Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Anne baba hakkı (sohbet)

Evet değerli üyelerimiz, misafirlerimiz bu sohbetimizde anne baba hakkından bahsetmeye çalışacağız.
Mevlamız bizlere Nisa süresinde meâlen şöyle buyurmaktadır.
Allah'a ibadet edin, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Sonra babaya, anaya, akrabanıza, öksüzlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya arkadaşa, yolda kalmışa ve ellerinizdeki köle ve cariyelere iyilik edin. Allah, kurumlu, öğüngen olanların hiçbirini sevmez
.
Dikkat edilirse mevlamız kendisine itaatten sonra ve kendisine şirk koşmamayı buyurduktan sonra anne ve babaya itaatı onlara karşı görevlerimizi istemiş. Mevlamız çizgiyi çizmiş yani

Yaratılmışların en şereflisi bulunan ve cemiyet halinde yaşayan insanların birbirlerine karşı vazifeleri vardır. Birinin vazifesi olan şey, diğerinin onun üzerindeki hakkı demektir.
Anne,evladının yetişmesi için gençliğini, sağlığını, güç ve kuvvetini, kısaca hayatının en kıymetli zamanlarını feda etmiştir. Binbir zorlukla onu rahminde taşımış, ölümle yüzyüze gelerek onu dünyaya getirmiş, evladının rahatı uğruna kendi rahatını feda etmiş, emzirmiş ve nice zahmetler çekerek büyütmüştür. Babada çocuklarının nafakasını tamamlamak tahsil ve terbiyesini geliştirmek için fikren ve bedenen,maddeten ve mânen hiçbir fedakarlıktan kaçınmamıştır.

Anne ve babaya öf bile demeye müsaade etmeyen mevlamız,onlara karşı kötü söz sarfetmeye,
onları dövmeye, kırmaya hiç razı olur mu?.
Abdullah bin Mesud diyor ki: Peygamber (s.a.v)e Hangi iş faziletçe daha üstündür? diye sordum. Peygamberimiz Vaktinde kılınan namazdır. Ben sonra hangisidir? dedim Peygamberimiz Ana ve babaya iyilik etmektir. Ben daha sonra hangisidir dedim Peygamberimiz Allah yolunda hizmettir cevabını verdi.
Peygamber Efendimiz hadisi şeriflerinde:Burnu sürtülsün,sonra yine burnu sürtülsün peşinden bir daha burnu sürtülsün! Ashab tarafından Ey Allahın Rasülü kimin burnu sürtülsün denildi.Peygamber Efendimiz Kocamışlık zamanında baba ve annesine; veya birine veya her ikisine yetişirde sonrada cennete giremezse onun burnu sürtülsün.buyurdu.Başka bir hadisi şeriflerinde “Rabbin rızası banın rızasını kazanmakta,Rabbin gadabı ise babanın gadabında gizlenmiş bulunmaktadır buyurmuşlardır.
Br insanın üzerinde Allâhü Teâlâdan sonra en çok ana ve babanın, hakları vardır. Bu hakların tamamen ödenmesi imkânsız gibidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) Evlât babasını köle olarak bulsa ve satın alıp azât etse; ancak o zaman hakkını ödemiş olabilir. buyurmuştur.
Başka bir hadîs-i şerîfte de Bir adam annesini sırtına almış, Kâbeyi tavaf ettiriyordu. O esnâda Rasûlüllâh Efendimizi (s.a.v) gördü ve Yâ Resûlallâh acaba, anamın hakkını ödeyebildim mi? diye sordu. Rasûlü Ekrem (s.a.v) hayır. Seni karnında taşırken, bir nefes alma anındaki zahmetinin dahi hakkını ödeyemedin. buyurdu.


