Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Neden Din, Neden Kuran, Neden Tam İlmihal ?

Muhterem müslüman kardeşlerim, lütfen Allah rızası için aşağıdaki makaleyi her ortamda paylaşalım. Paylaşanlar için, her namazdan sonra dua edilecektir.

I

Aydın TÜRK isimli ateist yazar, ‘Ateizmi Anlamak’ isimli derlemesinde şöyle bir gerçeği vurgulamaktadır (1) :

“Evren şans eseri nasıl çıkmış olabilir’e Evrim tek başına cevap veremez, çünkü evrim, doğa kanunlarının varlığını gerektirir.”

Aynı derlemede şu gerçek de vurgulanıyor : “Doğa kanunları dediğimiz şeyler duyularımız ve cihazlarımızla yaptığımız gözlemleri basit ve ekonomik olarak tasvir etme girişimimizdir.”

Burada ; bilim ve bilimsel yöntem ne derece güvenilirdir?

Petrucci & Harwood & Herring’in aktardığı bilgiler son derece şaşırtıcıdır. Buna göre (2) bilimsel yöntem, bir madde için , bir ‘A’ ve sonra aynı madde için ‘A DEĞİL’ sonucunu verebilmektedir.

Buna göre ; “Evrim, doğa kanunlarının varlığını gerektirir” denilmekte fakat ‘doğa kanunları bilgimiz’in yani bilimin sefaleti ortada görülmektedir. Şu durumda ‘Evren nasıl oluştu’ sorusunda Evrim tek başına kalıyor ve “Evrim tek başına cevap veremez” deniliyor! Öyleyse aklımız neyi işaret ediyor?

Bilim, evrenimizin tarihinden küçük olduğundan, sadece yaşadığımız hayat için geçerli olduğundan, bilimsel yöntem; evrenin ve hayatın ortaya çıkışı tartışma ve çalışmalarında kullanılamaz, geçersizdir.

Evrenin ve hayatın ortaya çıkışı araştırmalarında, bilim değil, ismi Vahiy de olabilecek Kutsal Kitap ta olabilecek dıştan gelen veri ; açıklayıcıdır. Kutsal Kitaplar, hayat için, dünya için bir açıklamadır. Kesin doğruya ulaşana kadar hiçbirini saf dışı bırakamayız, dışlayamayız. Akıl ise objektif doğruyu yakalayabilmek için, kavramları olayları –araştırılan her din için- dinlerin içinden bakarak değerlendirmelidir, gerçeği bulmak için. Çünkü her din, kendi içinden bakıldığında tutarlıdır. Burada ise belirleyici olan; hayatın ve evrenin ortaya çıkışı gibi sorunlarda, aklın ve aklın doğru kullanılması demek olan mantığın değil, Vahyin yani Naklin tek açıklayıcı olduğudur.

“Hareketsiz duran cisimler göz tarafından şekil olarak algılanır. Bu cisim belirli bir frekansla titreştirilirse, kulak ilk olarak bas, daha sonra tiz ses olarak duymaya başlar. Algılama gözden kulağa geçmiştir. Bu cisim, daha doğrusu cismi oluşturan molekül ve atomların belirli parçaları daha hızlı titreştirildiği zaman derimiz bir ısı duygusu algılar. Titreşim tekrar arttığı zaman göz tekrar devreye girerek renkleri görmeye başlar. Maddenin değişik enerji düzeyleri, daha bilimsel bir tanımla değişik frekanslı dalgalar, bizde değişik dalgalar uyandırmaktadır. Ama gerçekte evrende ne gördüğümüz gibi ışık, ne işittiğimiz gibi ses ve ne de algıladığımız gibi bir sıcaklık mevcuttur. Yani duyu organlarımız dış çevre ile beyin arasında bizi yanıltmakta ve beyinde gerçekle ilgisi olmayan yorumlara neden olmaktadır. Bu, çevremizdeki ve evrendeki gerçekleri tam anlamıyla anlamamıza engel olmaktadır.” (3)

