Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


haccı yaşamak

“ Anlatılmaz yaşanır.” sözü herhalde en büyük değerini haccı anlatmaya çalışırken bulur.
Hac, İslam’ın beş şartından biri.
Beytullah, yeryüzünde ilk mabed.
Taşın taş üzerine konulduğu ilk bina.
Buk’a-i mübarek denilen arsası, Allah’ın dünyayı halk ederken yarattığı ilk kara parçası.
Hz. Adem cennette meleklerle beraber, Beyt-i Mamur’u ziyaret, tavaf etmişti. Yeryüzünde O’nu, Ora’yı özledi ve tam cennet-i âlâdan yeryüzüne, Beyt-i Mamur’un izdüşümüne, meleklerin yardımı ile Beytullah’ı inşa etti. Onu tavaf etti, hasret giderdi.
Nuh tufanında Beytullah semaya kaldırıldı. Yeryüzünde cennetten gelen iki şeyden biri olan Hacerülesad, Cebel-i Ebu Kubeys’de muhafaza edildi. Ve Hz. İbrahim, önce “ gayr-i zi zer’in “ (hiçbir nabatatın, otun bitmediği) o mekâna, Beytullah’ın arsasına, Hz. Hacer ve bebeği Hz. İsmail’i bıraktı. Allah’ın emriyle.
Sonra yine meleklerin yardımı ve Hz. İsmail’in yardımcılığı ile Beytullah’ı yeniden inşa etti.
Hz. Allah “ Ya İbrahim, kullarımı davet et. Beytimi ziyaret etsinler ” buyurdu.
Hz. İbrahim “ Ya Rabbi nasıl duyurayım? ” dediğinde, Rabbimiz “ Davet senden, duyurmak benden “ buyurdu. Hz. İbrahim Ebu Kubeys dağına çıktı ve davet etti. “Ey insanlar! Hz. Allah sizin için yeryüzünde bir beyt bina etti, onu haccediniz.” Hz. Allah bu daveti, o gün yaşayan bütün insanlara ve kıyamete kadar gelecek bütün insanların ruhlarına duyurdu. Bir kısmı “Lebbeyk (buyur Allah’ım)” diye cevap verdiler. İşte bu davete Lebbeyk diyenler, diyebilenler vakti saati geldiğinde “Lebbeyk” diyorlar ve Beytullah’a doğru koşuşuyorlar.
Geçen yıl Lebbeyk demek bize de nasip oldu.
İstanbul’dan başladı bu kutlu seferimiz.
İlk hedef Medine-i Münevvere ve ilk maksat âlemlerin efendisini ziyaret. Allah’ın Resulünü, Habibini ziyaret.
O “Kim beni vefatımdan sonra ziyaret ederse, hayatımda iken ziyaret etmiş gibidir.”( Beyhaki ) “Kabrimi ziyaret edene, şefaatim vacip olur.” ( Keşf-ul hafa C-2 S-250) buyuruyor.
İkinci maksat Allah’ın Resulünün mescidini ziyaret. Mescid-i Nebevi’yi ziyaret. Orada namaz kılmak. Onun için de O “ Şu benim mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram müstesna olmak üzere, başka mescitlerde kılınan bin namazdan daha faziletlidir.”(et-terğib ve-tterhib C-2 S-214 buyuruyorlar.
O’na gitmek, O’nun mescidine gitmek. Allah’a, Allah’ın beytine giderken oradan başlamak. O’na, oraya yüz sürerek başlamak. Hz. Allah “ Şayet onlar kendilerine zulmettikleri zaman (günah işlediklerinde) sana gelip, Allah’dan mağfiret dileselerdi ve Allah’ın Resulü de mağfiret isteyiverseydi, elbette Allah’ı tövbelerini hakkı ile kabul edici ve bağışlayıcı bulurlardı”(En-nisa 64 ) buyuruyor. O niyet ve düşüncelerle huzura varmaya çalışıyoruz.
Üçüncü maksadımız da, Medinetünnebi’yi, Medine-i Münevvere’yi ziyaret. Efendimizin, âlini, ashabını, cennet-ül baki’yi ziyaret. Efendimizin, “tozunun bile şifa olduğunu” buyurduğu o mübarek şehrin taşını-toprağını ziyaret. Uhud’u, Hendek’i, Kuba’yı, Kıbleteyn’i ziyaret.
Uçaktan inip, ayaklarımızın Medine-i Münevvere topraklarına değmesi anlatılmaz bir duygu idi. Yaklaştıkça Yeşilkubbe görülüyor, kubbeyi görenler ayrı bir duyguya bürünüyordu. Huzura varıp “Essalatü vesselamü aleyke ya Rasulallah” demek, diyebilmek. Duyurabilmek… Helede mukabil cevabı alabilmek…
Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer efendilerimizi de ziyaret ettikten sonra, geri geri çıkıp, Yeşilkubbe’den uzaklaşırken, Fahrettin Paşa’yı ve askerlerini hatırladık. İngiliz destekli Şerif Hüseyin birliklerine karşı, canları pahasına Kubbe-i Hadra’yı koruyan Osmanlı askerlerini ve Fahrettin Paşa’nın ihtiyat Mülazımı İdris Sabih Bey’in şu kıt’asını:
Yapamaz Ertuğrul evladı sensiz.
Can verir, cananını veremez Türkler.
Ebedi hadimül-Haremeyniniz
Ölsek de ravzanı ruhumuz bekler.

