Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Nerede o Eski Günler


NEREDE O ESKİ GÜNLER

Eskiden:
Biz küçükken, Çember çevrilir, Su çeşmelerden içilir, Topaç döndürülür, oyunlar oynanır, Ağaçlara tırmanılırdı
Bebekler bezden, Silahlar tahtadan, Arabalar telden, Resimler kömür karasından yapılırdı.
Kızlara ninelerinin, erkeklere dedelerinin isimleri konulur
Takvimlerden Saatli maarif okunurdu, şimdi ise fazilet.
Komşuda pişen Bize de pişer, Bizde pişen komşuya da düşerdi.
Eve misafir getirmek için akşam namazına camiye gidilir, Namazdan sonra görülen yabancı misafir nezaketle eve buyur edilir, ağırlanırdı.
Geceler ayaz, sokaklar karanlık, Yıldızlar parlak, gökyüzü yıldızlardan çiçeklerle donatılırdı âdeta,
Baharda Çimenlerin üstüne sırtüstü yatıp, masmavi gökyüzüne bakıp dalaar giderdik ufuklara.
El feneriyle aydınlanır yollarımız, gaz lambasıyla ışırdı odalarımız.
Turşu, salça, bulgur, Yufka, mantı evde yapılır, Sular toprak küplerde soğutulurdu.
Erik ağacının çiçeği pencere camımıza yaslanır, kavak ağaçlarına yuva yapardı serçeler, Gazel yaprakları bahçemize düşerdi.
Kardan adam yapılır, Evlerde meşe odunuyla soba yakılır, Kış gecelerinde uzun cenk masalları anlatılırdı heyecanla.
Merdivenler tahtadan, gıcırtıyla çıkılır, Yine tahta balkona asılırdı biber patlıcan kuruları.
Evler badanalı, Sokaklar lambasız, Mahallelerde tiz düdüklü bekçiler dolaşırdı.
Ajans radyodan dinlenir, cenk romanlar okunur, Defterlere kenar süsü yapılırdı rengârenk.
Belki haberimiz yoktu şimdiki gibi küçülen dünyadan, Ama bizim dünyamız çok büyüktü.
İmece usulüyle sürülürdü tarlalar, imece usulüyle biçilirdi ekinler, Sarı öküzün çektiği gemle sürülürdü harmanlar, çocuklar ona binerek sevinirlerdi lunapark olmasa da..
Özenle yazılır mektuplar, içine yürekle beraber, kurutulmuş gül yaprakları konurdu mis gibi koksun diye.
Yemeğe besmeleyle başlanır, soğan ekmek te olsa sonunda Elhamdü lillah denir yaradana şükredilirdi.
Daha temiz ve berrak akardı çeşmeler gürül gürül. Daha güzel öterdi kuşlar cıvıl cıvıl.
Küçükler büyüklerin yanında ayaklarını uzatmaz, edeple oturur, yüksek sesle konuşmazlardı.
Çocuklar dedelerinin önüne diz çöker, besmeleyle okurlardı namaz dualarını
Çayın içine tatlansın diye pekmez ilave edilir, yoğurda şeker katılıp yenirdi.
Ayran, ninemizin yaptığı mis kokan yoğurt yayılarak yapılır, Yağlı dürüm yemek için sırada beklenirdi, elimizde bazlama.
Gecenin karanlığını uzaktan uluyan köpek sesleri bozardı bazen,
Karlı kış aylarında çakallar şehir sokaklarına iner, uluma seslerini duyunca korkudan yorganın altına sokardık başımızı.
Hayat Arkası yarın gibiydi, Kesintisizdi..
Her gün yaşanacak bir şey vardı, Herkes kendi düşünü kurar, Kendi hayatını oynardı.
Bayramlarda bize alınan lastik ayakkabıyı yastığımızın kenarına koyarak sevinçle uyur, çok güzel rüyalar görürdük.
Belki yokluk vardı, kıtlık vardı ama huzur vardı, tevekkül vardı, büyüğe saygı, küçüğe sevgi vardı.
Şimdi öyle mi? :
Hayat tek başına yalnız kendisi için yaşanır oldu.
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyerek fakiri görmezden geldik.
Şimdi Herkes Yoğun, Herkes Yorgun ve tek başına kendi dünyasında.
Olaylar ve yaşanan vahşetler karşısında ilgisiz, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyerek üzülmez olduk mazlumun âhına..
Allah için denince yok, gösteriş riya için çok. Her şey var, hiçbir şey yok, şükür yok, tevekkül yok, kanaat yok, saygı yok, sevgi yok, fedâkarlık yok.
Şimdi siz söyleyin geçmiş geri mi gelse acaba? ..
Bu kadar kirlenen dünyada ben geçmişte yaşamak istiyorum Arkadaş.

07.01.2008
A.KADİR ÖKSÜZ

Tebrikler suanki yasantimizin aynisi


Edebiyat

MollaCami.Com