Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


TARİKATA GİRMEK ZORUNLU MU?

Dinimi daha iyi yaşamak istiyorum.Bunun için tarikata veya cemaate girmek zorunda mıyım?


Dinimi daha iyi yaşamak istiyorum.Bunun için tarikata veya cemaate girmek zorunda mıyım?


islam üc cüzden ibaret olup ilim amel ve ihlas.ilim kisinin zeruri diniyyesi olan olan ilmühal bilgilerini ögrenmesi itikadi ve ameli mes´eleleri örenmesi demektir.iyi bir müslüman olabilmek icin bunlari bilmek sarttir.sonra bu bildikleri ile amel etmesi farzlari vaiblri sünnetleri yerine getirip haramlardan kacmasi hatta süpheliseylerden kacmasi iyi bir müslüman olabilmesi icin sarttir. tabiiki amel ederken ihlasin yani kalbi samimiyyetin bulunmasi icap etmektedir.bu kadar hayati önemi olan seyleri yapmak hatta kolay yapmak icin terikat diger bir ifade ile bir mürsidi kamile varmak allahi iyi bilen birisinin kapisina varmak isimizi kolaylastirir.
tarikat zaten seriatin hizmetcisidir buyurur imami rabbani hazretleri.onunicin su asagidaki makalemi iyi okuyunuz.

TASAAVVUFUN HEDEFİ
Tasavvuf hedefi insanın manevi vücudunu manevi ölüm ve hastalıklardan korumak dünya ve ahirette insanı manen huzurlu ve sıhhatli yaşatmaktır. Tasavvuf ilmine göre insanın vücudunda iki zıt varlık vardır. Bunlardan birisi ruh diğeri ise nefistir. (Cenab-ı Hakk, Kur'an-Kerim'inde her ikisinden de bahsetmektedir.) Bu iki zıt varlık insanın vücuduna sahip olmak için sürekli savaş halindedirler. Her ikisi de vücut ülkesinde padişah olmak isterler. İnsanın bütün ömrü bu mücadele ile geçer. Nefsin en büyük gıdası günahlar, en yakın yardımcısı ise şeytandır. İnsanın içinden gelen her türlü kötü düşünce fiil ve davranış nefsin bir eseridir.

"Nefs (insana) mübalağa ile kötülüğü emreder." (Yusuf süresi. A 52)
"İnsanın en büyük düşmanı iki kaşının arasındaki nefsidir.(Hadis-i Şerif)
"Nefs kötülüklerin deposudur."(Mektubat-ı İmam-ı Rabbanî)
İşte din ve tasavvuf; insanın içindeki bu habis ve kötü varlığın terbiyesi ve temizlenmesi ile alakalanır. Başta peygamber sonra da peygamberlerin hakiki varisi olan alimler ve evliyaullah = Mürşid-i Kamiller (K.S) insandaki bu kötü varlığın temizlenmesi, nefsin mağlup ruhun galip gelmesi için uğraşırlar.

Nefsin temizlenmesi ve kalbin nur-u ilahi ile dolmasının yolu,Şah-ı Nakşibend Hazretlerinin tarif ettiği yoldur. Nakşibend Haretleri buyurdular ki;
"Yolumuz ender bulunan bir yoldur. Sağlam halkadır. Rasülüllah (S.A.V) Efendimiz Hz Muhammet Mustafa'nın sünnetlerine tutunmaktan başka bir şey değildir. Ashab-ı Kiram'ın takip ettiği yolu izlemekten başka bir gaye yoktur."

İLK ADIM
Hakiki bir Mürşid-i Kamile gelip bu ilmi öğrenmek isteyen bir mü'min nefsinin terbiyesi için ilk adımı atmış olur. Artık o mürşide kendisini teslim etmiş ve biat etmiş demektir.
Bu maksatla gelip Mürşid-i Kamil'e bağlanan kişiye mürid ('a ulaşmayı arzu eden kimse) denir.
Mürid, geçmiş günahlarına tevbe etmiş, farzları yapmaya ve haramlardan kaçınmaya kat'i olarak söz vermiştir. Artık bu kişinin nefsi sıkı bir takip ve kontrol altındadır. Sonra Mürid kalbine ve ruhuna 'ü Teala'dan gelen nuru almayı öğrenir. 'tan gelen bu nuru almakta vasıta; Peygamberler ve peygamberlerin varisleri olan Mürşid-i Kamil'lerdir. Mürşid-i Kamiller 'ın nurunun alınmasında bir çeşme vazifesi görürler.

Tasavvuf

Tasavvuf bir ilimdir. Hem de başlıbaşına bir ilim...


Tasavvuf, kalbin ve nefsin iyi ve kötü hallerini bilip, kötü hallerden temizlenmeyi ve iyi hallere bezenip allahü Telâyı yakın olmayı öğretir.

