Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


mukaddesata hutmet-hutbe

Muhterem Müminler!
Bu haftaki hutbemiz Allah Teala`nin kıymet verdiği şeylere tazim ve hürmet göstermek hakkında olacaktır.
Cenab-ı Hak, mahlukatından bazı şeylere bizzat kendisi kıymet vermiştir. İnsanların da bunlara tazim göstermesini ve hürmet etmesini emretmiştir. Rasülüllah’a, Kuran-ı kerime, Ka’be-i muazzamaya, mescidlere, ülü`l-emre, ilme, alimlere, talebelere hürmet ve tazim göstermek Allah’ın emridir. Bunlara islamın şeâiri denir.
Bir ayet-i celilede şöyle buyurulmuştur: “Kim Allah’in şeâirine, tazim ederse şüphe yok ki o tazim, kalplerin takvasındandır." (Hacc,32)
Peygamber Efendimiz (S.A.V) “Hayırlınıza veya büyüklerinize kıyam ediniz (ayaga kalkiniz).” buyurmuşlardır.
Cenab-ı Hak diğer bir ayet-i kerimesinde de şöyle buyururlar: “Seslerinizi Peygamberin sesinin ustune cikarmayin ve ona söz söylerken birbirinize bağırdığınız gibi yüksek sesle söylemiyin. Haberiniz olmadan amelleriniz hiçe iniverir.” Bu ayet-i kerime nazil olduğu zaman Sabit ibn-i Kays (R.A), sesi diğer insanlara nisbetle yüksek olduğu için, farkında olmadan yüksek sesle konuşurum da amellerim yok oluverir korkusuyla Rasülüllah’ın huzuruna yaklaşmıyordu. Fakat içindeki Rasülüllah’ı görme isteğini de bir türlü bastıramıyordu. Sonunda çareyi kendisini eve hapsetmekte buldu.Hürmette kusur etmemek için gösterdiği sonsuz fedakarlığı öğrenen, Rasülüllah: “Sabit Cennet ehlindendir”, buyurdular.
Benî Temim kabilesinden 70 veya 80 kişi öğle sıcağının bastırdığı bir sırada Rasülüllah’ı görmek için gelmişlerdi. Rasülüllah Efendimiz o sırada istirahat buyuruyorlardı. Onlar: “Ya Rasülüllah bize çık”, diye bağırdılar. Peygamber Efendimiz nidayı duyunca istirahatinden kalkıp, onların yanına geldi. Bu hadise üzerine şu ayet-i kerime nazil oldu. “Şüphesiz ki odaların gerisinden bağıranlar, arkasından veya önünden çağıranlar onların ekserisi akılları ermeyen kimselerdir. Henüz dini öğrenmemiş, edeb-ü erkan bilmez kaba a’rabî güruhtur. Ve eğer sen onlara çıkıncaya kadar sabretselerdi kendileri için daha hayırlı olurdu. Allah gafuru’r-Rahimdir." (Hucurat,4-5)