Sahabe-i güzinden abid, zahid ve cömert bir genç olan Alkame r.a ömrünün son demlerinde ağır hasta iken Hz. Ali Hz. Bilal ve Hz. Ammar ziyaretine geldiklerinde, onu dili tutulmuş, şehadet getiremez bir halde görüp hadiseyi HZ Fahri alem s.a.v'e haber verdiler. Alemlerin efendisi, hz Alkamenin babası hayata olmadığından annesine haber gönderip "gelebilirse kendi gelsin, gelemezse ben geleyim" buyurmaları üzerine, ihtiyar kadın "huzuru risalete benim kabul olunmaklığım daha münasiptir" deyip hemen geldi.
Rahmetenlil alemin Efendimiz
Ey Alkamenin annesi! Hal müşküldür.Oğlunun halinden bize haber ver burulması üzerine, kdın:
"-Ya Rasülullah gençliğinden beri ibadete düşkün olması sebebiyle kendisine mescid güvercini denirdi.Sadakası da o kadar bol ki miktarını bilemem." Rasülullah s.a.v:
ben o ciheti değil, seninle arası nasıl" diye soruyorum . Kadın:
Evleninceye kadar her hususda kendisinden razıydım.Fkat evlendikten sonra hanımını benim üzerime tercih etti.
Kendisine dargınım. deyince;
Alemlerin Efendisi s.a.v hakkını helal edip, oğlundan razı olmasını teklif buyurmuşsa da ,Kadın:
Ya rasülallah ziyade kırgınım. Helal edemiyorum dedi. Peygamberimiz s.a.v :
Nefsim kabza-i kudretinde olan Rabbime yemin ederimki sen oğlundan razı olmadıkça, namaz ve sadakasından kendisine bir şey fayda vermez buyurup, hazır bulunanlara "
Odun toplayıp,ateş yakın Alkameyi yakacağım" emrini verdiği zaman, kadın:
Ya Rasülallah oğlumu gözlerimin önünde yakacakmısınız? Ben buna nasıl dayanayım? razı oldum hakkımı helal ettim dedi.
Alkame hz lerinin de o anda dili çözüldü. Kelime-i şehadet getirmeye başladı. Bunun üzerine Sahib-i saadet s.a.v:
EY Ashabım! Muhacirin ve Ensar! Bir kimse hanımını validesi üzerine tercih ederse, Allahın laneti onlar üzerine olsun! Farz ve nafile ibadetlerinden bir şey kabul olunmaz! buyurdu....


Cennetin kokusu beşyüz senelik mesafeden hissedilir. (Fakat buna rağmen) anne-babaya karşı gelen evlât ile sıla yı rahmi kesen kimse, onun kokusunu alamaz.
Mâlik b. Rabîa şöyle anlatıyor: Hz. Peygamberimizin yanında oturduğumuz bir sırada Benî Seleme kabilesinden bir kişi gelerek Ey Allah'ın Rasûlü! Ebeveynimin benim üzerimde vefatlarından sonra takdim edebileceğim bir hakları var mıdır? dedi.
Hz. Peygamberimiz şöyle buyurdu: Evet. Onlara salavat getirmek (dua etmek), onlar için bağışlanma dilemek, sözlerini yerine ge tirmek, dostlarına ikram da bulunmak ve onların dost ve yakınlarıyla ilgiyi (ve ancak onların yolundan gelen sılayı rahmi) kesmemektir buyurdular.
Kişinin babasının sevdiklerine (vefatından sonra onun dostlarına) sılayı rahim yapması, iyiliğin en âlâsıdır.
Hz. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
Çocuğun babası üzerindeki hakkı; onu güzelce terbiye etmek ve ona güzel bir isim vermektir.