& & &

Sık sık Cennet-ül Baki’yi, orada ehl-i beyt-i, Hz. Fatıma’yı, Hz. Hasan’ı Hz. Abbas’ı, Hz. Aişe ve diğer Ezvac-ı Tahirat’ı, Efendimizin diğer kerimeleri Zeynep, Ümmü Gülsüm, Rukiyye Radıyallahuanhunne, Efendimizin kabre koyarken gözyaşlarına hakim olamadığı oğlu Hz. İbrahim’i, islamın üçüncü halifesi Hz. Osman ve diğer sahabeyi kiram hazeratını ziyaret nasip oldu.(R.anhüm ecmain)
Uhud’u, Hendek’i, Kuba’yı, Kıbleteyn’i ziyaret ettik. Allah’ın Resulünün “ Biz Uhud’u severiz, oda bizi sever.”( et-terğib ve-ttefib C-2 S-230 buyurduğu, baktıkça gözlerimizin cilalandığı, cennetlik dağ Uhud…
Uhud’da Seyyidüşşüheda Hz. Hamza, Hz. Mus’ab Bin Umeyr, Hz. Şemmas İbni Osman, Hz. Abdullah İbni Cahş ve diğer Uhud şehitlerini ziyaret ettik.
Emre itaatin ehemmiyetini Okçular Tepesi’nde canlı canlı dinledik ve adeta yaşadık.
Hendek’de bütün hiziblerin, topyekün, islamı yok etmek üzere saldırısına karşı, Ashab-ı Kiram’ın birlik, beraberlik, ahenk içinde, canhıraş bir şekilde, azim ve gayretlerini, Fetih Mescidi’nde Ahzab Duası’nı, Allah Resulünün kayalardan çıkan kıvılcımlarda gördüğü ve verdiği fetih müjdelerini mahallinde dinledikçe, sanki o anı yaşar gibi olduk.
Kuba’da Talealbedru ilahisi gönlümüzde yankılanırken, gözümüzde efendimizin Medine-i Münevvere’ye ilk girişi canlandı. Medine-i Münevvere’ye 5 km mesafede, İslam aleminde ilk inşa edilen mescid-i Kuba…
Kıbleteyn… İki kıbleli mescid. İslamın kıblesinin, Kudüs’ü Şerif’ten, Mescid-i Aksa’dan, Mekke-i Mükerreme’ye, Kâbe-i Muazzamaya çevrildiğinin haber verildiği vahyin geldiği mekan…
Ziyaret mahallerimizden biri de, ayakta kalabilen bir Osmanlı eseri. Cennetmekân, Sultan Abdulhamid Han’ın İstanbul’u Medine-i Münevvere’ye bağladığı demir yolunun son istasyonu. İstanbul’un Harem’ini, Medine-i Münevvere’nin Harem’ine bağlayan Harem İstasyonu.

