Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Münecceme’n-Nüzul / Kuran'ın ayet ayet indirilmesi

Münecceme’n-Nüzul

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْآنُ جُمْلَةً وَاحِدَةً كَذَلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ فُؤَادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلًا

“Yine o inkâr edenler dediler ki: «O Kurân ona, hepsi birden indirilseydi ya!» Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle (parça parça indirdik) ve onu tane tane (ayırarak) okuduk.” FURKÂN, 32


Kurân âyetlerinin, sûrelerinin müteferrik bir surette nüzulüne “Münecceme’n-Nüzul” denir. Bu şekilde indirilmesinde bir takım hikmetler vardır.

1. Kurân'ın umûmî heyeti (tümü) birden nazil olsa idi başkaları tarafından evvelce düşünülüp tertip edilmiş olması zihâbı (şüphesi) hâsıl olabilirdi. Müteferrikan (ayrı ayrı) nüzulü ise bu zihâba (şüpheye) imkân bırakmamıştır.

2. Kurân'ın ihtiva ettiği (tüm) hükümler birden nazil olsa idi, yeni Müslüman olacak kimselerin bunlar ile daha İslâm'ın bidayetinde (başlangıcında) birden mükellef olmaları icâb ederdi. Meselâ Müslümanların daha az bir halde bulundukları bir zamanda Cihâd (ayetleri) ile mükellef bulunmaları lâzım gelirdi. Bu ise tedrîc (derece derece) ve teshil (kolaylık) kaidesine münâfî (aykırı); İslâmiyyet'in çabukça yayılmasına engel olabilirdi.

3. Peygamber Efendimiz'in Risâlet (peygamberlik) vazifesini ifâ sıralarında uğradığı güçlükler, gördüğü eziyetler takat getirilemeyecek derecede idi. Mübarek kalbini takviye, tesliye için vakit vakit bir kısım âyetlerin nüzulü iktizâ ediyordu. Nitekim bir âyet-i celîlede şöyle buyurulmuştur:
“Yani münkirler (inkarcılar), (Ona Kurân birden indirilmeli değil miydi? dediler. Evet... biz böyle müteferrik bir tarzda indirdik ki bununla senin kalbini tespit edelim).”
Binâenaleyh Kurân defaten (bir kerede) nazil olsa idi buna imkân bulunamazdı.

4. Bisetten (peygamberliğin verilişinden) itibâren yirmi üç sene içinde dinî, içtimaî, idarî, siyasî birçok vukuat (hadiseler) zuhur etmiştir ki bunlar İslâm târihince pek mühim hâdiselerdir. Bunların hakkında zuhurlarını müteâkib (oluşlarından itibaren) bir kısım ilâhî hükümler, emirler nazil olmuştur. Halbuki Kurân'ın birden indirilmesi takdirinde buna imkân bulunmamış olurdu.

5. Biseti müteâkib (peygamberliğin açıklanmasından sonra) müslimler ve gayr-i müslimler tarafından birçok mevzulara dâir sualler, istizahlar (açıklayıcı bilgi isteme) tevâlî ediyordu. Bunların hakkında âyetlerin nüzulüne ihtiyâç görülüyordu. Halbuki Kurân-ı Azîm'in defaten (bir kerede) nüzulü takdirinde bunlara Kurân lisânıyla cevap vermek kabil olamayacaktı.

6. Kurân-ı Mübîn'in âyetleri vakit vakit nazil oldukça Müslümanlar bunları şevk ile telâkki ederek ezberliyor, kolaylıkla Hâfızü'l-Kurân olmak nimetine erebiliyorlardı. Halbuki birden nüzulü takdirinde bu şevk, bu suhulet (kolaylık) kabil olamazdı.

Bu Nazm-ı Şerif (ayet) bu hikmeti nâtıktir:
“Sana Kurân'ı verdik ve onu insanlara sindire sindire okuyasın diye (kısımlara) ayırdık ve biz onu yavaş yavaş indirdik.” (İSRÂ, 106)
Kısaca; daha böyle bir nice sebeplerden hikmetlerden dolayıdır ki Kurân-ı Kerîm'in âyetleri vahiy yoluyla müteferrik (ayrı ayrı) bir tarzda nazil olarak Dîn-i islâm'ın tekâmül mertebesine mazhariyyetini temin etmiştir.

Hicret-i Nebeviyye'den evvel nazil olan âyetlere, sûrelere “Mekkî”; Hicret sonrası nazil olanlara da “Medenî” (veya Medînî) denilmiştir. (Dönemsel isimlendirme)
Velevki başka başka yerlerde nazil olmuş olsunlar.


Tabakatü’l-Müfessirin


Ehl-i Sünnet Akaidi

MollaCami.Com