Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


İLİM ve KİBİR

Sizce ilmiyle kibirlenen kişi bu hastalığını nasıl tedavi eder?Bu konu hakkında aydınlatıcı bilgilerinizi bekliyoruz.

Kibir iki kısımdır.

Birincisi; Allah'a ve peygambere karşı olan kibirdir ki bu küfürdür.

İkincisi; İnsanlar arasındaki kibidir ki buda kötü ahlaktır..

Hadisteki ifade kibirli insanın cennete giremeyeceğini anlatmaktadır. Ancak buradaki kibir, Allah'a ve Peygamber (s.a.s)'e karşı olan kibirdir. Böyle bir kibir (büyüklenme) haliyle küfür olacağından dolayı böyle küfür manasındaki bir kibri taşıyan insanın cennete giremeyeceği muhakkatır.

Ahlâkî bir özellik olarak kibir, başkalarını küçük görmek ve onlarla alay etmek anlamıyla düşünülürse bu özellik insanı dinden çıkaran bir özellik değildir. Ancak haramdır, insanı dinden çıkarabilecek fiiller işlenmesine sebep olabilir. Böyle bir özellik sahibi de cehennemde kibrinin cezasını çektikten sonra Allah'ın afv ve mağfiretiyle cennete girecektir, Nitekim bir âyet-i kerime'de Allah Teâlâ: "Biz onların kalblerindeki kin ve hasedi çıkaracağız" (el-Hicr, 15/47) buyurarak, cennete giren insanların kalbinden dünyadaki ahlâkî kusurlarının temizleneceğini anlatmaktadır.

İnsanın kendisinde bulunan her şeyin Allaha ait olduğu bilincine vardığı an kibir hastalığından kurtulur. Mesela Allah bize göz vermiş. Onun verdiği göz sayesinde görebiliyoruz. Gördüğümüz için de kibirlenmeye haddimiz yoktur. Bunun gibi Allah bazı kullarına "kulunda istemesi doğrultusunda" ilim vermektedir. İstediği takdirde ona verdiği ilmi alabilir. Demek ki bizdeki ilim de Allahındır. Kibirlenmeye hakkımız yoktur. Bu şuurla hareket etmek gerekir.(alıntı: sorularlaislamiyet.com/subpage.php?s=show_qna&id=21098) hayırlı günler..

kaynaiginiz bir baskasi web sitesi degil, islami eserler olsun.. imami gazalinin ihyasi kadar basarili bu mevzularda eser varken siteleere kaynak göstermek ne kadar tembel ve googleci oldugumuzu da gösteriyor;))

piri reis kardeş;

'kendi kusurunu görmekten, insanların kusuruna elin değmesin' (hadis-i şerif)..

bu toplum hep bu hadisi arka plana atmaktan dolayı bu hale geldi.

tanımadığınız kişileri sadece bir kere gorduğunuz duyduğunuz bi davranısından dolayı elestirmek ne kadar doğrudur..
bazi forum konularında; arkadaşlarımız soru soruyorlar ona cevap vereyim derken cevaplar kısmında diğer arkadaşlar konuyu farklı yere getirip tartişmaya başliyor... bu forum da ona dönüşmesin o yuzden arkadaşımızın sorusuna cevabı bir de sizden alalım.. hayırlı günler..

:D Cenab-ı Hakk tembellikten muhafaza etsin...

KİBİRİ TEDAVİ ETMENİN YOLU

İnsan, kendisinde bulunan kibri, ancak onu yok edecek ilaçları kullanıp tedavi olmak suretiyle yok edebilir. Bunun yolu da, kibri kalpten kökünden söküp atmaktır. Bunun ilacı da ilim ve ameldir. İnsan, ancak bu ilaçları kullanarak tedavi olabilir.

İlim, insanın kendisini ve Rabbini tanımasına vesile olur. İnsan kendisini bildiği zaman, her şeyden daha aşağı ve herşeyden mahrum olduğunu anlar.