& & &

Sayılı günler. Çok çabuk geçti. Bitiverdi 8 gün…
“Elveda Medine” derken, kalplerimizin birer parçasını gömdük, Medine-i Münevvere topraklarına…
Zülhuleyfe’de ihram namazlarımızı kıldık. Kefeni andıran ihramlarımızla, düştük Mekke-i Mükerreme yoluna. 416 km. 6 saatte aldık. Düzgün, güzel, rahat bir yol ve yolculuk. Medine-i Münevvere gibi, Mekke-i Mükerreme de iç-içe girmiş 3 halka gibi.
İlk hedef Beytullah.
Sonra Harem-i Şerif ve sonra Mübarek Mekke-i Mükerreme şehri. Ümmül Kur’a, şehirlerin anası.
Ve o an yaklaşıyor. Bir ömür boyu beklediğimiz o an… Beytullah’ı ilk görme anı. İnşallah reddolunmayacak dualarımız. Hayatımız boyunca kalbimizi ve kalıbımızı yönelttiğimiz Kâbe… Bakmaya doyamadığımız Beytullah…
Bir mıknatıs gibi çekiyor bizi. Alıyor yörüngesine ve kendimizi bir insan selinin ortasında buluyoruz. Adeta mahşer gibi…
Tavaf, günahkâr kulun, çaresiz, ama ümitle, Rabbi’nin evi etrafında dönmesi. Kelebeğin ışık, Ay’ın Dünya, Dünya’nın da Güneş etrafında dönmesi gibi.
Dünya’da varılabilecek son kapıya varıp, boynunu bükmesi, affını ve kulluğunun kabulünü beklemesi.
Önce Hacerulesad’ın karşısına geliyoruz. “Bismillahi Allahü Ekber” diyerek, kalbimizdeki ahdimizi, imanımızı, Hacerulesad’daki nüshası ile karşılaştırıyoruz. Tabiri caiz ise barkot okutur gibi… Sanki “bib” sesini duymaya çalışıyoruz.
Beytullah’ı kalbimiz tarafına alıp, yedi kez dönüyoruz.
Boyunlar bükük.
Gözler yaşlı.
Çünkü gidecek başka yer yok, kapı yok.
Tavafımızı tamamlayıp, Makam-ı İbrahim’de iki rekat tavaf namazı kılıp, doyasıya Zemzem-i Şerif’den içtikden sonra, Safa ile Merve arasında Say’a başlıyoruz. Bazen yürüyor, bazen koşuyoruz. Biraz evvel tavafta arz ettiğimiz dilekçemizin, niyazımızın, münacatımızın neticesini bekliyoruz sanki…

& & &

İlk umremizi tamamlayıp, traş olup, ihramdan çıktık.
Mekke-i Mükerreme’de günlük hayat…
Hergün ayrı bir ziyaret, hergün ayrı bir ziyafet.
İşte, efendimizin dünya’ya teşrif ettiği o kutlu mekân.
İşte, o ağacın, bir taraftan kökü ile toprağa yazarak, bir taraftan dillenip “La İlahe İllallah” diyerek Rasülüllah’ın huzuruna geldiği mekânda yapılan Şecere Mescidi.
İşte sırlarıyla dopdolu Cin Mescidi.
İşte Hira. Allah Resulünün peygamberliğine yakın, zaman zaman inzivaya çekildiği ve Cebrail (A.S)’ın ilk vahyi getirdiği, mübarek Hira Dağı. Cebel-i nur.
İşte Allah Resulünün hicret yolunda ilk durağı, zikr-i kalbi tarifinin ilk mekânı, Gar-ı Sevr. Sevr mağarası.
Ve işte içerisinde Hz. Hatice validemizin, efendimizin oğulları Kasım ve Abdullah’ın, efendimizin dedeleri Abdulmuttalip ve birçok Sahabe-i Kiram hazeratının metfun bulunduğu Cennet-ül Mualla.