Hz. Peygamberimiz bir gün minberde iken Hz. Hasan'ın düştüğünü gördü. Bunun üzerine minberden inip onu kucaklayarak şu ayeti okudu: 'Mallarınız ve çocuklarınız (sizin için) ancak bir belâ ve imtihandır'.
Abdullah b. Şeddad şöyle anlatıyor: Hz. Peygamberimiz bir gün namaz kıldırırken Hz. Hüseyin çıkageldi, secdeye gittiğinde Hz. Peygamberimizin omuzuna çıktı. Hz. Peygamberimiz cemaatin önünde secdeyi oldukça uzattı. Hatta cemaat birşey olduğunu zannettiler. Namaz bittikten sonra cemaat Yâ Rasûlullah! Secdeyi çok uzattınız. Öyle ki bir şey olduğunu zannettik dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamberimiz şöyle buyurdu: Oğlum (torunum) sırtıma binmişti. Ben de onu hevesini almadan hemen indirmeyi doğru bulmadım.
Hz. Peygamberimizin secdeyi bu şekilde uzatmasında birçok faydalar vardır: Birincisi Allah'a yaklaşmaktır. Çünkü kulun, Allah'a en yakın olduğu an secde halinde bulunduğu andır. (İkinci fayda) çocuğa gösterilen şefkat ve iyiliktir. Ayrıca burada ümmetin eğitilmesi de sözkonusudur.
Müslüman doğmamıza ve müslüman yetişmemize sebep olan ana-babamızın kalbini kırarsak Cennete girmemiz düşünülebilir mi? Onlar bize hakâret etse de, yalvararak gönüllerini almamız lâzımdır. Müslüman ana-babamız, bizden râzı olmadıkça, Allahü teâlânın sevdiği kulu olmamız çok zordur.
İmâm-ı Nesefî hazretleri bildiriyor ki:
Ana-babanın evlâdı üzerinde seksen kadar hakkı vardır. Kırkı sağlığında, kırkı vefâtından sonradır.


Hasan-ı Basrî hazretleri, Kâ'beyi tavâf ederken sırtında yük olan bir zât görüp der ki:
Niçin yükle tavâf ediyorsun?
Bu yük değil, babamdır. Bunu Şam'dan yedi defa getirip tavâf ettim. Çünkü, bana dînimi, îmânımı öğretti. Beni islâm ahlâkı ile yetiştirdi. Bendeki hakkı büyüktür.
Kıyâmete kadar böyle arkanda taşısan, bir defa kalbini kırmakla bu yaptığın hizmet boşa gider. Bir defa da gönlünü yapsan, bu kadar hizmete karşılık olur.
Evet değerli kardeşlerim burada düşünmemiz lazım, yani kafamızı başımızın arasına alıp derin derin tefekkür etmemiz lazım. Haccın sevabını anlatmakla bitiremeyiz ve farz olan ibadetlerden. Hac vazifesini ifa eden kimse anneden doğmuş gibidir denilir. Yani küçük bir çocuk misali. Günahımız kabahatımız kirimiz hac kabuülünde yok olacak, hac için bu. Bir üstteki kıssamıza kıyaslayalım. Onca zorluklara, eziyetlere, cefalara katlanıp yolculuk neticesinde hac görevi yerine getiriliyor ama anne hakkı ödenemiyor. Demek ki anne baba hakkı çok önemli.....



Muhtelif hadislerden alıntı yapalım.
Ömrünün uzun ve rızkının ziyâde olmasını istiyen, ana-babasına ihsânda bulunsun ve akrabasını yoklasın...!
Üç zümreye Cehennem ateşi dokunmaz: Bunlar, kocasına itâ'at eden kadın, ana-babasına iyilik eden evlâd ve insanlara merhamet eden kimsedir.
Anne hakkı önemlidir. Anneye hürmet ve hizmet, babadan önce gelir. Biri, suâl etti ki:
Yâ ResûlAllah, insanlar içinde iyilik etmeme en lâyık olan kimdir?
Annendir. Sonra? Annendir. Daha sonra? Babandır...