Bilimin yanlışlığı ve aklın güçsüzlüğü ortadadır. İşte bu durumda birey, eğer ‘herşeyin varlığını inkar edip’ hatta yürütülmesiyle bu sonuca vardığı aklının dahi varlığını inkar edip nihilist olmayacaksa, aklı ; Nakil’e işaret etmektedir. ‘Dıştan gelen veriler’e yani dinlerin açıklamalarına. Bu aşamada artık inançsızlık bile bir tavırdır, iddiadır, ispat gerektirir. Kesinlikle ‘tarafsızlık, nötr durum yani negatif ateizm’ gibi kavramların içi boştur. İnançsızlıkta bile nakil olmazsa, sırf zihinde yapılan muhakemelerle inancı ya da inançsızlığı bulamayız. Aydın Türk isimli mürted yazar, bu noktada şu itirafı yapmaktadır : “sırf zihinle yapılan muhakemelerle Tanrı’nın varlığını ya da yokluğunu kanıtlamaya çalışmanın, kedinin kendi kuyruğunu kovalamasına benzer bir şekilde, başladığı yere dönen ve başlangıçta içerdiği gizli kabulleri dönüp dolaşıp kanıt diye sunan döngüsel bir düşünce biçimi olacağı-ki Tanrı’dan çıkar, Tanrı’ya varır. Tanrı’nın var olmadığından çıktığında ise, var olmadığına varır- bugün çok daha net bir biçimde anlaşılmaktadır. Bu tür bir Varlık (Tanrı’yı kastediyor-benim notum) ile ilgili yargıya varabilmek için dıştan gelen veri kullanmak gerekmektedir.” (4) .

Bundan dolayı ateizm dahi nakle yani ‘dıştan gelen veri’ye muhtaçtır. Ama ateizm için bu veriyi bulabilmek mümkün değildir. Dolayısıyla ateizm dayanaksızdır, elenir.

Sonuç olarak ‘tam anlamıyla iman etmek’ aklın bilimde bulamadığı ama aynı metodla inançta bulduğu ‘sonsuz doğru olan’dır.

Çünkü, evren ve dünya hakkında ortaya doğru bir kıstas koyabilmek için,tüm evrenin tüm bilgilerine sahip olmak, tüm geçmişi ve geleceği bilmek gerekmektedir. İnsanın böyle bir işin milyarda birini bile başarmaktan çok uzak olduğu ortadadır. Dolayısıyla ateizm dahil, insan aklının ürettiği felsefeler, paradokslar, ideolojiler temelden çürük hatta komik birer sistemdir. Bu nedenle gerçek bir rehber, ancak insan-üstü bir kaynaktan gelebilir. Tüm evreni, geçmişi ve geleceği bilen,hiçbir şey bilgisinin ve gücünün dışında olmayan insan-üstü bir kaynaktan…

Bu da hiç şüphesiz Allah’tır.. Allah, her şeyi yaratan, ilmi her şeyi kuşatan, geçmişi ve geleceği bilendir. İnsanı yaratan ve onu şekillendiren O’dur. İnsana gerekli olan her şeyi bilen ve onun için en doğrunun ne olduğunun bilgisine sahip olan da O’dur. Dolayısıyla güvenilir bir kıstas ve doğruyu yanlıştan ayıran bir rehber ancak O’ndan gelebilir. Gelmiştir de… Kuran, O’nun insanlara rehber olarak gönderdiği kitabıdır.


II

“Muhammed Peygamberin gerçekten yaşadığını nereden biliyorsun?” , “Kuran’ı elime aldığımda Kuran’ın mucize olduğunu anlamalıyım” , “Bizzat şahit olmadığım hiçbir mucizeye inanmam” diyenler için biz Müslüman Kürt Gençliği diyoruz ki :

Değerli arkadaşım, bu yazıyı okurken sizden isteyeceğimiz tek şey düşünmenizdir. Bu yazı, Kuran-ı Kerim’in tek mutlak doğru olduğunu sadece Kuran-ı Kerim’in kendisini göstererek ispatlamıştır. Kuran-ı Kerim’in tek mutlak doğru olduğunun anlaşılmasının bir yolu, yine Kuran-ı Kerim’in kendisidir. Nasıl mı?

