Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


İlmin ışığı İmam-ı Azam Ebû Hanife (rahmetullahi aleyh)



Güzel bir annenin evlâdı, ilmiyle dünyayı aydınlatan ve Hanefî mezhebinin kurucusu Ebu Hanife’nin (r.aleyh) nasihatleri eşliğinde güzel bir yolculuğa çıkıyoruz. Himmet ve feyzinin, şefaatinin bizlerle olması duâsıyla buyrunuz...


***


Bir kız ki sağır, dilsiz ve kötürüm diye tarif edildi. Oysa ki bu sözcüklerin gizlediği mânâ çok derindi.

Baba Sabit, bir gün derede bulduğu elmayı ısırınca haram olacağı endişesine kapıldı ve sahibini aramaya başladı. Sahibini bulduğunda ise o zat elmayı helâl etmesi için bir teklifte bulundu. Bir kızı vardı ve Sabit’i kızına uygun bulmuştu. Sabit’e “Sağır, dilsiz, kör ve kötürüm kızımla evlenirsen helâl ederim” dedi.


Sabit haramdan korktuğundan kabul etti. Evlendiler ve Sabit, kızın bahsedildiği gibi kör, sağır, kötürüm olmadığını görünce kıza bunun sebebini sordu. Kız ise hiçbir yabancı yüzü görmediğinden ve yabancı yüz de onu görmediğinden kör, kulağı yabancı bir sesi duymamış olduğundan sağır, günah bir söz söylemediğinden dilsiz ve ayakları hiç günah yerlere gitmediğinden kötürüm diye babasının tarif ettiğini anlattı. Bu evlilikten ise 599’da (h. 80) ilim, irfan ve takva sahibi Hanefi Mezhebinin kurucusu İmam-ı Azam Hazretleri dünyaya geldi.


O ki evliyanın ve âlimlerin en büyüklerinden. Ehl-i sünnet itikadının reisi. Asıl adı Numan bin Sabit’tir. Çocukluğu Kufe’de geçti. Enes bin Malik gibi birkaç değerli zattan hadisler dinleyip onların sohbetlerinde bulundu. Gençlik yıllarında ilim tahsili almamasına rağmen bozuk fırka mensuplarıyla münâzaralarda bulundu. Âlimler de ondaki bu ikna kabiliyetini ve üstün başarıları görüp ilim tahsil etmesi için teşvik ettiler.


İmam-ı Azam Hazretleri Kelâm, münâzara ve diğer ilimleri öğrenip fıkıh ilmini tahsile başladıktan sonra, itikadî meselelerde insanları doğru yoldan ayıran sapık fırkalarla mücadele etti.

Hatta Bizans Devletinin hakim olduğu sıralarda bir inkârcı (dehri) ile münâzara etti. Aralarında şu konuşmalar geçti:
Dehri sordu:

“Hakikî bir olanın (Allah’ın) yüzü hangi taraftadır? Çünkü herşey yönlerden, yani sağ, sol, arka, üst yönlerinden bir yerde bulunur.” Ebu Hanife (ra) ise:

“Mumu yakınca ışığı hangi taraftadır?” diye sorar. Dehri:

“Mumun ışığı her tarafta aynıdır” dedi. Bunun üzerine İmam-ı Azam Hazretleri:

“Mecazi olan bir nurun ışığının hâli böyle olursa, daimî ve ebedî olup, eni boyu olmayan, göklerin ve yerin nuru olanın hali nasıl olur?” buyurdu.

Dehri cevap veremedi ve yine sordu:

“Peki her var olanın muhakkak bir yeri vardır. Allah’ın yeri neresidir?”

İmam-ı Azam biraz süt getirtip dehriye sordu:

“Bu sütte yağ var mıdır?” dehri:

“Evet vardır” dedi. Ebu Hanife;

“Yağ bu sütün neresindedir?” diye sorunca dehri:

“Hiçbir yere mahsus değildir” dedi. Ebu Hanife (ra);

“Yok olanın bir hâli böyle olursa göklerin ve yerin yaratıcısı, sahibi, daimî ve ebedî olanın hâli niçin böyle olmasın” buyurdu. Dehri bu cevaplar karşısında söyleyecek söz bulamadı.