Muhterem Müminler!
Dinimizde her şey için tespit edilmiş bir edep vardır. Kişi ibadât-ü taatiyle kazanamadığı bazı şeyleri, gösterdiği hürmet ve tazim ile kazanabilir. Aksiyle hareket etmek ise şiddetle yasaklanmıştır. Şu bir hakikattir ki, ameldeki noksanlık insanı dinden çıkarmaz. Fakat din ve din ile alakalı olan şeylere karşı edepsizlik ve hürmetsizlik, alaya veya hafife almak kişiyi dinden çıkarır.
Fıkıh kitaplarımızda şöyle bir izah mevcuttur. “Ezan-ı Muhammedî’yi dinleyen kimseye selam verilmez. Şayet selam verilmişse, ezan bitmiş olsa dahi selam veren kimseye mukabelede bulunulmaz ve selamı alınmaz.” Bırakın gülmeyi, dünya kelamı konuşmayı, dinimizde çok müstesna bir yeri olan selam vermek ve selam almak, şeairi islamdan olan ezan-ı muhammedi’ye hürmetsizlik söz konusu olduğunda kerih görülen bir fiil haline geliyor...
Ceddimiz Osman Gazinin Kur’an-ı Kerime karşı gösterdiği hürmet neticesinde kazandığı mükafaatı hepimiz biliriz. Yatacağı odada gördüğü Kur’an-ı Kerime, gerek ayakta durarak, gerek alıp okuyarak gösterdiği hürmet sebebiyle, Mevlamız kendisinden o kadar razı olmuş ki, gösterdiği tazimin her saatine mukabil kurduğu devlet için 100 senelik ömür ihsan etmiştir.
İmam-ı Azam hazretleri, Peygaber Efendimizin ravza-i mutahheresini ziyaretlerinde, hiçbir zaman edebinden dolayı yaklaşamamış vardığı noktaya da sürünerek varmıştır. Sadece bir defasında, Peygamber Efendimiz’in: Yaklaş ya imam” buyurması üzerine yaklaşabilmiş, ziyaretini de iki büklüm vaziyette ifa etmiştir.
II. Abdülhamid Han hazretleri, İstanbul’dan Medine-i Münevvere’ye kadar yaptırmış olduğu tren yolunun, Ravaza-i Mutahhereye 10 km kalan kısmını Allah’ın rasülü tren sesinden rahatsız olmasın düşüncesiyle keçe ile kaplatmıştır.
Sultan Abdülmecid Han son hastalığında, yatakta oturamıyor, hep yatıyordu. Yalnız, mühim şeyler okunup irade-i şahane alınıyordu. Sıradaki bir yazı için, Medine-i Munevvere halkının bir dilekçesi okunacak denildi. Durun, okumayın, beni oturtun buyurdu. Arkasına yastık konup, oturtuldu. Onlar, Resulullah efendimizin komşularıdır. O mübarek insanların dilekçesini yatarak dinlemekten haya ederim. Ne istiyorlarsa, hemen yapınız! Fakat, okuyunuz da, kulaklarım bereketlensin! buyurdu. Ertesi gün vefat etti.
Hacc kafilesi ile Mekke-i Mükerremeye doğru “Rasülüllah’ın yaşadığı yerlere yaklaşıyorum. Birazdan ayağının bastığı yerlere yüzlerimi süreceğim” düşüncesi ve sevinciyle, gözlerine uyku girmeyen şair nabi, kafileden birinin ayaklarını, Mekke-i Mükerremeye uzatarak yattığını görünce hiddetle şu mısraları söyler:
“Sakın terk-i edepten, kûy-i mahbûb-i hüdadır bu.
“Nazargah-ı ilahîdir, Makam-ı Mustafâdır bu". Yani
Edebi terketmekten sakın, Allah’ın sevgilisinin beldesidir bu.
Rahmet-i ilahi’nin tecelli ettiği yerdir, Muhammed Mustafa’nın makamıdır bu.
Sabah ezanlarıyla beraber Mekke-i mükerremeye girerken bütün müezzinler şair nabi gibi bu mısraları söyledikten sonra minarelerden indiler. Çünkü Yusuf Nabi’nin bu sözleri Allah’ın Rasülün’ün o kadar hoşuna gitmişti ki, bütün müezzinlere rüyalarında bu şiiri ezbetletmiş ve okumaları için emir buyurmuşlardı.
Muhterem Müminler!
Hürmet ve tazime en layık olan başta Allah ve Rasülüdür. Sonra, Allah ve Rasülüne, irtibat-ı sahîh ile bağlı olan zatlardır ki onlara hürmet neticede Allah ve Rasülüne hürmet demektir. Hutbemize bir ayet-i celile ile nihayet verelim. Mevlamiz soyle buyuruyor (mealen): “Ey iman edenler, Allah ve Rasülünün önüne geçmeyin ve Allah’tan korkun. Çünkü Allah işitir, bilir” (Hucurat,1)


Hutbe ve Vaazlar

MollaCami.Com