& & &

8 Zilhicce.
Yevm-i Terviye.
Arefe’den bir gün evvel,
Kefeni andırır ihramlarımızı yeniden giyip, Mina yollarına düşüyoruz.
Arafat’a ve Arefe’ye ruhen ve fiziken biraz daha yakın olabilmek için.
Efendimiz öyle yapmışlar. Bizde onu taklit etmeye çalışıyoruz.
Mina… Hz. İbrahim’in, oğlunu kurban etmek gibi büyük bir imtihana sahne olan mekân. Hz. İbrahim’in, Hz. İsmail’in, Hz. Hacer’in şeytanı taşladıkları mahal.
O gün ve o geceyi Mina’da çadırımızda geçiriyoruz. Şeytanın karşısında uyanık durmaya çalışıyoruz.
Ülkemiz adına, Diyanet İşleri Başkanlığı ile, TÜRSAB’yla, müslüman ülkeler arasında Türk organizasyonunun gücü, büyüklüğü ve güzelliği bizi gururlandırdı. İftihar ettik. Ama Yevm-i Terviye’de, Mina’da konaklayanların azlığına da üzüldük. Gerçi mezheplerinde vacip olduğu için Şafî kardeşlerimizin tamamı oradaydı.
Arefe gününün sabahı. Toparlandık ve otobüslerle Arafat’a yolculuk. Efendimiz “Hac Arafat’tır.” buyuruyorlar.O gün zevalden itibaren fecir ,tuluğ edinceye kadar bir an bile olsa Arafatta bulunmayan hacı olamıyor.
Arafat.
Hz. Adem ile Hz. Havva’nın Dünya’ya indikten sonra ilk buluşlukları yer Arafat.
Ümmet-i Muhammed’in affedildiği Arafat.
Efendimizin Veda Hutbesi’ni okuduğu Arafat.
Yarın bayram.
Ama Dünya’nın yarın bayram yapabilmesi için bugün Arafat’ta iltica lazım. Yalvarış, yakarış, gözyaşı lazım. Arafat gözyaşının sel olduğu mekan.

Ey rahmeti bol padişah,
Cürmüm ile geldim sana.
Ben eyledim bihad günah,
Cürmüm ile geldim sana.

Senin adın Gaffar iken,
Ayb örtücü Settar iken,
Kime gidem sen var iken,
Cürmüm ile geldim sana.

Kasidesi yürekleri dağlıyor.
O gün güneşin batışı ayrı bir mana taşıyor. Ve güneşin batışı ile beraber, bir akın başlıyor, Müzdelife’ye doğru. Milyonlar yürüyor Müzdelife’ye. Renk renk, grup grup, fırka fırka insanlar, çeşit çeşit flamalar altında bir sel gibi akıyorlar.
Bir başka gece Müzdelife gecesi…
Sabah namazına kadar, gözlerin uyku tutmadığı, göz kapaklarının kapanmadığı Müzdelife.
Bir başka mekân Müzdelife.
Efendimizin gözyaşları içerisinde tebessüm buyurduğu yer.
Ümmeti Muhammedin kul hakkı dahil tamamının günahlarının affedildiği mahal.
Gecenin gündüzünde şeytanı taşlamak üzere taşlarımızı topluyoruz. Toplanan taşlar, gözlerden akan yaşlarla ıslatılıyor.
Ve muazzam bir duruş… Müzdelife vakfesi. Hiç aceleye getirilemeyecek, yağan rahmet yağmurunda sırıl sıklam ıslanıp, yudum-yudum içilecek, bir an, bir zaman.
Şimdi de bir akın başlıyor cemerata doğru. Renk renk, dünyanın dört bir tarafından gelen müslümanlar, şeytanı taşlamak, sünnete ittiba için, yollara dökülüyorlar.
Şirket yetkilileri Suudi Arabistan Hac Bakanlığı’nın şeytan taşlamada izdiham olmaması için bir ayarlama yaptığını, şeytanı öğlenden sonra taşlayabileceğimizi ifade ediyorlar.
Mina çadırlarımıza çekiliyoruz. Birkaç lokma kahvaltı, biraz istirahat. Şirket yetkililerimiz sağolsunlar, İslam Bankası’na havale ettiğimiz kurbanlarımızın kesilmesine nezaret etmişler. Haber veriyorlar. Traş oluyor ve ihramdan çıkıyoruz.
Haccımızın farz olan tavafını yapıyor ve tekrar Mina’ya, çadırlarımıza dönüyoruz. Efendimiz öyle yapmışlar. Haccın farz olan tavafını yaptıktan sonra vakit girmesine rağmen öğle namazını Beytullah’ta değil, tekrar Mina’ya gelerek, Mina’da kılmışlar. Bizde onu taklit etmeye çalışıyor ve üç gün ve geceyi daha Mina’da geçiriyoruz. Şeytanın karşısında diri ve uyanık olmaya çalışıyoruz.

