Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Kur'an Okuyan Kör Adam ve Hüsn-ü Zan

KUR'AN OKUYAN KÖR ADAM VE HÜSN-Ü ZAN

‘Hüsn-i zan’ veya ‘sû-i zan’ denilince ilk önce insanların birbirine karşı olan davranışları akla geliyor. Oysa öncelikle insanın Yaratıcısı ile münasebetlerinde ‘hüsn-i zan’, ‘sû-i zan’ tavırları tahlile tâbi tutulmalıdır.
Evvelâ Allah’a karşı hüsn-i zanda bulunmalı mü’min. Zira kul Rabbi hakkında nasıl bir zan üzere ise öyle muamele göreceğine dair hadis-i kudsî vardır.
Hakk’a karşı hüsn-i zannı olmayan bir kulun halka karşı hüsn-i zannı nasıl bulunsun?
Yaratılanı, Yaratandan ötürü nasıl hoşgörsün?
Rabbinin Rahmetini ummayan bir kul nasıl merhamete muhatap olabilsin?
Allah’a karşı hüsn-i zannı derece derece Resûlullah’a (asm) karşı hüsn-i zan, peygamberlere, sahâbilere, evliyâullaha, âlimlere ve neticede tüm mü’minlere karşı hüsn-i zan takip eder.
Ama önce Allah’a karşı hüsn-i zan esastır.

Mesnevî-i Şeriften yapacağımız aşağıdaki iktibasla şerh etmeye çalışalım. Kör Adamın Kur’ân okuyuşu emînim sizin de rûhunuza Cennet lezzeti serpecektir:

“Fakir bir şeyh, günlerden bir gün kör bir ihtiyarın evinde bir mushaf gördü. Temmuz ayı idi. Şeyh ona misafir oldu. Böylece her iki zâhid, birkaç gün beraber bulundular. Şeyh kendi kendine ‘Burada mushafın ne işi var; bu derviş kör?’ dedi. Bu düşünce ile aklı karıştı. ‘Burada bu kör dervişten başka kimse de yok!’ diyordu. ‘Burada kör derviş yalnız bulunuyor. Duvarda da mushaf asılı duruyor. Ben ev sahibime bunun sebebini soracak kadar sersem ve bunak değilim. Acaba sorsam mı? Hayır; susayım, sabredeyim de muradıma ereyim.’ Bu merak ve sıkıntı içinde birlaç gün sabretti. Sonunda iş aydınlandı. Çünkü sabır, ferah ve neşenin anahtarıdır. Kör bir ihtiyarın evinde, duvarda bir mushafın asılı bulunmasını merak eden misafir sabretti. Sonunda o zor iş açıklandı. Bir gece yarısı Kur’ân sesi işitti ve uykudan sıçrayıp kalktı, şu şaşılacak hâli gördü:
Kör ev sahibi Kur’ân’ı yanlışsızca okuyordu. Artık sabredemedi ve kör adamdan o hâli sordu. ‘Körlerin gözleri görmediği hâlde, nasıl olur da Kur’ân’ı okuyorsun? Nasıl oluyor da satırları, harfleri görüyorsun? Hem de eğilmişsin, okuduğun satıra bakıyorsun; elini âyetlerin harfleri üstüne koyuyorsun? Okudukça parmağını yürütüyorsun, harflere bakıyorsun; herhâlde onları görüyorsun?’
Kör adam, misafir şeyhe dedi ki: ‘Ey insan bedeninin ne büyük bir san’at eseri olduğunu bilmeyen kişi! Bu hâli, Allah’ın yaratma gücü ve kudreti için çok mu görüyorsun da şaşıyorsun? Ben, Allah’a yalvardım da; ‘Ey kendisinden yardım dilenen Rabbim!’ dedim. ‘Bir kimse canına ne kadar düşkünse, ben de Kur’ân okumaya öylesine düşkünüm. Hâfız da değilim; okuyacağım zaman gözlerime kesintisiz bir nûr ver de âyetleri apaçık, duraklamadan, yanlışsız okuyabileyim!’ Allah’tan bana bir ses bir nidâ geldi: ‘Ey Kur’ân âşıkı! Ey ibâdet eden, iyi işler yapan, insanlara yararlı olan; ey her zahmette, her dertte bizden ümidini kesmeyen kulum! Senin güzel bir zannın [hüsn-i zannın], hoş bir ümidin var ki onlar sana her an; ‘Daha da yüksel, daha da yüzel!’ demektedirler. Ne zaman Kur’ân okumayı istersen yahut dinî kitapları okumayı dilersen, ey üstün varlık, kitabı eline alınca onu rahatça okuman için gözlerini, yani görme yeteneğini sana geri vereceğim!’ Dediği gibi de yaptı. Okumak için Kur’ân’ı açtığım zaman, herşeyi bilen hiçbir işten gafil olmayan o büyük varlık, o lu padişah, o eşsiz benzeri olmayan sultan; görüşümü bana geri verir. O vakit ben gece karanlığını gideren bir çerağ gibi olurum.

İşte bu yüzdendir ki velî, Hakk’a takdir buyurduğu şey için itirazda bulunmaz. Çünkü Allah ne alırsa ona karşılık bir ihsanda bulunur. Bağını yakarsa sana bağ dolusu, bol bol üzüm ihsan eder; sana yas içinde düğün bağışlar.

Kaybettiğimiz büyük ve değerli bir şey bile olsa, madem ki bize karşılık olarak büyük ihsanlarda bulunuyor, şu hâlde itiraz etmek bizden gitti. Madem ki bana ateşsiz bir hararet geliyor, şu hâlde ateşimi söndürse de razıyım. Yani Hakk bana sebepsiz lütuflarda bulunuyor, sebep elden kaçarsa râzıyım.

Çerağsız, mumsuz aydınlık verdikten sonra çerağın, mumun sönmüş; ne diye feryad ediyorsun?”
Yârânınınz Kur’ân olsun efendim.

AHMED MUHSİN MERİÇ

Hakk’a karşı hüsn-i zannı olmayan bir kulun halka karşı hüsn-i zannı nasıl bulunsun?
Yaratılanı, Yaratandan ötürü nasıl hoşgörsün?
Rabbinin Rahmetini ummayan bir kul nasıl merhamete muhatap olabilsin?

ALLAH razi olsun

İşte bu yüzdendir ki velî, Hakk’a takdir buyurduğu şey için itirazda bulunmaz. Çünkü Allah ne alırsa ona karşılık bir ihsanda bulunur. Bağını yakarsa sana bağ dolusu, bol bol üzüm ihsan eder; sana yas içinde düğün bağışlar.


cok tesekkurler emegine saglik

Ben teşekkür ederim,
derya ve miyase kardeşlerim.

Allah razı olsun kardeşim, çok güzel bir paylaşım

Allah razı olsun kardeşim...
Rabbim yolundan ayırmasın....

çok güzel bi mağlumattı
Allah razı olsun

Sizlerden de Allah razı olsun,
okuyan gözlerinize sağlık.

Gözleri görmüyor fakat, Kur'an-ı Kerim aşkı ve ihlası ile nasılda muvaffak olmuş.

Onun yerinde olmayı isterdim doğrusu...

Ellerinize sağlık, DOLUNAY kardeş çok güzel bir paylaşım, Allah c.c. razı olsun


Hayatın İçinden İslam

MollaCami.Com