Tasavvufun hedefi insandır ve insanı islahtır. Bu sebeple, tasavvufun insana nasıl baktığını bilmek lazımdır:
İnsanın iki cephesi vardır.
1- Maddi vücut
2- Manevi vücut.
Maddi vücut herkes tarafından bilinen ve görülen vücuttrur. Manevi vücut ise gözle görülmez. Kur'an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde isimleri geçen, Kalb, ruh, Akıl, Nefs gibi unsurlar hep manevi vücudun azalarıdır.

İnsanın maddi vücudunun yaşaması için yemeye, içmeye, teneffüs etmeye ihtiyacı olduğu gibi, manevi vücudun da gıdaya ihtiyacı vardır. Manevi vücudun gıdası ise nurdur. Nur, allahü Teâla Hazretlerinden gelir. Peygamber ve onun varisi Mürşid-i kamil denilen büyük velilerin manevi kalblerinden dağıtılır. Manevi vücut ancak, bu nuru aldığı takdirde sıhhatli yaşayabilir. Nur alamayan manevi vücut önce hastalanır, sonra da ölür. Bu manevi ölümdür. Bu duurmdaki insan, yaşayan ölü gibidir.



"Celalim hakkı için cin ve insandan bir çoğunu Cehennem için yarattık. Onların öyle Kalbleri vardır: anlamaz, öyle gözleri vardır ki, görmez, öyle kulakları vardır ki, işitmez. Dikkat edin onlar, hayvanlar gibidir. hatta ondan daha şaşkındırlar. İşte bunlar hep o gafiller..." (Araf -7/179) ayeti kerimesi gibi bu gibi manen ölü kimseleri tarif eder.

Cenâbı Hak, Kur'an-ı Kerimin; 191 yerinde "manevi kalb"den, 49 yerinde "nur"dan, 59 yerinde "akıl"dan, 9 yerinde de "ruh"tan ve pek çok yerinde de "nefs"ten bahseder. Tasavvuf, işte bu: kalb, ruh, akıl ve nefs gibi manevi unsurlarla alakalıdır.

Tasavvufun hedefi, insanın manevi vücudunu, manevi ölüm ve manevi hastalıklardan korumak, dünya ve ahirette insanı manen, huzurlu ve sihhatli yaşatmaktır.

Tasavvuf ilmine göre insnın manevi vücudunda iki zıt varlık vardır. Bunlardan biri Ruh, diğeri de Nefstir. Bu iki zıt varlık insanın vücuduna hakim olmak için mücadele eder. Nefsin gıdası günahlar, yardıcısı da Şeytan'dır. İnsanın içinden gelen her türlü kötü düşünce, fiil ve ahlaksızlığın sebei nefstir.
Nitekim Yusüf aleyhisselam:



"Ben nefsimi temize çıkarmam Muhakkak nefs, mübalağa ile kötülüğü emredicidir. ancak rabbimin rahmet ettikleri müstesna. sureti katiyyede benim rabbim gafurdur, rahimdir. (Yusuf - 12/53)

"İnsanın en büyük düşmanı iki kaşının arasındaki nefsidir" Hadis-i Şerif
"Nefs kötülüklerin deposodur" (Mektubat-ı Rabbani)

İşte din ve tasavvuf, insanın içindeki bu habis ve kötü varlığın terbiyesi ve temizlenmesi ile alakalıdır. Başta peygamberler, sonra da peygamberlerin varisi olan alimler ve evliyâullah = Mürrşid-i Kâmiller hep insandaki bu kötü varlığın temizlenmesi, nefsin mağlup olup ruhun galip gelmesi için çalışırlar.

En Kestirme Yol

Nefsin temizlenmesi ve kalbin nur ile dolmasının en kestirme yolu,Muhammed Bahâüddin Şah Nakşıbend (k.s.) şöyle buyuruyorlar:
Yolumuz ender bulunan yollardandır. Sağlam halkadır. Resulullah (s.a.v) Efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafa'nın sünnetlerine tutunmaktan başka bir şey değildir. ashab-ı Kiramın takib ettiği yolu izlemekten başka bir gaye yoktur."

İlk Adım

Hakiki bir mürşid-i kâmile gelip bu ilmi öğrenmek isteyen bir mümin, nefsinin terbiyesi için ilk adını atmış olur. artık o mürşide kendini teslim etmiş ve manen biat etmiş olur. Bu maksatla bir mürşide gelip bağlanan kişiye mürid ( isteyen kişi) denir.