Biliyoruz ama bilgimizi tazeleyelim ve şu kıssamızı da yazalım
Mûsâ aleyhisselâm dedi ki:
Yâ Rabbî, Cennetteki arkadaşım kimdir?
Filân yerde bir kasap vardır. Senin Cennetteki arkadaşın odur.
Mûsâ aleyhisselâm, tarif edilen yere gitti. Güneş batıncaya kadar orada kaldı.
Akşam olunca, kasap, bir parça et alıp, çantasına koydu. Kasap akşam evine giderken, Mûsâ aleyhisselâm sordu:
Ey genç, misâfir kabul eder misin?
Evet memnuniyetle.
Beraber gittiler. Eve gelince, genç, bu etten güzel bir yemek pişirdi. Sonra evin tavanına asılı duran bir zenbili indirdi. İçinde çok yaşlı, zaif, güçsüz bir kadın vardı. Onu zenbilden çıkardı. Bir kaşık alıp doyuncaya kadar ağzına yemek koydu. Sonra elbisesini değiştirdi. Tekrar zenbile yerleştirdi. Bu esnâda kadının dudakları kımıldadı. Sonra kasap zenbili alıp tavana astı.
Bunları gören Mûsâ aleyhisselâm sordu:
Bu kadın kim, ona ne yaptın?
Bu benim annemdir. Çok yaşlandı. Takati kalmadı. Oturacak halde de değildir. Çarşıdan gelince, onu doyurup altını değiştirmeden kendim bir şey yemem.
O esnâda annenizin dudaklarının kımıldadığını, hareket ettiğini gördüm gördüm. Bir şey mi söylüyordu?
Evet her gün Yâ Rabbî, oğlumu Cennette Mûsâ aleyhisselâma arkadaş eyle diye duâ eder
Karşısındakinin Musa a.s olduğunu bilmiyor tabiki. Karşısındaki kişi
Gözün aydın olsun, Mûsâ Peygamber benim ve Cennetteki arkadaşım da sensin.


Yine Buhârî'deki hadîs-i şerîfte özetle deniyor ki:
Eski ümmetlerden üç kişi yolculuğa çıkarlar. Geceyi geçirmek üzere bir mağaraya girince dağdan bir kaya parçası yuvarlanarak mağaranın ağzını kapatır. "Bizi bu kayadan ancak iyi amellerimizi dile getirerek Allah'a yapacağımız duâ kurtarabilir" derler.
İçlerinden biri şöyle dedi:
Anam-babam çok yaşlı idi. Onları doyurmadan çoluk çocuğumu ve hayvanlarımı doyurmazdım. Bir gün, odun toplamak için uzaklara gitmiştim. Geç vakte kadar da dönemedim. Akşam içecekleri sütü, getirdiğimde anamla babam uyumuşlar. Onlara sütlerini içirmeden önce çoluk çocuğumun ve hayvanlarımın karınlarını doyurmazdım. Çocuklar da, yanımda ağlıyorlardı. Çanak elimde tanyeri ağarıncaya kadar onların uyanmalarını bekledim. Anamla babam uyanıp sütlerini içtiler. Ya rabbî bunu senin rızan için yapmışsam buradan bizi kurtar.
Kaya biraz açıldı. Fakat çıkmak mümkün değildi.
Diğeri her türlü imkân varken çok sevdiği amcasınının kızı ile zinâ etmediği ve kıza verdiği 120 dinar altını almadığı olayı hatırlayıp, (Yâ rabbî, bunları senin rızan için yapmışsam bizi buradan kurtar) dedi. Kaya biraz daha açıldı. Ancak yer çıkabilecekleri kadar değildi.
Üçüncüsü şöyle dedi:
Çalıştırdığım işçilerden biri ücretini almadan gitmişti. Ben de onun ücretini ürettim. Öyle ki, bundan birçok mal meydana geldi. Bir müddet sonra bana gelip ücretini istedi.
(Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunların hepsi senin ücretinden üremiştir, al götür) dedim.
O da (benimle alay etmiyorsun ya) dedi. Ben de (hayır, alay etmiyorum, doğrusu bu) deyince, malların hepsini alarak götürdü. Bana hiçbir şey bırakmadı. (Yâ rabbî bunu senin rızan için yapmışsam, içinde bulunduğumuz şu belâdan bizi kurtar.)
Bunun üzerine kaya tamamen açıldı. Onlar da mağaradan çıkarak yollarına devam ettiler.