Yevm-i Terviye, arefe ve bayramın ilk üç günü...
Sahrada, cephede, kumlar üzerinde, çadırda, hayatımızın hiç unutulmayacak bir beş günü…
İşte hac bu.
Şükürler olsun tamamlamayı nasip etti Hz. Allah.
Geri sayım başladı…
Şirket yetkilileri üç gün sonra dönüyoruz dediğinde yüreğimiz cız etti.
Koştuk, tekrar tekrar koştuk Beytullah’a, Mültezeme.
Mültezem, Hacerulesad’la Beytullah’ın kapısı arasındaki bir buçuk metrelik mekân. Efendimiz buraya, göğüslerini ve mübarek sağ yanaklarını dayayıp iltica etmişler. Yalvarmış, ağlamış, gözyaşı dökmüşler. Haddimiz olmasa da, yüzümüz olmasa da, biz de onu taklit etmeye çalıştık.
Hz. Amine babadan yetim efendimizi, anneden de öksüz bırakıp bu dünyaya veda ederken öyle buyurmuştu. “ Her yeni eskir, her doğan ölür, her başlayan biter.”
Biz de, kırk gün önce çıktığımız, hayatımızın en güzel yolculuğunun sonuna geldik.
Gerçi bir parçamız, imanımızın bir nüshası, burada idi. Daha biz dünyaya gelmeden, o dünyaya, buraya, Hacerulesad’ın içinde gelmiş idi. Onu gördük. Onu kokladık. Onu yaşadık. Kalbimizdeki nüsha ile karşılaştırdık. Ve Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.a) Hazretlerinin tabiri ile kalıbımızıda mühür olarak bastık. Ve kalplerimizi burada bırakıp dönüyoruz memleketimize.
Elveda Mekke-i Mükerreme.
Elveda Beytullah.
Elveda Kâbe.

duygulandik okurken... paylasim icin ellerine saglik medineli...

ayriliklar kavusmak icindir

okuyan gözlerine sağlık afaki kardeşim

ayriliklar kavusmak icindir


elbet kavuşuruz inş. beytullah da sizlerle rabbim sizlerede nasip eylesin

sizlerin aşkını görünce ben de heycanlanıyorum gerçekden

[quote=afaki ]
duygulandik okurken... paylasim icin ellerine saglik medineli..

Öylece uzaktan seyrediyoruz. Yaşamak lazım. :(

Okurken bile insan böyle heyecanlanıyorsa, yaşarken nasıl bir duygu içine girer acaba :'(

Belli mi olur belki bir gün bize de bu heyecanı yaşamak nasip olur. :-\ :'(


Güzel konuydu, teşekkürler Medine'li...

emeğine sağlık kardeşim.

okuyan gözlerinize sağlık efendim

Allah razı olsun kardeşim, bu güzel duyguları bize yaşattığın için :'(



“Elveda Medine” derken, kalplerimizin birer parçasını gömdük, Medine-i Münevvere topraklarına…




:'( :'( :'(

Çok özel, çok güzel bir konu...Allah sizden razı olsun.


Hac ve Umre

MollaCami.Com