Mürid, geçmiş günahlarına tövbe etmiş, farzlarını yapmaya ve haramlardan sakınmaya kesin olarak söz vermiştir. Artık bu kişinin nefsi sıkı bir takip ve kontrol altına girmiş demektir. Sonra mürid kalbine ve ruhuna allhü Teâla Hazretlerinden gelen nuru almayı öğrenir.allah dan gelen bu nuru almakta vasıta, başta peygamberler sonra da onun varis ve vekili olan mürşid-i kâmillerdir.

Nurun Alınışı

Mürid tenha ve temiz bir yerde kıbleye dönerek oturur. Gözlerini yumar. Mürşidinin tarif ettiği sûre ve duaları okuduktan sonra dilini damağına yapıştırır. sonra aklından ve kalbinden (masivayı) mahlukatı düşünmeyi çıkarır. Bütün dikkatini nurun çıkış ve dağıtım merkezine toplar. Ve oradan manevi kalbine 'dan gelen nurun geldiğini düşünür. bir müddet sonra da dilini hiç oynatmadan sırf kalbinden allah ismi şerifini zikreder. Bu, allaha yakın olmanın ilk adımıdır. Artık insana nur geldikçe ruh kuvvetlenir. Nefs de böyle bir ruha galip gelemez ve vücut idaresini eline geçirmez.

Kutub ve Kutublar

Veliliin en üst derecesindeki zatlara"kutub" denir. Kutublar, her devirde bir veye iki, en fazla üç kişi olur. Bunlara; üçler denir; Kutbü'l aktab, Gavsü'l âzam, Kutbü'l ûlâ diye isimlendirilirler. Üçlerin en yüksek decede olanı Kutbü'l-aktab'tır.Kutbü'l-aktab, kutubların kutbu demektir. Bu zât, Peygamber Efendimizin tam varisidir.
Velayet derecelerinin en yüksek makamına çıkmış bu zatlara, Mürşid-i kamil, insan-ı kâmil, Şeyh veya vâris-i Resül ismi verilir. Bu zatlar, Resülüllahın manevi vücudundan aldıkları 'ın nurlarını kendi mânevi vücutları vasıtasıyla, isteyen insanların mânevi vücutlarına dağıtırlar. Yaşadıkları devrin insanlarını irşad ederler.

Silsile-i Sâdât

Bu büyük veliler, Kur'ân-ı Kerimde Neml sûresinde anlatılan, Yemen'den Kudüs'e, göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir zamanda Belkıs'ın sarayını getiren Süleyman aleyhisselamın veziri (Asaf bin Berhaya) gibi büyük salâhiyet ve tasarruflara sahiptirler.

Sahabe-i Kiram bu hususta en öndedir. Bu yüksek hallerin sahibi allahin dostları Sahâbe-i Kiram'dan sonra da devam etmiştir. Hatta, birbirlerine bağlı zincir halkaları gibi bir silsile halinde, biri diğerine vazifesini devrederek günümüze kadar gelmişlerdir.

Tasavvufta iki silsile mevcuttur. Biri, Zikr-i Hafi = Gizli Zikir Silsilesi, diğeri Zikr-i Cehri = Açık Zikir Silsilesi.
Gizli zikir silsilesi Hazreti Ebubekir Efendimize dayanır. Açık zikir silsilesi de Hazreti Ali Efendimize dayanır. Tasavvuf erbabı her fert, mutlaka bu iki silsileden birine bağlanır.Bütün tarikatlar=yollar, bu iki ana koldan gelmişlerdir. Daha sonraları bu iki kol,

1. Nakşi Silsilesi
2.Kaadiri Silsilesi diye anılmıştır.

Bu silsilere Silsil-i Zeheb (Altun Silsile), Silsile-i Kibrîti Ahmer isimleride verilmiştir.

Altun Silsil'yi teşkil eden zevat-ı kiram'ın adedi 33'dür. bu sırlardan bir sırdır.

Mürşid-i Kâmilin Vasıfları

Her şeyin hakikisi ve sahtesi bulunduğu gibi mürşidi kamilinde hakikisi ve sahtesi mevcuttur.

Sahtesinin şerrinden kotrunmak ve hakikisine kavuşmak için Cenâb-ı Hakka çok iltica etmek lazımdır. Çünkü her devirde sahteleri, hakikilerinden çok fazla olmuştur.

