Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


KISA HİKAYELER

HİKAYE 1

Fatih Medreseleri’nden, kaabiliyeti kısa olduğu halde, tevazu ve teslimiyetine binaen ittifak ve iltimasla icazet alan Bektaş Hoca namıyla maruf bir zat, Edirne taraflarında beş sene kadar imamet ettikten sonra, hocasını ziyarete gelir. Sabah vakti kapıyı çalar. Hocası sabah kıyafeti ile açtığı zaman, Bektaş Hoca’yı karşısında aynı sadelik ve safiyetiyle görüp iltifat ederken, hocanın köpeği de Bektaş Hoca’ya saldırmaya devam eder. Bektaş Hoca köpeğe:

-Sus be, ne oluyorsun. Beş sene evvel ben de bu kapının köpeği idim, senden eskiyim, demesi üzerine, hocası orada secdeye kapanıp üç defa:

-Ya Rabbi benim ilmimi de buna ver, diye etmesinden sonra, iltimasla icazet alan Bektaş Hoca imtiyazlı alim sınıfına geçip kitaplar te’lif etmiştir. Hocaya ta’zimin kerameti.

Himmet büyük şey.

HİKAYE 2

İstanbul Karagümrük’te “Üç Baş” ismiyle maruf zat tarafından yaptırılıp ve kendi ismini taşıyan medresenin açılış merasiminde Hz. Halid’i (r.a.) ziyaretten gelen Padişah II. Mustafa da iştirak eder. Ve merasimden sonra; banisi olan zata hitaben:

-Herkes dört başı bir kuruşa traş ederken, senin cimrilik yaparak üç başı bir kuruşa traş ettiğin ve bahilliğin, bana kadar ulaştı. Şu hale göre, bu kadar parayı buraya nasıl harcadın sualine:

-Şevketlim, paralarımı çok sevdiğimden ahirette de benimle beraber olsunlar diye, burada harcadım, demiştir.

Bu zat-ı şerif, medrese, mescid ve selvili avlusuyla güzel külliyenin inşası esnasında, usta ve amelelere, inşaatın sahibini söylememeleri için sımsıkı tembih eder, kendi yaptırdığını gizli tutardı. Hatta Padişah dahi, kendini bildirdikten sonra öğrenmiştir. İşte bu ihlasın tesirinden dolayı, en çetin günlerde de kapanmayıp, içinde Kur’an-ı Kerim ve diğer derslerin okunmasına devam edildiği gibi mescidinde de namaz kılınmıştır. İhlas ne güzel şey... (Rahmetullahi Aleyh.)


HİKAYE 3

Hoca, medresede ders verirken talebenin biri arasıra ayağa kalkar. Hoca sebebini sorar.

Talebe:

-Efendim Hızır geliyor da ondan.

Hoca:

-Ben niçin görmem?

Talebe:

-Sorayım efendim, deyip tekrar geldiğinde sorar.
Hızır Aleyhisselam’ın:

-Hocan süsü ile çok uğraşıyor. Medreseye gelirken ayna önünde, cübbe sarık şöyle mi yakıştı, böyle mi yakıştı, diye fazla meşgul oluyor. Bu gibi haller manevi terakkiye manidir, buyurduğunu hocaya bildirdiği günden itibaren, ayna karşısına geçmeyi terkedip, süslenmekten uzak kalan hocaefendinin, sarığı eskiyip sallanmaya başladığından “Saçaklı Hoca” ismi verilmiştir. (Rahmetullahi Aleyh.)

Terakki-i maneviye mani olan zinetten uzak kalmalı.

HİKAYE 4

(Server Baba) namında bir velinin yaşadığı zamanda devlet maliyesi çok sıkışık duruma düşer. Padişah şöhretini duyduğu veliye haber gönderir. Veli de bir miktar iksir tozu gönderir, bakır eritilen kazanlara atılmasını söyler. Yalnız aynı kazandan bir kepçe kendisine verilmesini ister. Kendisine verileni de fakirlikten şikayet eden dervişine aynen verir. Bir müddet sonra padişah bu sırrın kendisine öğretilmesini Server Baba’dan ister ve ısrar eder. Server Baba, “bu mümkün değil, lakin bir kolayı var. Ben bu sırrı yazar dilimin altına koyarım. Siz de beni idam eder alırsınız. Başka çare yok” der. İdam edilir. Dili altından alınan kağıtta sade şu söz yazılıdır: “Ser verip sır vermeyen Server Baba”. Eyvah ser de gitti sır da gitti, derler. (Ser ver, sır verme) demektir.

HİKAYE 5

Fatih dersiamlarından biri, münasebeti olmayan bir müesseseye, münasip olmadığı halde ders verdiği için, ariflerden “Deli Hafız” namıyla maruf bir zat, kendisine, yaptığı işin ihanet olduğunu, emaneti ehlinin gayriye verdiğini ihtar ederse de hoca kabul etmez ve biraz kırılır. Ertesi sabah erken, hocanın kapısını çalan hafız, pencereden kendisine bakan ve özür dileyecek zanneden sözde alim kişiye şöyle der:

“Dün size söylemeyi unutmuşum; onun için geldim. Bugün sana, sade bu deli Hafız kafir diyor. Bundan elli altmış sene sonra herkes kafir diyecek” der ve döner.

- Emaneti ehline vermeli...

HİKAYE 6

Talebelerine ders okuturken, İmam Ebu Yusuf’un anası sık sık gelir Hz. İmam-ı Azam’a:

-Benim çocuğumu burada tutuyorsun. Biz fukarayız, iaşe temin edeceğiz... ilh. gibi sözlerle sitem ederdi. Hz. İmam ise mülayim lisanla:

-Valide sen sabret. Bu çocuk sana ilmin kerametiyle, badem yağından pilav yedirecek... buyurarak ilerde zengin olacağını işaret ettiğinde kadın ümitsiz haliyle:

-Ey ahali! Bu şeyh oynatmış, diyecek kadar ileri giderdi.

Kendi devrinde İmam Ebu Yusuf gibi müctehidler ve daha bir çok alimler yetiştiren İmamı Azam'ın (r.a.) yatsı abdesti ile sabahı kıldığı ve buna benzer büyüklüğünden bahsedilince, şeriki olan İmam-ı Mis’ar inanmaz. Kontrol için, yatsıyı beraber cemaatle kıldıktan sonra caminin bir yerinde geç saatlere kadar saklanır. Çıkarken de İmam-ı azam’ın pabuçları üzerine kum taneleri ile işaret koyar ve sabah erken geldiğinde, işaretleri ve Hz. İmam-ı Azam’ı yerinde görür. Böylece üç gün aynı hali görüp Hz. İmam-ı Azam’a:

- Ya İmam,ben sana suizan ettim, beni affet, hakkını helal et deyince, Hz. İmam:

- Sen bana suizan etmedin, Allahü Teala’ya suizan ettin. Kendini O’na affettir. Zira bu emanetullahtır, taşıyoruz...

Bir çok Allah dostlarındaki anlaşılamayan haller de böyledir.

emeğine sağlık teşekkürler...

hepsi birbiirnden güzeldi...
hele 3 çok beğendim...

birde himmet hakikaten çok önemli...
emeğinize sağlık kardeşim...

konuyu ben eklediğim halde, unutmuşum ve hikayeleri ilk defa okuyormuş gibi okudum.7 ay önce eklemişim. öne çıkararak, hatırlattığın için teşekkürler neyzen.lal..


Hikayeler

MollaCami.Com