Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Gayr-i Müslimlerin Örf-Âdet ve Geleneklerine Uymanın Vebâli

Halis ECE

Gayr-i Müslimlerin Örf-Âdet ve Geleneklerine Uymanın Vebâli


Nakşi yolu silsilesinin 23. halkasını teşkil eden hicrî ikinci bin yılın müceddidi İmâm-ı Rabbâni (k.s) hazretleri, mürşidi Muhammed Bâkibillah'ın (k.s.)oğulları Hace Abdullah ile Hace Ubeydullah'a (k. sırrahüma) yazdıkları bir mektupta, bu mevzûda dikkat çekici şu önemli açıklamalara yer vermektedirler:

“(Malum olduğu üzre) Cehennem azâbının sonsuz oluşu, küfrün cezâsıdır.’ Bu söze mukabil eğer şöyle bir sual sorulursa;

– “Bir kimse, imânı olmakla beraber, küfür merâsimini icrâ eder veya küfür ehlinin merâsimine saygı gösterirse; âlimler, onun kâfir olduğuna hükmeder... Fiilinden dolayı onu, mürtedlerden sayar. Hint Müslümanlar’nın ekserisi ise bu belâya müptelâdır (kâfirlerin töre ve törenlerine düşkündür)! Binâenaleyh âlimlerin fetvâları gereğince o kişinin, âhirette, ebedî bir azap ile cezalandırılması lâzımdır. Halbuki sahih haberlerde bildirildiğine göre, ‘Kalbinde zerre kadar bir imanı olan kimse, ebedî olarak azapta kalmaz, cehennemden çıkar.’ Peki, size göre bu mes’elenin hakikati nedir?

Cevaben derim ki:

– “Eğer o şahıs, sırf kâfir ise yani zerre miktarı da olsa bir imana sahip değilse, onun nasîbi ebedî azaptır!.. Allah sübhânehû bu azaptan bizleri korusun! Şayet bu küfür merâsimlerini yapmasına rağmen, kalbinde zerre kadar bir iman varsa, gene cehennemde azap olunur; lâkin, bu zerre miktarı imanın bereketi ile cehennemde ebedi kalıp orada yerleşmekten kurtulması ümit edilir...

“Bir kerresinde hasta bir kimsenin ziyaretine gitmiştim. Ölümü yaklaşmıştı... Hâline teveccüh (mânevî durumunu kontrol) ettiğimde, kalbinin şiddetli zulmetler içerisinde olduğunu gördüm... Ve bu zulmetlerin kalkması için ne kadar teveccüh (mânevî gayret sarf) ettiysem de kalkmadı!.. Ancak nice teveccühten sonra anlaşıldı ki, bu zulmetler, kendisinde gizli bulunan küfürden neş’et etmektedir. Bu küdûratın menşei (bulanıklığın kaynağı) de, küfür ehli ile olan karşılıklı sevgi ve dostluklardır. Ve anladım ki, bu zulmetlerin giderilmesi için teveccüh etmek uygun değildir. Çünkü, onun bu zulmetlerden temizlenmesi cehennem azabına bağlıdır ki, bu da küfrün (ve kendisinde küfür kokusu, sıfatı bulunan günahların) cezasıdır.

“Ve yine anlaşıldı ki, o kişi, sâhip olduğu zerre miktarı imanın bereketi ile cehennemde ebedî kalmaktan kurtulacaktır.

“Bu hâli onda gördükten sonra hâtırıma geldi: Bunun namazını kılmak câiz midir, değil midir? Teveccühten sonra (bu sorunun cevabı da) belli oldu ki, onun namazını kılmak câizdir. Yani, imanları olmakla beraber ehl-i küfrün âdetlerini icrâ eden, onların muayyen günlerine saygı gösteren Müslümanları, bugün olduğu gibi, kâfirler arasına ilhak etmek doğru olmaz; münasip olan, onların namazlarını kılmak ve işin sonunda, ebedî azaptan kurtulmalarını ümit etmektir.