Elinize bir Kuran alınız. Okuyunca Yunus Suresi 37 ve 38. Ayetlerinde şunu göreceksiniz: “Bu Kuran, Allah’tan başkası tarafından yalan olarak uydurulmuş değildir. Ancak bu, önündekileri doğrulayan ve kitabı ayrıntılı olarak açıklayandır. Bunda hiç şüphe yoktur, alemlerin Rabbindendir. Yoksa: “Bunu kendisi (Muhammed Peygamber) yalan olarak uydurdu” mu diyorlar? De ki : Bunun benzeri olan bir sure getirin ve eğer gerçekten doğru sözlüyseniz Allah’tan başka çağırabildiklerinizi de çağırın”” Görüldüğü gibi tüm inkarcılara ve bunların önde gidenleri olan Yahudilere ısrarla bir düello gelmiştir. (Yahudileri ilk başta vurguluyoruz. Çünkü İsrailoğulları’nın, diğer bütün İslam düşmanlarından farklı olarak, üstün kavim inancına sahip olduklarından, diğer topluluk ve tapımlardan daha fazla Kuran-ı Kerim’e düşmanlık potansiyelleri vardır.) Bu düelloyu yanıtlamamak, gelecekteki Yahudi nesilleri için bir tehdit oluşturacaktır. Gelecek Yahudi nesillerinin; geçmişteki atalarının bu konudaki acizliğine bakarak Müslümanlığa girme tehlikesi kaçınılmaz vardır. Yahudi dininin son bulması söz konusudur. Bu yüzden, ‘Yahudi olmayanlara düşmanlık’ ; gelecek Yahudi nesillerine ‘Kuran düşmanlığı’ şeklinde aktarılarak, Kuran’ın düellosu karşısında acizliklerini saklamak amacıyla canlı tutulur. Çünkü Yahudiler, bu düellonun başlatıcısı olan Kuran-ı Kerim’i ortadan kaldırmakla ancak rahat nefes alabilirler. Aksi takdirde Kuran-ı Kerim yaşadıkça, ‘Yahudi kavmi dini’nin noktalanması, sona ermesi söz konusudur. Yahudilerin Kuran-ı Kerim düşmanlığı pasif değil aktiftir. Bu yüzden Yahudilerce Kuran-ı Kerim’in tahrif edilmesi hayat memat meselesidir. Hıristiyan İngiltere’nin Müslüman memleketlerde uyguladığı vahşetin de sebebi, aslında budur.

Kuran-ı Kerim’de, kafirlere, haysiyetlerini altüst eder derecede ‘Haydi Kuran’ın benzerini yazın’ denmiştir. Haydi mürtedlerin iddia ettiği gibi , Mekke'nin fethi ile Kuran'ın benzerleri (!) müslümanlarca imha edildi diyelim, şimdi neden yazılamıyor ? Eğer Kuran-ı Kerim’dekine benzer bir ayet yazılabilseydi, bu metin Mekke döneminde ve yedinci yüzyıldan itibaren, İslam aleyhine İsrailoğullarınca muhafaza edilir ve İsrailoğulları & dönmelik kanalıyla günümüze kadar gelir ve şimdi her yere dağıtılırdı. Bu durum halen geçerlidir! Kuran-ı Kerim ayetine benzer cümle yazılabilse, Yahudilerin bunu dünya kamuoyuna bomba gibi düşürmesi gerekmez mi? Kuran-ı Kerim’de insan ürünü cümle olsa idi, bu cümleye bakılarak, Kuran-ı Kerim ayetine benzer cümle yazılmaya teşebbüs edilebilirdi. Demek ki Kuran-ı Kerim, insan kelamı değildir.