Sahtesinde bulunan en açık vasıflar şunlardır:

1- Sahte mürşid, en başta dinin emirlerine ve Resülüllah Efendimizin sünnetine uymaz.
2- Her devirde görülen en açık misali kadın erkek münasebetlerindedir.Kadın cemaatle bir arada bulunur. Kadınlara elini öptürür.
3- Sahte mürşidin, sohbetlerinde ve toplantılarında rüyaya çok geniş yer verilir.
4- Hadis-i şeriflere ve ayeti kerimelere ulemanın verdiği manaların dışında manalar verilir. Sünnetler yanlış yorumlanır.
5- Dinin yayılması için değil, kendi tarikatının yayılması için çalışılır.
6- İnsanların hidayete ermeleri için çalışmaktan ziyade istikameti düzgün insanlarla uğraşır ve onlarla meşgul olur.
7- Mekruhlara ehemmiyet vermez.
8- Nafile ibadetleri insanların gözü önünde yapar.
9- Zamanlı zamansız, yerli yersiz insanların gözü önünde ağlar.
10- Çoğu Vahdet-i vücud'a inanır.
11- Namazını hep Mekkede kılıyor diye ve buna benzer nice şeyleri şakşakçılarına yaydırır.İlk zamanlar buna tabi olanlar büyük bir zevk duyar, huzur alır, ibadete bağlılığı artar. Şeytan o kimseyi sahte mürşide bağlamak için ondan vesveseyi kaldırır, o kimsenin kolayca ve zevkle ibadet etmesini sağlar. Fakat daha sonra onu daha büyük ve delalete sokar.
13- Erkek ve kadın mürüdlerine bol keseden halifelikler vererek onları dünya menfaatiyle kendilerine bağlar.


Gerçek Mürşid


"Ağaç nasıl ki, gövdesinden değil de, meyvesinden iyi anlaşılırsa, mürşid-i kâmil olan kişilerde, gösterişli zahir hallerinden değil, meyve ve mensuplarından yani yetiştirdikleri kimselerin güzel hallerinden anlaşılır. Ve bu süretle kendilerine tabi olmak, manevi feyzinden her hususuta istifade etmek caiz ve sahih olur. şöhreti arşa çıksa, hakiki mürşidin misali, meyvesidir." (2)

Üveysi İrşad

Bir mürşid-i kamil vefat ettikten sonra da istediği bir kimseyi irşad edebilir. Kendi ruhaniyetinden yardım isteyen birine yardımlarda bulunur ve onu manene terbiye eder. İşte bu şekilde cismen değil de manen terbiye olma haline tasavvufta "Üveysi" olarak irşed olma ha denir. bu hal ilk defa Veysel Karani Hazretlerine vaki olmuştur. Resülüllah Efendimizi bizzat görmemiş ancak, ruhaniyetinden istifade ederek irşad olmuştur.

Nefsinizi Tanıyormusunuz ?



--------------------------------------------------------------------------------
Kaynaklar:
1) Altun Silsile, Abdülkadir Dedeoğlu, Osmanlı Yayınevi,
2) Süleyman Hilmi Tunahan
3) Mektubat-ı Rabbani
4) Yusuf, 53
5) Araf, 179


Dinimi daha iyi yaşamak istiyorum.Bunun için tarikata veya cemaate girmek zorunda mıyım?
BENDE SENIN GIBI DUSUNUYORUM NASIL GIREBILRIZ BU TARIKATLARA YONLENDIRCEK KIMSELER YOKMU CEMIYETLERE FILAN BILGIN VARSA BILGILENDIR AEO


BENDE SENIN GIBI DUSUNUYORUM NASIL GIREBILRIZ BU TARIKATLARA YONLENDIRCEK KIMSELER YOKMU CEMIYETLERE FILAN BILGIN VARSA BILGILENDIR AEO
.müteallim hocamı birazdaha oku az okumusun.yada es geçmişsin

hocam vesilenizle bilgilendik...
Rabbim istifademizi nasip buyursun...

Allah razı olsun hocam. İnşallah sayenizde bu manevi meyveden tad almayan insanlarda tad almaya başlarlar.


Allah razı olsun hocam. İnşallah sayenizde bu manevi meyveden tad almayan insanlarda tad almaya başlarlar.

Teşekkürler.


Şah Nakşıbend Hazretleri

Buyurdu'ki:

-"Bizim yolumuz,Allahü Tealanın gösterdiği kurtuluş yoludur.Çünkü bu yol, sünnete uymak ve Eshab-ı Kirama tabi olmaktır.İşte bu sebeble bizim yolumuz da az zaman da çok kazanç elde edilir.Fakat sünnete uymak ve riayet etmek,sabır ve tahammül ister.Biz,bizim yolumuza girenler,istersek cezbe ile,dilersek bir başka usülle terbiye ederiz.Çünkü rehber olan alim bir tabibe benzer.Hastanın hastalığını, derdini tesbit eder ve ona göre ilaç verir.

Altın Sözler

tek basina illerliyemiyosun pek fazla tarikatla daha fazla illerliyosun orasi var....mesalla onceden gunah lar kucululurken gozunde bu sefer buyuyor tarikatta olunca... ben tavsiye ederim


Dini Sorular ve Cevaplar

MollaCami.Com