-i kamil onu Allah-u Zülcelal'in huzuruna, kurbiyyet (yakınlık) mahalline ulaştırabilecek yegâne rehberdir, vasıtadır. İnsan o huzurda kabul gördüğü zaman tâbii olarak kötülüklerden nefret eder. O huzur ve o kabul öyle bir makamdır ki, kişiye: "Allah'a isyan et!" denilse; haya ve edeb perdesini kaldırıp isyan etmeye güç yetiremez.
Bütün bu anlatılanlardan sonra, hala benim ilmim ve kemâlim bana yeter, başkasına ne gerek var diyenlere, Allah-u Zülcelal şu uyarıyı yapmıştır: "Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Her ilim sahi-binin üstünde daha iyi bilen birisi vardır." (Yusuf; 76)
Seyda Molla Muhammed Konyevi (Kaddasallahuesraruhu)

teşekkürler...emeğine sağlık..

tesekkürler


Tasavvûf

MollaCami.Com