Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Sevâdu'l-a'zam: Ehl-i sünnet

SEVÂDU'L-A'ZAM: EHL-İ SÜNNET


Peygamberimiz s.a.v. bir hadis-i şerifinde şöyle buyurur:
"Ümmetim, sapıklık üzerinde bir araya gelmez. İhtilâf gördüğünüz zaman size 'Sevâdu'l-A'zam' (en büyük olan ve hak üzere bulunan topluluğa katılmayı) tavsiye ederim." (İbn Mâce. Fiten. 8)

'Sevâdu'l-A'zam', Sırât-ı Müstakim metodunu benimseme hususunda görüş birliği içinde bulunan topluluk olarak tefsir edilmiştir. (İbnü'l-Esir, en-Nihâye, II, 419)

Peygamberimiz, cemaâte, Sevâdu'l-Azam’a tabi olunmasını emretmiştir.
Cemaât; ilk dönemde, sahabîler; sonraki dönemlerde ise sâlih amel sahibi bilginlerdir.

Abdullah b. Mübarek'e "Cemaat kimlerdir?" denilince "Ebû Bekr, Ömer r.a.'dır" diye cevap vermiş, "Onlar öldü", denilince de yine "Falan ve falandır." demiştir. Onlar da öldü, denilince "İşte şu Ebû Hamza es-Sekkerî cemaâtidir." der. (Tirmizî, Fiten, 7)

İmâm Tirmizî şöyle der:
Âlimler, cemaâtı şöyle tarif etmişlerdir: "Ehl-i fıkıh, ehl-i ilm ve ehl-i hadis cemaâttir." (Tirmizî, Fiten, 7)

Bu anlamıyla, âlimler cemaâtinin sapıtması mümkün değildir. Nitekim Peygamberimiz s.a.v.
"Allah-ü Teâlâ ümmetimi sapıklık üzerine bir araya getirmez. Allah'ın rahmet eli cemaâtledir. Kim cemaâtten ayrılırsa; cehenneme atılacaktır." (Tirmizî, Fiten, 7) diye buyurmuştur.

Şehristânî'nin tarifine göre "Cemaât, bir sünnet ve metod üzerinde ittifak etmiş insanlar topluluğudur." (Şehristânî, el-Milel, 1, 47)

CEMAAT KELİMESİ İLK OLARAK NE ZAMAN KULLANILMAYA BAŞLANDI?

İslâm tarihinde ilk defa cemaât kelimesinin meşhur olması, Hz. Hasan r.a.'ın hilafeti Hz. Muaviye r.a.'a devretmesi yılında olmuştur.
Müslümanların birliğini temin ettiği için bu yıla "Senetü'l-cemâa" (birlik yılı) denilmiştir.

Müslümanlar Peygamberimiz s.a.v. vefat ettiğinde her bakımdan emniyete alınmış, düzenli bir sosyal yapıya sahiptiler.

Ancak Hz. Osman'ın şehid edilmesi (ö.35/656) sonucu ortaya çıkan olaylar Müslümanların zihinlerinde bir takım yeni soruların oluşmasına yol açtı.
Sahabîler öldürülmüş, hilâfet meselesi gündeme gelmişti. Öldürülen Müslümanların durumlarının ne olduğu ve bu olaylarda kaderin tesiri meselesi gibi itikâdı meseleler konuşulur oldu.


Hz. Ali r.a. ile Hz. Muâviye r.a. arasındaki hilâfet meselesi ve bunun sonucu ortaya çıkan savaşlardan sonra, her iki tarafın sempatizanları arasındaki siyâsi sürtüşmeler söz konusu olmaya başladı. Yahudi, Hıristiyan ve Mecusilerin Müslüman olması ve İslâm kültürüyle tanışması sonucu, onların kültürlerindeki meselelere İslâmî nassların mütekabiliyet meselesi tartışmaları başladı. Bütün bu meseleler taraflar arasında ifrat ve tefrit nedeniyle büyük uçurumlar ortaya çıkardı.

Bunlara karşı sahâbîlerin çoğunluğu mutedil bir yol takip ederek cemaâtin birliğini muhafaza etmeye, siyası meselelerde aşırı taraf olmamaya çalıştılar. Bu zümrenin ilk mümessilleri olarak, Abdullah b. Ömer r.a. (74/693); İbrahim en-Nehaî (96/714); Hasanü'l-Basrî (110/728) ve İmam-ı Âzam Ebû Hanife (150/767) sayılabilir.


Ehl-i Sünnet Akaidi

MollaCami.Com