“Buraya kadar anlattıklarımızdan da anlaşıldı ki, kâfirlere af ve mağfiret yoktur, onlar bağışlanmazlar. ‘Şüphesiz Allah Teâlâ, kendisine şirk koşanları bağışlamaz.’(1)

“Kişi, şayet katıksız kâfir ise, küfrünün cezası cehennemde sonsuz azaptır. Eğer günahlarına rağmen, zerre miktarı da olsa bir imanı varsa, onun cezası muvakkat (geçici bir süre) azaptır. Diğer büyük günahları ise, Allah Teâlâ dilerse bağışlar, dilerse azap eder.

“İleride mâhiyeti-hakikati anlatılacağı üzere, Fakîr’in (İmâm-ı Rabbâni) kanaatine göre; cehennem azâbı ister muvakkat, isterse ebedî ve devamlı olsun, küfre ve küfür sıfatlarına mahsustur.

“Büyük günah sahiplerine gelince...

“Günahlarının bağışlanması için tevbeye muvaffak olamadıkları gibi, şefaate, mücerret af ve ihsâna da kavuşamamış kimselerin günahlarına, dünyevî elem ve ıztıraplarla, ölüm sarhoşluğunun şiddetli sıkıntıları da keffâret olamıyorsa; bunun gibi kimseler için şöyle ümit olunur: Onlardan bir kısmına kâbir azabı ile iktifâ edilir. Diğer bir kısmı ise, günahlarına karşılık, kabir azabı ile birlikte kıyâmetin korku ve şiddetlerine dûçar kılınır!.. Böylece, bunlar için de cehennem azâbına ihtiyaç kalmamış olur.

“Allah Teâlâ’nın, ‘O kimseler ki, imân ettiler, imanlarına da zulmü karıştırmadılar. İşte onlar için emniyet vardır.’(2) âyet-i kerîmesi şu anlatılan mânâyı te’yid eder. Bu âyet-i celiledeki ‘zulüm’den maksat, şirktir (yani imanlarına şirki karıştırmadılar demektir). Bütün işlerin hakikatini en iyi bilen Allah sübhânehûdür.
***

“Eğer denilirse ki:

– “Küfür dışında bazı günahların cezası hakkında, ebedî cehennem azâbı tehdidi geldi. Niktekim Allah Teâlâ buyurdu ki, ‘Bir kimse, bir mü’mini taammüden öldürürse, onun cezası, içinde ebedî kalmak üzere cehennemdir.’(3)
“Bir hadîs-i şerifte de şöyle gelmiştir:
‘Taammüden (bilerek-kasten) bir kimse, bir vakit namazını kazaya bıraksa, cehennemde 80 bin sene kalacaktır.’
“Bütün bu mânâlar gösteriyor ki, cehenmem azâbı sadece kâfirlere mahsus değildir.

“Bu suâle de şöyle cevap veririm:

– “Katil hakkında gelen mânâ, bu öldürmenin helâl sayılması durumuna göredir. Müfessirlerin de anlattıkları gibi, haram olan bu katli helâl sayan kâfir olur (ve cezâsı da ebedî olarak cehennemde azap olunmaktır).

“Cehennem azâbıyla tehdit edilen, küfür dışındaki diğer günahlara gelince; bunlar da küfür sıfatı şâibelerinden (eser ve nişanlarından, kir ve lekelerinden) uzak ve temiz olmayanlardır. Meselâ o günahı hafife almak, küçük görmek ve aldırış etmeden yapmak, şer’î emir ve yasakları hakir görmek gibi.