Bir defasında da bir grup dehri onunla münâzara edip onu öldürme düşüncesindeydi, fakat İmam-ı Azam onlara dersini vermiştir. Onlara:

“İçerisinde ağır ve çok kıymetli yük yükletilmiş, engin dalgalı bir denizde kaptansız bir geminin bulunmasına ne dersiniz?” buyurdu. Onlar

“Böyle şey olur mu?” dediler. Ebu Hanife Hazretleri:

“Her mevsim, hatta hergün şekli, hâli, işleri değişen, her gün bir başka şekilde görünen, intizamı akıllara hayret veren bu dünyanın hakim ve yaratıcısı ve çok tedbirli bir sahibi olmadığına nasıl hükmedersiniz?” buyurunca gelenler pişman olup tövbe ettiler. Dünyayı Allah’ın yarattığına inandılar ve kılıçlarını kınlarına sokup oradan ayrıldılar.

İmam-ı Azam talebelerine karşı son derece şefkatli ve onlarla ilgiliydi. Onlara bir talebeye söylenecek şu güzel sözü söylemiştir ki, bizlere de söylenir inşaallah:

“Sizler benim kalbimin sevinci, hüznümün tesellisisiniz..”

Talebelerine nasihatlerinden bazılarına bir bakalım:

* “Her halinde Allah’u Teâlâ’dan kork, kötülüklerden korun. Emanetlere riayet et. Küçük-büyük, zengin-fakir herkese iyilik ve nasihatta bulun. Hiç kimseyi küçük görme. Vakarlı ol ve herkese değer ver. Ziyaretine gelenleri iyi karşıla.”

* “Hoca ve üstâdlarına hürmet et, onlara dil uzatma. İnsanlardan daima çekin. Allah için gizli halinde ne isen, açık durumda da öyle ol.”

* “Çok gülme. Zirâ çok gülmek kalbini öldürür. Vakarlı bir şekilde yürü. Acele acele ve salına salına yürüme. İşlerinde aceleci olma. Konuşurken yüksek sesle konuşma, bağırıp çağırma. Daima kendin için sükûn ve sükûtu tercih et...”

* “Nefsini her zaman murakabe edip gözet ve kontrol et. Ölümü hatırından çıkarma. Hocaların ve ilim aldığın zatlar için Allahu Teâlâ’dan af ve mağfiret dile. Kur’ân-ı Kerim okumaya devam et. Kabirleri, büyük zatları ve mübarek yerleri çokça ziyaret et.”

* “Cimrilikten sakın. Zirâ herkes cimrilere buğz eder, onları sevmez. Güzel huylu ol. İnsanları incitmekten kaçın. Her zaman her yerde temiz elbise giy. Dünyaya rağbeti ve hırsını azaltarak nefsini temizle. Dünya sevgisini içinden at. Kalbin temiz olsun.”

* “İlim meclislerinde hiddet ve şiddet göstermekten sakın. Beni de hayırlı duândan unutma. Bu nasihatimi kabul et. Onu ancak sana, senin ve bütün Müslümanların iyiliği için yapıyorum.”


Ebu Hanife Hazretleri 767 (H. 150) senesinde Abbasi Halifesi Ebu Cafer Mansur tarafından şehit edildi. Vefat haberi duyulduğu her yerde büyük üzüntü ve gözyaşıyla karşılandı. Cenazesi Bağdat’ta Hayzerân Kabristanının doğusunda defnedildi. İmam Şafii’nin hocasının hocası olan İbn-i Cerihe vefatını duyunca şöyle buyurdu:

“Yani ilim gitti deseniz ya!”

İmam-ı Azam’ın ilminin ışığıyla aydınlanmayı ve faydalı ilimle amel işlemeyi Rabbimiz nasip eylesin.

Rahmetullahi aleyh...

Kaynak: Büyüklerimiz / İmam-ı Azam Ebu Hanife (r.a.)

ARZU KONAN


İz Bırakanlar (İslâm Büyükleri)

MollaCami.Com