Bunu anlayan kimse de tevazu ehli olur. Rabbini bildiği zaman da kibir ve azametin, yalnız O'nun şanı olduğunu idrak eder. Nitekim Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede;

“İnsan, kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmez mi ki, hemen apaçık bir hasım kesilir.” (Yasin; 77) buyurmuştur. Bunu bilen bir kimse, daha nasıl kibirlenebilir ki?

Kibrin tedavi edilmesinin bir yolu da ameldir. Bu da Allah için bütün insanlara tevazu göstermektir. Bunun yolu da, ancak Peygamber Efendimiz (sav)'e, ashab-ı kiram ve saadatın ahlakına, denizden bir damla da olsa ittiba ve taklit etmekle mümkündür.

Kibiri tedavi etmenin diğer bir yolu da yukarıda kibire sebep olan şeyler diye saydığımız sebepleri terketmektir.

Bunlardan birincisi; asaletle övünmektir. Asâleti ile kibirlenen kimse iki şeyi bilmekle kendisini tedavi edebilir:

1. Başkasının kemali ile öğünmek, büyük bir cehalettir.

2. Hakiki asaleti bilmektir. Bunun ise başı meni, sonu topraktır.

İkincisi; güzellikle övünmektir. Bunun çaresi de, hayvan gibi dış görünüşe değil, aklı başında olan bir insan gibi kalbine, ruhuna, sırrına bakmaktır. İnsan maneviyatına yöneldiği zaman, güzelliği ile övünmesini engelleyecek birçok çirkin sıfatları görür ve kendisinde bulunan kibrin yanlış olduğunu anlar. Bunları düşünüp muhasebe eden kimse, güzelliği ile nasıl övünebilir ki?

Üçüncüsü; kuvvet ve kudretine güvenerek kibirlenmektir. Halbuki insan hastalıklara dayanamadığını, bir sinekle başa çıkamayacağını, bir dikenin vücuduna batmasıyla nasıl aciz kaldığını düşünse, kuvvet ve kudreti ile kibirlenmenin ne kadar da boş olduğunu anlar ve bu kibrinden vazgeçer.

Dördüncüsü; servet, aile efradı ve etrafında bulunan adamların çokluğu ile kibirlenmektir. Bu, kibrin en çirkin olanıdır. Çünkü, bu mal ve servet kendisinin değildir. Kendisi bunların sadece çobanıdır. Allah-u Zülcelal tüm bunları nasıl vermişse, öyle de geri alabilir. İnsanın yanında emanet bulunan bir şeyle kibirlenmesi de ahmaklıktır.

Beşincisi; ilim ile kibirlenmektir. İlim ile kibirlenmek, afetlerin en büyüğüdür. Hastalıkların en ağırı ve tedaviyi en zor kabul edenidir. Bunu tedavi edebilmek için çok büyük gayret göstermek lazımdır.

Alim bir kimse, cahillere baktığı zaman, kendisini onlardan üstün görmekten alıkoyamaz. Alim ancak şu iki şeyi bilmekle kendisini kibre düşmekten koruyabilir.

1-Allah-u Zülcelal'in katında âlimin sorumluluğu daha fazladır. Çünkü, bir günahı bilerek işleyen bir kimse ile onun günah olduğunu bilmeden yapan kimse elbette bir değildir. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) bir hadis-i şeriflerinde;

“Kıyamet gününde bir âlim getirilir ve cehenneme atılır. (Onun) bağırsakları dökülür. Su çeken merkep gibi onların etrafında döner durur. Cehennem halkı onun başına toplanır ve:

‘Bu halin nedir?’ diye sorarlar. O da şöyle cevap verir:

‘Ben dünyada iken hayrı, emreder kendim yapmazdım; kötülükten men'eder kendim yapardım; işte cezamı çekiyorum.” (Buhari, Ebu Usame) buyurmuştur.

İşte, âlim olan kimseye, bu tehlike yeter de artar bile. Bir âlim herhangi bir cahilden kendisini üstün görüp kibirlense, bu tehlikeyi düşünüp, hemen o kibri terketmelidir.

Âlim olan kişi, zahiri ve manevi kusurlarını düşünüp Allah-u Zülcelal'in emir ve nehiylerindeki kusurlarını hatırlar ve kendisini bekleyen tehlikeleri düşünürse, muhakkak kendisini esir eden kibrinden vazgeçer.