Buradan hareketle ; Kuran-ı Kerim - Hicr Suresi 9. Ayet : “Hiç şüphesiz zikri (Kur’an’ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz.” Hükmü ile Kuran , Allah tarafından korunmaktadır.

Zaten Kuran-ı Kerim’de yedinci yüzyıldan itibaren bir değişiklik olsa idi, Yahudiler bunu kullanırlardı, herkesi haberdar edip, Kuran’ın yayılmasını engellemeye çalışırlardı.

Bir itiraz olarak şu düşünce öne sürülebilir : "Sen Feqîyê Teyran gibi şiir yazamazsın; nasıl Feqîyê Teyran’ın şiir üslubu kendine özgüyse, Kuran da kendine özgüdür; benzerinin yazılamaması doğaldır” diyenlere cevap verelim : 21. Yüzyılda “Kuran-ı Kerim’e benzer, Kuran-ı Kerim’e alternatif kitap” (!) olarak tanıtılan True Furqan yazılmıştır; kimsenin üzerinde durmayacağı kadar önemsiz bulunmuştur bu çalışma. Ama bizi ilgilendiren, şu gerçektir : ‘True Furqan’ın varlığı gösterdi ki, Kuran-ı Kerim’e benzer ayet yazmaya teşebbüse ortam müsaittir, Kuran-ı Kerim’e benzer cümle yazmaya teşebbüse özgür ortam mevcuttur.

Buraya kadar anlatmaya çalıştığımız, Kuran-ı Kerim’in insan yazımı olmadığı, insan sözü olmadığı ve insanlar tarafından da değiştirilmediğidir. Satırı satırına her cümlesinin doğru olduğudur. Materyalizm, sadece Kuran-ı Kerim’e bakarak Kuran-ı Kerim’in tek mutlak doğru olduğunu, Allah’ın kelamı olduğunu anlayabilecektir inşaAllah.

Peki Kuran, uzaylıların sözü olabilir mi?

Nisa Suresi 82. Ayet : "Onlar, hâlâ Kur’an’ın Allah kelâmı olduğunu ve mânasını düşünmiyecekler mi? Eğer o, Allah’dan başkası tarafından olsaydı, muhakkak ki içinde birbirini tutmıyan birçok söz ve ifadeler bulurlardı."

Kuran-ı Kerim, yaratılmış bir uzaylının ya da yaratılmış uzaylıların sözü de olamaz. Yaratılmış her şey için, tüm akıl sahipleri için, bizim için, tanımadığımız bir evrende kavramlar da doğrular da bize yabancı olacaktır. “Deneysel olarak evrendeki tüm sistemleri teker teker incelemek, zaman koşulu düşünülürse olanaksızdır. Çünkü bulunduğumuz Samanyolu Galaksisinin her yıldızını bir saniyede incelediğimizi düşünürsek, yine milyarlarca yıla gereksinmemiz olacaktır.…”(Evrimci Prof. Dr. Ali DEMİRSOY). Dolayısıyla yapacağımız her eylemde yazacağımız her sözde tanımadığımız bir evreni muhatap aldığımızdan , içinde yanlışlar çelişkiler elbetteki olacaktır. Oysaki Kuran-ı Kerim’de çelişki bulunmamıştır. Çünkü Kuran-ı Kerim’de çelişki bulunabilseydi, İslam düşmanları –başta- yahudiler , silahla pahalı mücadele etmek yerine müslüman camiayı rezil edecek şekilde bu çelişkileri tüm dünyada şimdi ilan edip Kuran-ı Kerim’i susturabilirlerdi. Kuran, uzaylı ya da uzaylıların sözü de olamaz.

