Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Keyfine göre yaşa



gulay ozturk
Aralık 14, 2009

Keyfine göre yaşa

Allahü teâlâdan başka, yaratılan her mahluk, her diri ölecek, ölümün tadını tadacaktır. Çünkü ölüm, haktır ve hiçbir kimse ölümden kurtulamaz. Ölüm, ahiret kapılarından bir kapıdır. Bu kapıdan geçmeyen Allahü teâlâya kavuşamaz. Enbiya suresinin 35. ve Ankebut suresinin 57. âyet-i kerimelerinde mealen; (Her canlı, ölümün tadını tadacaktır!) buyuruldu.

Bunun için, her insan ölecektir ve ölümden kurtuluş da yoktur. Hadis-i şerifte; (Ömrü uzun, ibadetleri de çok olana müjdeler olsun!) buyuruldu.



Dostu dosta ölümle kavuşturuyorlar. Bu sebeple Allahü teâlânın aşıkları, ölümü düşünerek teselli buluyor, üzüntüleri azalıyor. Ankebut suresinin 5. âyetinde mealen; (Allahü teâlâya kavuşmak isteyenler! Biliniz ki, Allahü teâlâya kavuşmak zamanı herhalde gelecektir) buyuruldu.

Peygamber efendimiz altı yaşlarında iken annesi ile beraber Medine’den Mekke’ye dönüyorlardı. Ebva denilen yerde, hazret-i Amine hastalandı ve kendinden geçmişti. Peygamber efendimiz ise annesinin başı ucundan ayrılmıyordu. Bir müddet sonra hazret-i Amine kendine gelince oğlu Muhammed aleyhisselamın mübarek yüzüne bakarak, şu mealde beyitler okudu:

“Yaşayan herkes ölecektir. Yeni olan her şey eskiyecektir. Eğer ben ölürsem gam yemem. Adım alemde daima anılır. Çünkü, böyle pak ve mübarek bir evlat yadigar bıraktım.”

Lokman Hakim hazretleri oğluna hitaben buyurur ki:
“Ey oğul! Ateş gelirken ondan nasıl emin olunur? Dünyadan ayrılmak muhakkak iken, ona nasıl meyledilir? Ölüm nasıl akıldan çıkar? Onun geleceğinden asla şüphe edilmez. Uyuduğun gibi öleceksin. Ey oğlum! İnsanın üç şeyi vardır: Ruhunu Azrail aleyhisselam alır. Hayır veya şer ne ise; ameli kendisine kalır. Bedenini de kurtlar yer ve toprak çürütür.”

Ömer bin Abdülaziz hazretleri, bir cuma hutbesinde; “Ey insanlar! Kalblerinizi düzeltirseniz, dışınız da iyi olur ve azalarınız, gözünüz, kulağınız, elleriniz, ayaklarınız, hayır işler, Allahü teâlânın beğendiği şeylerle meşgul olur. Ahiretiniz için salih ameller işlerseniz, dünyanızı da korumuş olursunuz. Hazret-i Adem’den itibaren, kendisine kadar bütün dedeleri ölüp gitmiş olan herkes, bir gün ölecektir” buyurmuştur.

Abdüla’la Kureyşi hazretleri; “Hiçbir fert yoktur ki, ölüm meleği günde iki defa kapısını çalmasın” buyurmaktadır.

Bir gün Peygamber efendimiz ölüm halindeki bir kimseyi ziyaret eder ve;
- Kendini nasıl buluyorsun? diye sorarlar. O kimse;

- Kendimi korku ile ümit arasında görüyorum cevabını verir. Bunun üzerine Resulullah efendimiz;

- Allahü teâlâ bir kalbde korku ve ümidi bir arada bulundurmaz. Eğer bir kimsenin kalbinde korku ve ümidi bir arada bulundurursa, onu ümit ettiklerine kavuşturur, korktuklarından da emin eyler buyururlar.