“Şefâatim, ümmetimden büyük günah sahipleri içindir.’(4) ‘Şu ümmetim, rahmete nâil olmuş bir ümmettir. Onlara âhirette azap yoktur. Onların azabı dünyadadır; fitneler, zelzeleler ve katl (öldürme)’(5) meâlinde gelen hadîsi şeriflerle ‘O kimseler ki iman ettiler, imanlarına da zulmü (şirki) karıştırmadılar. İşte onlar için emniyet vardır’ meâlindeki âyet-i kerîme, izah edilen mânâyı te’yid eder, kuvvetlendirir...”(6)

Dikkat: Ayrıca aşağıdaki linklere de bakılmasında yarar olacağını hatırlatmak isteriz.
http://www.mollacami.com/konu/yilba-i-kutlamalari-ve-islami-kimligin-mu-11238.html
http://www.mollacami.com/konu/yilba-i-kutlamalari-uzerine-bir-ce-itleme-11239.html


DİPNOTLAR
(1) Kur’ân-ı Kerim, Nisâ sûresi, 48.
(2) Kur’ân-ı Kerim, En‘âm sûresi, 82.
(3) Kur’ân-ı Kerim, Nisâ sûresi, 93.
(4) Tirmizî, Sünen, Kıyamet, 12.
(5) Ebu Davud, Fiten, Hadis No: 4277.
(6) el-Mektûbat, 1, 266.

Çok önemli bir konuya deyinmişsiniz, güzel paylaşımınız için teşekkür ederiz.

"– “Bir kimse, imânı olmakla beraber, küfür merâsimini icrâ eder veya küfür ehlinin merâsimine saygı gösterirse; âlimler, onun kâfir olduğuna hükmeder..."

hocam , burdaki saygi göstermek,onlarin adetlerine deger vermek olsa gerek, yoksa onlarin kendi adetlerini yapmalarina anlayisli olmamiz olmasa gerek... biz almanyada ,kendi adetlerini yapmalarinda saygiliyiz yani onlari kinamayiz, tabi biz onlarin bu adetlerini beraber kutlamayiz...

Bu ehem ve ehem olduğu kadar da nazik mevzuya olan ilginizden dolayı teşekkür ederim sevgili umut ve aladin...

aladin kardeşim, "hocam , burdaki saygi göstermek,onlarin adetlerine deger vermek olsa gerek, yoksa onlarin kendi adetlerini yapmalarina anlayisli olmamiz olmasa gerek... biz almanyada ,kendi adetlerini yapmalarinda saygiliyiz yani onlari kinamayiz, tabi biz onlarin bu adetlerini beraber kutlamayiz..." demiş ve soruyla durum tesbitini birlikte yapmışsın. Kısaca benim cevabım şöyle olacak:

Bizim dinimiz "tesamuh" yani musamaha dinidir. Dolayısiyle onların yaptıkları-işledikleri kötülüklere elimizle-dilimizle engel olamadığımıza-olamayacağımıza göre, kalben buğzederiz. Yani o yapılanları içimizden tasvip etmeyiz; düzelmesi, onların da hidayeti için Rabbimize iltica ederiz.

Hasılı, karşımızdakilere-ötekilere ne derseniz deyin, "saygısızlık" yapmayız. Ama işledikleri kötülüklere karşı da, "saygı göstermeyiz". Sadece tahammül eder, tolerans gösteririz. Belli çevrelerin söylediği üzere bu noktada "hoşgörü" denen şey, bizim ölçülerimize sığmaz. Müslüman, hoş olmayan bir şeyi hoş görme yetkisine sahip değildir. Yalnızca sabreder, tahammül gösterir. Cihadın 1 ve 2. mertebelerini tatbik edemediği durumlarda, 3. mertebesi ile amel eder.

Bilmem anlatabildim mi?

Selamlar...

hocam , kelimelerin derinlemesine analizinden pek anlamam ancak , sanki "saygisizlik yapmayiz" demekle "saygili oluruz " ayni kapiya cikiyor veya "tolerans gösteririz" demekle "hosgörülü oluruz" yada ben yanlis biliyorum...

Söylediklerim sizin anladığınız değil. Öyle olsaydı zaten cevaba gerek kalmazdı. Mesajı tekrar tekrar, nüanslara dikkat ederek okuyunuz, anlarsınız.
Selamlar...

