Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Kabirler Üzerine Türbe Yapmak2

Okuyucu, sorusuna İbn Âbidîn'den nakille başladığı için önce oradaki durumu görelim:

ed-Dürrü'l-Muhtâr'da şöyle denir: "... Nehyedildiği için kabrin üzeri dört köşe yapılmaz. Kabrin üzerini deve hörgücü gibi bir karış miktarı yükseltmek menduptur. ez-Zahîriyye'de bunun vacip olduğu söylenmiştir. Kabir kireçlenmez. Çünkü bu nehyedilmiştir. Kabrin üzeri çamurla sıvanmaz. Kabir üzerine bina da yapılmaz. Bunda bir beis olmadığı söylenmiştir. es-Sirâciyye'nin "Kerahet" bahsinde de yer aldığı gibi, muhtar olan da budur. Mezkûr eserin "Cenâiz" bahsinde şöyle denir: "Eğer ihtiyaç varsa, kabrin üzerine (meyyitin adını vb.) yazmakta bir beis yoktur. Ta ki kabrin izi kaybolmasın ve kabir tahkir edilmesin..."

İbn Âbidîn bu satırların altında şunları söyler:

"Buradaki "nehyedildiği için" ibaresinden kasıt, İmam Muhammed b. el-Hasen'in Kitâbu'l-Âsâr'da naklettiği şu rivayettir: "Bize Ebû Hanîfe şöyle haber verdi: "Bize bir hocamız, Hz. Peygamber (s.a.v)'in, kabirleri dört köşe yapmaktan ve üzerini kireçlemekten nehyettiğini rivayet etti." İmdâd. (...)

"Yani kabrin üzerine bina yapmak süsleme maksadıyla olursa haramdır. Definden sonra kabri sağlamlaştırmak için yapılırsa mekruhtur. Definden önce ise orası zaten kabir değildir. İmdâd. el-İhkâm'da Câmi'u'l-Fetâvâ'dan şöyle nakledilir: "Denildi ki, meyyit, meşayıhtan, ulemadan ve sadattan olursa mekruh değildir." Ancak bu hüküm, meyyitin vakıf kabristandan başka bir yere gömülmesi durumu için geçerlidir. Nitekim bu husus açıktır."

Bundan sonra İbn Âbidîn sözlerini şöyle sürdürüyor: "(...) Kabirler üzerine bina yapılmasına gelince, bunun caiz olduğu görüşünü tercih eden kimseyi görmedim. el-Münye şerhinde Münyetu'l-Müftî'den naklen şöyle denir: "Muhtar olan, kabrin üzerinin çamurla sıvanmasının mekruh olmadığıdır. Ebû Hanîfe'den, kabrin üzerine bina, ev, kubbe ve benzeri birşeyin yapılmasının mekruh olduğunu söylediği nakledilmiştir. Çünkü Hz. Câbir (r.a), "Resulullah (s.a.v), kabirlerin kireçlenmesini, üzerine yazı yazılmasını ve bina yapılmasını yasakladı" diye rivayet etmiştir. Bunu Müslim ve daha başkaları nakletmiştir. Evet, el-İmdâd'da el-Kübrâ'dan naklen şöyle denir: "Günümüzde halk, kefen hırsızlığına karşı korumak için kabrin üzerindeki hörgüçvari yükseltiyi kerpiçten yapmayı adet edinmiş ve bunu güzel görmüştür. Hz. Peygamber (s.a.v), "Müslümanların güzel gördüğü şey Allah indinde de güzeldir" buyurmuştur.

"Yazmakta bir beis yoktur" ifadesine gelince, yazı yazmanın yasaklandığı sahih ise de, yazı yazılabileceği konusunda amelî icma vardır. el-Hâkim, kabirler üzerine yazı yazmayı yasaklayan rivayetleri birkaç tarikten rivayet ettikten sonra şöyle der: "Bunlar sahih senedlerdir; ancak uygulama, bu rivayetlerde ifade edildiği şekilde değildir. Zira doğudan batıya Müslümanların imamlarının kabirlerinin üzeri yazılıdır. Bu, sonra gelenlerin Selef'ten aldığı bir uygulamadır. Ebû Dâvud'un ceyyid bir isnadla naklettiği şu rivayet de bu konudaki uygulamayı takviye etmektedir: "Resulullah (s.a.v) bir taş alıp Osman b. Maz'ûn'un kabrinin başına koydu ve "Bununla kardeşimin kabrini tanıyacağım ve ailemden vefat edenleri onun yanına defnedeceğim" buyurdu." Zira yazı, kabri tanımanın yoludur. Evet, anlaşılmaktadır ki, kabre yazı yazma konusunda ruhsat bulunduğuna dair amelî icma, genel olarak yazıya ihtiyaç bulunması durumuyla sınırlıdır..."

İbn Âbidîn'in bu ifadelerinden anlaşılan odur ki, vakıf olmayan kabristana defnedilmesi halinde ulemanın, meşayıhın, sadatın kabirleri üzerine bina (türbe) yapmanın mekruh olmadığı hükmünü, "denildi ki" kaydıyla veren Câmi'u'l-Fetâvâ'nın bu ifadesinde itiraz edilecek bir yön yoktur. Aksi halde İbn Âbidîn, söz konusu hükmün vakıf olmayan kabristan hakkında geçerli olacağını söylemek yerine, hükme tümüyle itiraz ederdi.

İkinci olarak bu ifadelerden, kabirler üzerine yazı yazmanın ve kabrin üzerindeki tümsek kısmı toprak dışında bir şeyle oluşturmanın ihtiyaç halinde caiz olduğunu anlıyoruz.

Ve üçüncü olarak, herhangi bir hadisin hüccet olması için senedinin sahih olması yetmez; aynı zamanda "ma'mulun bih" olması da gerekir. el-Hâkimu'n-Nîsâbûrî'nin İbn Âbidîn tarafından nakledilen sözü bu durumu açık bir şekilde göstermektedir.

ez-Zehebî, el-Hâkim'in bu ta'liline itiraz etmiştir. Onun itirazını ve meselenin diğer boyutlarını bir sonraki yazıda görelim.

1 İlk yazıda bu ifadeyi "umuma açık" şeklinde tercüme etmiştim. Dakik çeviri bu şekilde olmalı..

2 Kaynaklarda bu sözün Abdullah b.Mes'ûd (r.a)'a ait olduğu (mevkuf hadis), Efendimiz (s.a.v)'den merfu olarak nakledilmediği belirtilmektedir. İnşaallah bu rivayet hakkında müstakil bir yazı kaleme almak müyesser olur.

3 İbn Âbidîn, Reddu'l-Muhtâr, III, 143-4.

4 el-Hâkim'in bu ifadeleri için bkz. el-Müstedrek, I, 370.


Dr. Ebubekir Sifil
araştırmacı yazar


Ebubekir Sifil

MollaCami.Com