Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Sabır...Men sabera zafera



Sabır...Men sabera zafera

"Sabretmek büyük bir zaferdir."

Sabrın sonunda birşey bekleme.
Sabır, o işi ALLAH'a bırakmaktır.
Sabrınızı kat'iyyen zorlamaymız!
Zedelemeyiniz!
Sabrı sabır ile takviye ediniz!

Sabır hiçbir şeye "hilesi olmayanın hilesidir."
Bu ne demektir?
Bunda:
Her şeyin ALLAH'ın ezelde takdir ettiği maddî ve mânevî kanunlara göre cereyan ettiğini tasdik ve iman ederek o ilâhi kanunlara imkân âleminde uymaktır.
Bu sözlerin kısa ve hulâsa ifadesi şu demektir;
Akşam oldu güneş battı.
Yarın tekrar doğacak.
Bunu hiçbir düşünce ve itiraz yapmadan kabul etmek demektir.
Dünyada her hadise aynıdır.
Kimi görünür, anlaşılır.
Kimi görünmez, anlaşılmaz.
Fakat hepsi bir kanun dahilinde cereyan eder.
Bu değişmez, değiştirilemez.
Her şeyde sabır bu değişmeyen bazen anlaşılan, çok defa anlaşılamayan kanun icabıdır.
"İşte hilesi olmayanın hilesidir" sözü budur.

ALLAH "Es SABÛRdur".
Yani ezelde koyduğu kanunlara sadıktır.
Onu bozmaz.
Bozarsa halk ettiği şeylerde, kanunlarda noksanlık var demektir.
Cenab-ı ALLAH sabrı, belâ ve musibet nisbetinde ihsan eder.
Sabır ile ALLAH'ın takdir ve inâyetine intizar bekleme, ibadetdir.
Bunlar hadîstir.

Sabır bir nevi şahsî kahramanlıktır.
Yoksulluk, acı, keder imkânsızlıklarla doludur.

Dünyada en büyük kuvvet inanmış "insandır".

Cesur bir düşünce ile, tamiri çok çetin ve imkânsız olan ağır şartlar altında sabrın en büyük ilâhi bir kuvvet olduğunu unutmamalıdır.

SABR-I CEMiL diye islâmda bir tâbir vardır.
"ALLAH cemil ve cemâli sever"
Mübârek sözü sabrın ALLAH tarafından sevildiğini ilân eder.
Zira:
"ALLAH sabredenleri sever"
"Ennallahe yuhibbu's- sabirîn".
Çünki ALLAH'ın en büyük esmâlarının hepsi "Es SABÛR" esmâ-i ilâhisinde toplanmıştır.

"Ehlullah" diye güzel bir tâbir vardır.
Bunlar kimlerdir:
Ancak ALLAH'a rabt-ı kalbeden demektir.
Velî. Evliyâ kelimeleri bunları ifade eder.
Bunlar "Es SABÛR" esmâsında erimişlerdir.

İnsanların bazıları vahşi hayvanlardan daha vahşi ve yırtıcıdırlar.

ViCDAN: Ruhun mevcudiyet-i zâtiyesîni bilmeğidir.
Mâneviyatın husule getirdiği hissi derûnu.

EDEB: Usluluk.

HAYÂ: Yaratılıştan ve insanın elinde olmayan mânevî utanma, çekinme.

NAMUS: İnsan hasletlerinin hülâsasını ifade eden mukaddes bir kelime. Târif edilmez.

FAZiLET: insanın yaratılışmdaki iyilik, mânevî dürüstlük.

ŞEREF: Mânevî yükseklik.

Her gemide fare vardır.
Amma bazı gemilerde kaptanla beraber sulara gömülmeyi göze almış mert tayfalar da vardır.

"Sabır, önceleri zehirdir. Huy edinilirse bal olur."
Şeyh Sâdi.
2.9.1982, Pazar

Sabr : Acıya ve zorluğa katlanmak. * Bir musibet ve belâya uğrayanın telâş ve feryad etmeyip sonunu bekleyip tahammül ile katlanması. * Muharebede şecaat gösterme. * Bir kimseyi bir şeyden alıkoymak. * Öğrendiği bir şeyi başkasının da öğrenmesi için tâkat getirmek

Rabt-ı kalb : Kalb bağlılığı.

Vicdan : İnsanın içindeki iyiyi kötüden ayırabilen ve iyilik etmekten lezzet duyan ve kötülükten elem alan manevî his. * Kendinden geçme, dalma. * Bir şeyi bir halde görme, bulma. * Duyma, duygu. * İnanç. * Şuur. * Bâtın ile Hakkı tanımak. * Din.


Dr. Münir Derman

çok güzel....ama sabrın yok olduğu...anlamını yitirdiği anlar geliyor.....

teşekkürler...

Peki... Sabır; Pasiflik, Zillet ve Miskinlik midir?


“İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece ‘iman ettik’ demeleriyle bırakılıverecekleri-ni mi sandılar? Andolsun ki Biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.” (29/Ankebût, 2-3)

İman-amel ayrışmazlığını ve bu iki sorumluluğun hayatın tamamına yayılması gerektiğinin farkına varan ve Kur’an’la gerçek anlamda tanışan müslümanların kolaylıkla görebileceği gibi sabır kavramı daha bir çok kavram gibi zaman için yer yer gerçek anlamından uzaklaşmıştır. Müslüman halk arasında “sabretmek” denildiğinde anlaşılan, çoğunlukla bir şeyi sineye çekmek, ses çıkarmamak, karşılığının verilmesini âhirete bırakmak veya Allah’a havâle etmek gibi mefhumlardır. Sabırlı insan, her şartta sâkinliğini sürdürebilen, olumsuzluklara mütehammil ve genel olarak pasif bir tablo çizen insandır bu zihniyete göre. Bunun karşıtı olarak, içinde bulunduğu durumdan hoşnutsuzluğunu ifade eden, sesini çıkartan, onun bu duruma düşmesini sağlayanlara karşı söz söyleyen insan ise sabırsız, aceleci davranandır. Her iki durum kısmî izler taşısa da sabrın gerçek anlamından uzaktır.

Müslümanların, İslâm’ı yaşama ve Kur’an’ı anlama konusunda büyük ihmal ve gafletlerinden dolayı nice Kur’anî kavram gibi sabır kavramı da çarpıtılarak tahrif edilmiştir. Sabır; mezellet, korkaklık, âcizlik, uyuşukluk demek değildir. Allah’ın dinine topyekün ve en vahşi şekilde saldırılıyor, İslâm’ın izzetine hakaretler yağdırılıyorken tepki göstermeyip susmayı bazıları sabır zannediyor. İslâm’ın, İslâmî hareketin, ümmetin onur ve şerefini, hatta müşlüman bir kişi olarak kendi şahsiyetimizi korumaya çalışmak fitne, bu konularda duyarsız kalmaksa sabır olarak takdim edilebiliyor.

Maddî ve dünyevî açılardan güçsüz olanın, yetkili ve etkili güçlüler karşısında hakkını korumaması, hatta hakkından vazgeçmesi olarak anlaşılabiliyor sabır. Bu anlayış, birtakım zorbaların servet ve güçlerini kullanarak toplum üzerinde otorite kurmalarına, insanlar üzerinde söz sahibi olmalarına, onların ekonomik güçlerini sömürürken, düşünce hürriyetlerini de ellerinden alarak, kendilerine kul ve köle haline getirmelerine sebebiyet vermiştir. Ezilen, sömürülen ve güçsüzleştirilen bu insanlar, kendilerine yapılan bunca kötülük karşısında susmayı tercih ederlerken bunu bir sabır anlayışı içerisinde yapmışlar, böylece istikbârın oluşmasına ve müstekbirlerin zulümlerinin devamına (bilerek veya bilmeyerek) yardımcı olmuşlardır.

Allah razı olsun Mukallid kardeşim...

Sabır Aktif Bir Direniştir

Sabır aynı zamanda bir direniştir. Zorluğa, güçlüklere, imkânsızlıklara, darlıklara, felâketlere, sınanmalara, Allah yolunda çekilen çile ve sıkıntılara, amellerin getirdiği yüklere, nefsinin arzularına karşı bir direniştir. Sabır, pasif bir durgunluk, sessiz bir şekilde bekleme, hele hele her şeye katlanma, zillete boyun eğip râzı olma hiç değildir. Sabır aktif bir direnmedir. Mü’min, meselâ, felâket karşısında eli kolu bağlı bir vaziyette beklemez ve bu beklemenin adını da ‘sabır’ koymaz. Aksine o, felâketi en az bir zararla veya zararsız bir şekilde atlatmaya, felâketin getirdiği mahrumiyeti yenmeye çalışır. Nefsinin kötü isteklerini yerine getirmemek tek başına sabır değildir. Günah işlemenin çok uygun olduğu bir ortamda nefsinin kötü isteklerine direnip, ona hayırlı amelleri işletmek, onun kötü isteklerinin yerine ona ma’ruf (iyi) olan şeyleri yaptırtmaktır.

Kur’an’da sabır mü’minlerin en önemli sıfatlarından biri olarak ve daha çok cihadla ve Allah yolunda dayanmak ahlâkı ile beraber geçmektedir. İman edip, imanlarını her türlü güçlüğe rağmen koruyanlar, imanlarını korumada dirençli bir sabır gösterenler Rabbimizin övdüğü güzel insanlardır.

Konuya katkılarınızdan dolayı teşekkürler mukallid kardeşim.

Rica ederim, Asude kardeşim.


Tasavvûf

MollaCami.Com