Ali Bulaç beyin bugünkü (Zaman, 31 Aralık 2007) yılbaşı ile ilgili yazısı dikkatimi çekti. Enteresan tahliller var. Diyanet'in geçen sene ile bu seneki "yılbaşı kutlamaları!"na bakışlarındaki farkı ortaya koymuş. Hutbelerdeki değişikliğe işaret etmiş. Yararlı olacağı düşüncesiyle buraya da aktarmayı uygun buldum. Saygılarımla... H. E.
***

Bu gece ne yapmalı?

Yarın miladi takvimin ilk günü, yeni bir yıla giriyoruz. Her sene olduğu gibi bu akşam yeni yılı kutlama bahanesiyle çılgınlıklar yaşanacak, eski pagan (putatapıcı) geleneklerle Hıristiyanlık karışımı âdetler zirve yapacak. Bunlar sahih bir din tarafından düzenlenmemiş pagan geleneklerdir.

Bize İslam öncesi cahiliyenin çılgınlıklarını hatırlatıyor. Batı dünyasının bunları yaşatması ve yaşaması doğal; tuhaf ve gülünç olan, Müslümanların da bunda hiçbir sakınca görmeyip yaşatmaya çalışmaları; Noel baba, hindi yemeği, çam ağacı hurafesi, şampanya patlatma, milli piyango, tam saat 24.00'ün bitimindeki bağrışmaları hayatlarına sokmuş olmaları.

Kimileri, "Miladi takvim bir Roma takvimidir. Roma, Hıristiyan olmadan evvel de bu takvimi kullanmaya başlamıştır (MÖ 46). Esas adı Jülyen takvimidir. Bunun da kaynağı 25 Aralık'a denk gelen Noel'dir. Halbuki bu iki gün (25 ve 31 Aralık) arasında tarihsel bağ yoktur. Onun için yılbaşını rahatlıkla kutlayabilirsiniz" deyip kendilerini rahatlatmak isteyecektir. Roma veya Batı Hıristiyanlığı, her ikisi aynı mecrada akmışlardır, ortak kültürel değerlerdir. Müslümanların bunların geleneklerini veya âdetlerini taklit etmeleri "Kim bir kavme benzerse" hükmüne muhatap olmalarına sebep olur.

Diyanet cephesinde işin içinden çıkılmaz bir karışıklık var. Şöyle ki:

Geçen sene Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, "Yılbaşı kutlamaları evrensel kültürün bir parçasıdır, Hıristiyanlıkla ilgisi yoktur, dolayısıyla caizdir." demişti. Bu sene yılbaşı öncesi, camilerde okunmak üzere bir hutbe yayınlandı. Hutbede, "Yılbaşı kutlaması İslam kültüründe yoktur. Ayrıca yılbaşı münasebetiyle içki, kumar ve benzeri haram fiillerin işlenmesi ise zaten günahtır. Dolayısıyla yılbaşı kutlamalarından uzak durun" biçiminde ifadelere yer verdiler... Doğru olan görüş budur.

"Ne olsa gider" postmodern ilkesinden hareket eden mezhebi geniş "bir kısım beyaz ilahiyatçılar" ise, "Müslüman Türk milletinin benimsediği, kendisinin ortaya koyduğu veya bir başka milletten aldığı her türlü kültür ve örf âdet değerleri, açık ve temel İslami değerlerle çatışmadığı sürece meşrudur, muteberdir. Dolayısıyla yılbaşı kutlamaları da, milli bayramlarımızın kutlamaları da meşrudur, muteberdir ve güzeldir. Halkımızın uyguladığı çeşitli örf ve âdetler, kültür ve yaşantı biçimleri aynı hükme tabidir. Halkın örfü meşrudur, mübarektir..." deyip işin içinden çıkmak istediler, ama caiz dedikleri kutlamaların bizatihi kendisi ve kutlama biçimleri "açık ve temel İslami değerlerle çatışma" içindedirler.

İstanbul Müftülüğü sitesinden 28.12.2007 tarihinde yayınlanan yazıda "Başka milletlerin örf ve âdetlerini benimsemenin milli birlik ve beraberliği bozacağından ve ahlak çöküntüsüne sebep olacağı"ndan bahsediliyor. Müftülük, meseleyi "milli çerçevede almış, sakıncayı milli birlik ve beraberlik temeline oturtmuş"tur. Burada da görmezlikten gelinen büyük paradoks, "milli/ulusal olan"ın bizatihi kendisinin bize Batı'dan gelmiş olmasıdır.

Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı Abdurrahman Akbaş da, her ne kadar "milli ve manevi değerler"e aykırılıktan bahsediyorsa da, hiç değilse, işin "eğlence, israf, akıl ve sağlığı tehdit edici boyutları"na dikkat çekmiştir. Belki de Diyanet canibinden gelen tek olumlu ihtirazi kayıt Akbaş'ın "Yılbaşı kutlamalarını vesile edinerek Allah ve Resulü'nün razı olmayacağı tavırlar yerine, geçmiş senelerde yaptıklarımızı gözden geçirerek ve gelecek yeni yılda hayatımıza daha iyi nasıl yön verebileceğimizi düşünelim" demesidir.

Yılbaşı kutlamaları "görünmez kilise" doktrini çerçevesinde Batılı değerlerin ve yaşama tarzının evrenselleştirilmesidir. Resmi tatiller, medya, tüketim alışkanlıkları, eğlence ve magazin sektörü eşliğinde kitlelere empoze edilen ve insanları bir geceliğine -sanki bu gece her şey mubahmış gibi- günaha çağıran pagan geleneklerdir. Kendini bilen Müslüman aileler bu geceyi her gece gibi geçirmeli, ilave bir tutum alarak televizyonlarını kapalı tutmalıdır.

Teşekkürler yazılar için. Allah razı olsun.


Teşekkürler yazılar için. Allah razı olsun.

Kardeşim ellerinize ve emeğinize sağlık.
"Küçük günah küçük olarak kalmaz ona israr edildikçe

Büyük günah büyük olarak kalmaz ona istiğfar edildikçe"
Bizlerde inş bu hatalara düşmemeye gayret gösterelim..........SELAMLAR

Allah razı olsun.


Teşekkürler yazılar için. Allah razı olsun.

Sevgili farukaktaş, beyaz kelebek, alanyasultanı ve mpower14... İlginiz ve katılımlarınızla yaptığınız güzel dua ve temennileriniz için teşekkür, "amin"ler derim.

Selam ve mukabil dualarımla...

elinize emeğinize sağlık hocam
çok önemli bir konuya deyinmişsiniz..

günümüzde herkez bunu bu şekilde bilmiyor,
sözüm meclisten dışarı.
hatta öylelerini görüyor ve duyuyoruzki
dinimiz hoş görü dini diye nerdeyse onların dinindeki
her adetleri kendi dinizmizde varmış gibi
itibar edilip onlar gibi olmaya çalışıyorlar..

halbuki dediğiniz gibi: "hoşgörü" denen şey, bizim ölçülerimize sığmaz. Müslüman, hoş olmayan bir şeyi hoş görme yetkisine sahip değildir. Yalnızca sabreder,

hatta dinimizce dedikodulu bir mekanda bile olsak, dinimiz bize ya
insanları uyarmamızı, yada tasvip etmediğimizi belli ederek yüzümüzü ekşitmemizi söylüyor ...
kendi dinimizce yasak olan bir şeye bile böyle ince yaklaşırsa ya başkasının dininde olan ,ama bayramdı, ama değişik günler kutlamasını nasıl tasvip edebilir onlara hoşgörülü yaklaşabiliriz..

bu yazdıklarımı aladin kardeşime cevap diye yazmadım
üzerine alınmasın...

Teşekkür ederim hak yolcusu kardeşim... Sizin de elinize sağlık, şuur ve hassasiyetinize bereket...

Çok kapsamlı ve bir o kadar da güzel değerlendirmelerde bulunmuşsunuz. Hatta diyebilirim ki, meseleyi bamtelinden yakalamışsınız. Belli yerlere de mesajınızı postalamışsınız.

Tekrar teşekkür ederim. Selamlarımla...



emeğinize sağlık hocam..


Halis Ece

MollaCami.Com