Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


AMEL ÎMÂNDAN BIR CÜZ DEGILDIR..

AMEL ÎMÂNDAN BIR CÜZ DEGILDIR

Amel imândan ayrica bir istir.
Meselâ, fakîrin zekâti yoktur denilir de îmâni yoktur, denilmez. Ayni sekilde (fakîrin zekâta îmâni yoktur) da denilmez.
Islâm dini yalniz bir imân mes'elesi degildir.
Îmân ve amellerin toplamidir.

Tatbikat-i ameliyeyi atip da dînin feyz-i küllîsini beklemek tehlikelidir.

Imâm-i Azâm (r.h.)
Fikh-i Ekber kitâbinda buyurmustur ki:

Îmân, ikrâr ve tasdîktir ve mü'minler imân ve tevhid de müsâvi (esit) ve amâlde mütefâdildirlar (birbirlerine üstünlükleri vardir).

Amelin vâcib olduguna îmân ile o ameli yapmak bile birbirinden farklidir. Müslüman amel ettigi için mü'min degil de, îmân ettigi için amel edecektir.

Amelini sirf lâkaydliktan ve tenbellikten dolayi terk etmis ise dinden çikmis olmaz.
Hakkin talebi olan imân mes'elesi sadece bir vicdandan ibâret degildir. O, kâmil bir insan gibi kalpten baslayip disina aksedecek hem kendisine hem âleme faydali olacak, ve sonra kâinata güzel ameller saçacaktir.

Müslümanin îmâni, âlemi zarara ugratan, ifsât eden tasavvurlar veya ihsâsat-i seytaniye degildir ki kalp ve vicdanda hapse mahkûm olsun.
Müslüman, ancak zorlayici bir zarûret karsisinda îmânini sadece bir emr-i vicdanî olarak saklayip hapsetmeye mezun olabilir.
O da, düsmanin kati bir zorlamasina maruz kaldigi zamandir.
O zaman da kendini fedâ ederek imânini hapisten kurtarmasi imânini hapsederek kendini kurtarmasina tercih edilir.
Fakat ikisi arasinda tercih de yapabilir.
Imân yetmis küsur subedir.

Bunun en asagisi,
yoldaki ezâ veren seyleri kaldirmaktir. gibi bazi hadîs-i serîflerde bu füru ve subelere dâhî îmân itlâk edilmis gibi görünürse de bu kemâl-i imân mânâsinadir.
Hatta îmânin subesi denilmesi, asl-i îmân olmadigini gösterir. Bu subelere ve fürûat; ziddi küfür olan asl-i îmân degil, ziddi fasiklik olan kemâl-i îmândir ve bunun için bu âyette de iman ederler, namazi ikâme ederler ve infâk ederler. ibâreleri îmandan ayrica zikrolunmustur. (F-23)


7-haziran-2006 Fazilet Takvimi

IMÂN VE AMEL

Islâm dîninin hedefi insanligin yalniz bâtini degil, bâtin ve zâhirinin her ikisidir.

Hiçbir mâni yok iken, îmânini yalniz kalbinde saklayan, izhâr ve ilân etmeyen kimsenin Allâh indinde kiymet-i îmâniyesi olamayacagi kitap ve sünnetin birçok delîliyle sâbittir.

Tatbîkat-i ameliye îmânin meyveleri oldugundan dâhi süphe yok ise de, nefs-i amel (amelin kendisi), nefs-i îmânin ayni (kendisi) veya cüz'ü degildir.

Ameller îmânin meyveleridir. Ancak amel bizâtihî îmân degildir, îmânin mutlak olan neticesidir.

Dîn bir meyve agacina benzer, kalb ile tasdik onun yerdeki kökü, lisan ile ikrari gövdesi, diger amelleri dalari, yapraklari, çiçekleri, meyveleri gibidir.

Agaçtan maksud meyvesi oldugu gibi imândan maksud da güzel ameldir ve takarrüb ilallâh (Allâha yakinlasmak) onunladir.

Fakat dallari kesilmek, yaprak, çiçek açmamak, meyve vermemekle agaç kurumus olmayacagi gibi imân agaci da böyledir.

Fakat dibinden kesilmis olan agaçlarin ekseriyetle kuruduklari ve zamanini buldugu halde sürgün vermeyen agacin kurumus olacagi gibi mâzeretsiz olarak imânini ikrâr etmeyen kisinin îmânida böyledir.
Ancak kista kalmis oldugu için, henüz topraktan filiz vermeyen tohumun veya kökün kuruduguna hükmolunamayacagi gibi mâzeret zamaninda kalb ile tasdik de böyledir.

Iste îmanin böyle bir rükn-i aslîsi, bir rükn-i tâlîsi, sonra da tertip olunmus dereceleri üzerine fürûu ve zevâid ü semerâti vardir. Ve kemâl-i îmân bunlarladir. (F-23)


8-haziran-2006 Fazilet Takvimi

Paylaşımınız için Teşekkürler...


Paylaşımınız için Teşekkürler...


bende teşekkür ederim gözlerinize sağlık..



Hayatın İçinden İslam

MollaCami.Com