Gaziantep’te yetişen velilerinden Derviş Hacı Efendi, sevenlerine sık sık şöyle buyururmuş:
“Ölüm bilinmeyen bir şeydir. Gelmeden görünmez, gelince de aman vermez. Ölüm seferine çıkanın bir daha geri dönmesine imkan yoktur. Bu yalan dünya nice defalar dolup boşalmıştır. Ölüm nice anaların yavrusunu almış, nice babaların boynunu bükmüş, nice yavruları anasız, babasız koymuştur. Herkes birbirinin öldüğünü, gül benzinin kara toprakta solduğunu görür. Bununla beraber dünyaya bağlanmaktan vazgeçmez, dünya derdini çeker, dünya işine dalar. Fakat nihayet yaptığını bırakıp gider. Böyle olduğu halde kimse aklını başına toplayıp yalancı dünyanın halini anlayamamakta ve bu yolculuğa hazırlanmamaktadır.”

Netice olarak insan, istediği gibi yaşasa da, yaşamasa da, bir gün elbette ölecek ve istediği, arzu ettiği şeyleri toplasa da, toplamasa da, bunlardan bir gün ayrılacaktır. İmam-ı Gazali hazretlerinin buyurduğu gibi:
“Keyfine göre yaşa! Fakat bu yaşaman uzun sürmeyecek, bir gün elbette öleceksin. Gece gündüz düşündüğün, sımsıkı sarıldığın lezzetlerden elbette ayrılacaksın. Dünyanın nesini seversen sev, hepsine veda edeceksin! Elinden geleni yap! Fakat unutma ki, her yaptığının hesabını vereceksin!”


teşekkürler


teşekkürler




Bir gün Peygamber efendimiz ölüm halindeki bir kimseyi ziyaret eder ve;
- Kendini nasıl buluyorsun? diye sorarlar. O kimse;

- Kendimi korku ile ümit arasında görüyorum cevabını verir. Bunun üzerine Resulullah efendimiz;

- Allahü teâlâ bir kalbde korku ve ümidi bir arada bulundurmaz. Eğer bir kimsenin kalbinde korku ve ümidi bir arada bulundurursa, onu ümit ettiklerine kavuşturur, korktuklarından da emin eyler buyururlar.




Doğrusu bunu ben anlayamadım, Anlamamda imkansız çünkü çok ters bir ifade.
Mercii her ne kadar Hadis-i Şerif görünsede efendimiz diğer bir mübarek sözlerinde
Mümin, korku ile ümit arasında olacaktır buyuruyor. Mü'min, Cenâb-ı Hakk'ın rahmetinden dolayı ümit mevkiinde, kendi noksanından dolayı da korku mevkiinde olacak. Öyle ki, Cennet'e bir kişi girecek deseler, Acaba ben miyim?, Cehennem'e bir kişi atılacak deseler, Acaba ben miyim? diye korku ile ümit arasında olacaktır.
Bir hadîs-i kudsîde Cenâb-ı Hakk: Kulum bana bir karış gelirse ben ona bir kulaç varırım, kulum bana yürü-yerek gelirse, ben ona koşarak varırım buyuruyor. Bu hadîs, Cenâb-ı Hakk'ın kendisinden af ve hidâyet isteyen kuluna af ve hidâyeti lütfetmekteki acelesinin ifâdesidir.


Onun içindir ki defeatle söyledik, yine bir daha söylüyoruz...




Yazımızı eklerken kaynak kadar yazının içeriği bizim için çok önemli. Okuyup, kavrayalım
İslamda yeri varmı varsa eklenme taraftarıyım. islamda yeri olmayan veya deha değişik uslüple yazılan yazılar olursa İslamda yeri yoksa kurallar gereği direk müdaele edilir... Hal böyle olunca emeğinize yazık oluyor.
Aklımıza şöyle bir şey gelebilir. Hiç mi islamda yeri yok? var olabilir, ama öbür tarafta zararı var.
Konumuz konu itibari ile süper olabilir ama kişi o konu içinde yanlış bilgide verebiliyor. Teşbihde hata olmazsa, kaş yaparken göz çıkarıyoz.


Hayatın İçinden İslam

MollaCami.Com