Ana-baba, kızıp birşey söylediği zaman onlara karşılık vermemelidir. Emrettikleri şeyleri bir an önce yapıp onların duâsını almalıdır. Onların üzülüp bedduâ etmelerinden korkmalıdır. Yanlış bir iş yapıp onları üzünce hemen ellerine sarılıp özür dilemelidir. İnsanın saâdeti ve felâketi onların kalblerinden gelen ve ağızlarından çıkacak olan sözdedir. Atılan ok tekrar geri gelmez. Onlar hayatta iken kıymetini bilip, hayır duâlarını almak lâzımdır. Vefâtlarından sonraki pişmanlık fayda vermez. Onlar hayatta iken ne yapıp yapıp onları memnun etmelidir.

Soğuk bir kış gecesinde, Bâyezid-i Bistâmi hazretleri küçükken annesi ile yatsı namazını kılıp yatmıştı. Gece yarısına doğru annesi uyandı. Çok susamıştı. Oğluna seslendi:
Oğlum, bir bardak su verir misin?
Hemen yatağından fırlayan, küçük Bâyezid, su testisine baktı. Fakat içinde su yoktu. Annesine:
Anneciğim, testide su yok ben hemen doldurup geleyim, dedi.
Koşarak dışarı çıktı. Her yer buz ile kaplıydı. Zorlukla testiyi doldurup geri döndü. Fakat, geri dönene kadar annesi tekrar uyumuştu. Annesini uyandırmaya kıyamadı. Elinde su dolu bardak ile, annesinin baş ucunda beklemeye başladı. Hava çok soğuk olduğu için, bir müddet sonra soğuktan titremeye başladı. Buna rağmen, bardağı bırakıp yatmadı. Annesinin uyandığında, Hani su diyerek üzüleceğinden korkuyordu. Anesini üzmemek için, her türlü sıkıntıya katlanmaya râzı idi. İşte itaat bu olsa gerek. Elinde su bardağı saatlerce ayakta annesinin uyanmasını bekledi. Nihayet, annesi, "su, su" diye mırıldanmaya başladı. Hemen,buyur anneciğim, suyun hazır dedi. Annesi daha ilk sözünde suyun hazır olmasını anlıyamadı.
Oğluna sordu:
Oğlum ne çabuk getirdin?
Anneciğim, daha önce uyandığında, su istemiştin. O zaman su olmadığı için, testiyi doldurmaya gittim. Geldiğimde senin daldığını gördüm. Uyanmanı bekledim.
Oğlunun bu kadar, sadakatli olduğuna çok sevinen annesi sevinçten ağladı. Allahü teâlâ kendisine böyle bir oğul ihsân ettiği için şükretti:
Yâ Rabbî ben oğlumdan râzıyım, sen de râzı ol, dedi.
Annesinin duâsı sebebiyle, Bâyezid-i Bistâmî hazretleri, evliyâlıkta yüksek derecelere kavuştu. Allahü teâlânın sevgili kulu oldu.
Kendisine sordular:
Bu derecelere nasıl kavuştunuz?
Annemin rızâsını almakla...


Evlâd, ana-babasına, merhamet ve sevgi ile bakınca ona, böyle bir bakışı için, kabûl edilmiş bir hac sevâbı verileceği bildirilince, oradakiler, (günde bin defa bakarsa da böyle sevâba kavuşur mu?) dediklerinde, Peygamber efendimiz, (Günde yüzbin defa baksa da) buyurdu.