Kuran-ı Kerim düşmanlarınca, Kuran’ı bir daha dirilmemek üzere yok etmek için zorunlu olarak, Kuran’ı bütün yönleriyle çürütmek; vazgeçilmez bir metot olacaktır. Çünkü bir nokta ihmal edilirse, o noktadan ‘tekrar İslam büyüyebilir’dir. Bu yüzden Kuran düşmanlarınca, ‘Kuran’ın bütün yönleriyle çürütülmesi’ metodu zorunlu olacaktır. Kuran düşmanları, gece gündüz çalışır, Kuran ile ilgili tüm bilgi ve belgeleri değerlendirir ve Kuran’ın bir benzerini yazabilirlerdi. Oysaki 1400 senedir dünyanın şahit olduğu ‘Kuranın benzerinin yazılması’ gibi bir meydan okuma gerçekleşmemiştir. Yani Kuran-ı Kerim, bir bütün olarak Allah kelamıdır ayrıca öylece kalacaktır. Çünkü bu gerçek; Kuran-ı Kerim’de rahatça görülebilir : “Hiç şüphesiz zikri (Kur’an’ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz.” (Hicr;9 ). Yani Kuran Allah kelamıdır ve Tek Mutlak Doğrudur. Muhammed Peygamberin sünneti, şüpheciliklerle, kuruntularla, belirsizliklerle ve felsefelerle dolu hayatta, tek yaşam yolumuzdur.

Özet olarak : Kuran-ı Kerim, insan & metafizik varlık müdahalesine kapalı olarak oluşmuş ve yine insan & metafizik varlık müdahalesine kapalı olarak günümüze kadar gelmiştir. Bunu elimize sadece Kuran meali alarak da anlayabiliriz. Dolayısıyla Kuran, ilk günkü Vahy gibi taze ve değiştirilmemiştir, günümüze kadar gelmiştir. Kuran; yaşayan mucizedir, yaşayan Vahydir, baştan sona kadar Allah’ın sözüdür.

III

İlim ehli bir zat, (Şimdiye kadar binden fazla kitap okudum. Keşke bunun yerine Tam İlmihâl’i bin kere okusaydım) demişti. Bu kıymetli kitapta bir Müslüman için lazım olan her bilgi mevcuttur.

Fıkıh ve ilmihâl
Sual: Fıkıh kitabıyla, ilmihâl kitabı aynı şey midir?
CEVAP
İmam-ı a’zam hazretleri, (Fıkıh, lehine ve aleyhine olanı bilmektir)buyuruyor. Fıkıh ilmi, ef’al-i mükellefini yani, bedenle yapılması ve sakınılması gereken emirleri, yasakları ve mubahları öğretir. Fıkıh bilgisi dörde ayrılır: 1- İbadet bilgileri [namaz, oruç, zekât, hac, cihat bilgileri], 2- Münakehat [evlenme, boşanma, nafaka ve dalları], 3-Muamelat [alışveriş, kira, şirketler, faiz, miras bilgileri], 4- Ukubat [hırsızlık, gasp, katillik gibi suçlara verilen cezalar].

İlmihâl bilgileri içinde fıkıh bilgileri olduğu gibi; tefsir, kıraat, hadis, kelam, tasavvuf gibi diğer din ilimleri; mantık, münazara, fizik, kimya, tıp ve astronomi gibi fen ilimleri de bulunur. Fen bilgileri, İslami ilimlerin bir koludur. Bunun için ilmihâli öğrenmek, dinin tamamını öğrenmek olur.

Tam İlmihal Se`âdet-i Ebediyye - Hakikat Kitabevi

DİPNOTLAR :

(1) : Aydın TÜRK ; Ateizmi Anlamak , sayfa 195 .
(2) : Petrucci & Harwood & Herring ; Genel Kimya 1 , sayfa 22-23 .
(3) : Prof. Dr. Ali DEMİRSOY ; Kalıtım ve Evrim , sayfa 4 .
(4) : Aydın TÜRK ; Ateizmi Anlamak , sayfa 212 .


Fıkıh - İlmihal

MollaCami.Com