Veysel Karani hz, aşkı Resulullah ile yanıp tutuşmuştur. Tek emeli, tek gayesi, biricik amacı Resulullah'ın mübarek cemalini görmekti. Bu aşk ile günler gelip geçiyordu. Bir gün annesine:
Anneciğim! Eğer müsaade edersen gidip sevgili Peygamberimizin mübarek yüzünü göreyim. Gidip Medine'de ziyaret edeyim, dedi.
Veysel Karani'nin anası uzun uzun düşündü.
Sonra: Bir şartla izin veririm.
Evet kardeşlerim buraya dikkat edelim. Şart neymiş ona bakalım.
Resulullah'ı hane-i saadetlerinde (mübarek evinde) ziyaret edeceksin. Başka yerde değil, dedi.
Başka hiç bir yere gitmeyeceksin. Yani ikinci bir alternatif yok
Aşık-ı Resul olan Veysel Karani anam izin verdi diye sevinç içinde Medine yoluna düştü. Günlerce yolculuktan sonra Medine'ye ulaştı. Peygamberimizin evini sordu. Gösterdiler.
Hane-i Saadetin kapısını çaldı.
İçeriden Hz. Aişe validemiz:
Kim o? diye seslendi. Veysel Karani:
Benim, ben, Veysel, Yemen'in Karan köyünden geldim. Resulullahı ziyaret için geldim dedi.
Hz. Aişe validemiz:
Resulü Ekrem efendimiz siz gelmeden biraz önce hemencik mescide gitti. Hemen oracıkta görebilirsin dedi.
Veysel Karani:
Ah ah ah! dedi. Gidemem, anamın izni buraya kadar dedi.
Hz. Aişe validemiz:
Ey Allah'ın kulu! Kimsin sen? dedi. Veysel:
Adım Veysel'dir. Yemen'in Karan Köyündenim. Çobanlık yaparım. Sevgili Efendimizi ziyaret için buraya kadar anacığımdan izin almıştım. Demek ki görmek nasip değilmiş diyerek geriye döndü.
Resulullah, mescidden döndüklerinde:
Evde misk gibi bir koku olduğunu ve
Ya Aişe! Buraya Üveys (Veysel) mi geldi?
Onun beni bu dünyada görmesi nasip olmayacak. Ben ondan memnunum. Allah onu imtihan ediyor. Annesine olan itaatının derecesini ölçüyor, dedi.
Veysel Karani anasına geldi, olanları derin bir ah çekerek anlattı. Üzüntü ve kederinden sararıp solmuştu.
Anası:
Üzülme oğlum, üzülme dedi. Sen beni memnun ettin ya, Allah'ta seni memnun edecek. Sevgili Efendimizi öbür dünyada göreceksin dedi


Evet kardeşlerim şöyle bir düşündüğümüzde sohbetimiz itibari ile Veysel Karani hazretlerini, Veysel Karani yapan Bâyezid-i Bistâmî, hazretlerini Bâyezid-i Bistâmî yapan neydi. Kıssamızda hep beraber müşahede ettik, okuduk. Okumak yetmiyor, amel etmek yetiyor. Bunca kitapları baştan sona okusak ama amel etmesek okumamızın hiç bir faidesi olmaz
Hani bir söz var daha doğrusu hadis-i şerif diye hatırlıyorum; İnsanlar helak oldu alimler istisna, Alimler helak oldu amel edenler istisna, amel edenler helak oldu ihlaslı amel edenler istisna.
Okuduğumuzu mûcebince amel edenlerden oluruz İnşaallah

// ihyaforum.com // ücharfbeşnokta //

bende anne baba hakki konusu kafamda kurcaliyor.....benim uzerimde amcam ve yengemin hakki var onlar buyuttu bebelikten 20 yasina kadar....ve 20 yasindan sonra biyolojik ailemle karsilastim adeta sok gecirdim.... bana sadece 6 yil tahamul ettiler yaptigi en ufak seyi annem yuzume vurdu kalkti uvey evlat gibi davrandi... ve son iki yildir ayri yasiyorum....suan annem elden ayaktan dusse ben bakmam ama amcam yengeme farkli .....onlar benim gercek ailem

Allah razi olsun kardeşim


Hutbe ve Vaazlar

MollaCami.Com