2- Kibir, ancak Allah-u Zülcelal'e mahsustur. Alim olan kişi bunu bilir ve kibir yaptığı zaman, Allah-u Zülcelal'in kendisine ga-zaplanacağını, ancak tevazu ehli olmakla Allah'ı razı edebileceğini bilmelidir.

Allah-u Zülcelal’e karşı kibir yapanın hali perişanlık olur. İşte bunları bilen alim, nefsini kibir yapmamak için zorlar ve böylelikle kalbinden kibir hastalığı çıkar.

Bir kimse son nefesinde akibetinin ne olacağını düşünür ve nasıl bir tehlike ile karşı karşıya bulunduğunu idrak ederse, değil bir fasığa, bir kâfire karşı dahi kibirlenmesi mümkün değildir.

Demek ki, insanın görevi, kim olursa olsun, hiç kimseye kibir yapmamaktır. İnsan bir cahil gördüğü zaman;

“Bu adam cahil olduğu için günah işliyor olabilir; bense bilerek günah işliyorum. Bunun mazereti vardır, benim hiçbir bahanem yok” demelidir. Bir alim gördüğünde;

“Bu benim bilmediklerimi biliyor. Ben buna nasıl emsal olabilirim.” demelidir.

Yaşlı birini gördüğünde:

“Bu kişi benden daha fazla Allah-u Zülcelal'e ibadet etmiştir.” Kendisinden küçük birisini gördüğü zamanda;

“Bunun günahı benden daha azdır” demelidir.

Bütün bunlara bakarak, herkese düşen görev, kendi akibeti için nefsini ıslah etmek ve kalbini Allah-u Zülcelal'e karşı düzeltmekle meşgul olmaktır. Kendisi tehlikede olduğu halde, başkasına acıyan kimse, büyük bir yalancıdır.

Altıncısı ise; ibadet ve vera ile kibirlenmektir. Bu da insan için çok büyük bir tehlike olabilir. Bundan kurtulmanın çaresi, bütün insanlara karşı tevazuuyu kalbine yerleştirmeye çalışmak, ben bu kadar ibadet yapıyorum, şu kadar zikir yapıyorum, onlar yapmadı ama benim bu yaptıklarımı Allah-u Zülcelal kabul etmemiş olabilir, diye insan düşünmekdir.

Netice olarak, akibetini bilmeyen ve kötü kimselerden olabileceği ihtimalini düşünen kimsenin kibirlenmesi mümkün değildir. Bir kimse de bu korku hakim olduğu sürece, herkesi kendinden üstün görmeye başlar. Bu da en faziletli ve doğru olandır.

İşte kibri kalpten söküp atacak çareler bunlardır.



KİBRİN TEDAVİ OLUP OLMADIĞININ ANLAŞILMASI



1-İnsan herhangi bir meselede kendi emsali ile kendisini tecrübe edip, kibrinin kaybolup kaybolmadığını anlayabilir. Eğer bir hakikati, karşısındaki dile getirdiğinde, bu ağırına gider, memnunlukla karşılamaz ve kabul etmezse, henüz kalbinde gizli bir kibir var demektir.

Bundan Allah-u Zülcelal'e sığınıp, ilim ve amel yapmak suretiyle bu halden kurtulmaya çalışmak lazımdır.

2-İnsan, emsal ve akranları ile aynı meclislere gidip, yolda onları öne geçirmek ve meclislerde arkada oturmak suretiyle, kendisinde kibrin bulunup bulunmadığını öğrenebilir. Şayet onları öne geçirmek, onların arkasında oturmak, kendisine ağır geliyorsa, henüz daha kalbinde kibir var demektir.

Eğer böyleyse, kendini buna zorlayarak ve buna alışmaya, bu ağırlığı üzerinden atmaya gayret etmesi lazımdır. Ancak böyle davranarak kalbindeki kibri kırabilir.

3-Fakir kimselerin davetine katılmak, arkadaş ve yakınlarının işlerini görmekten geri kalmamak suretiyle, kibirli olup olmadığını anlayabilir.

Bu davranış ağırına gidiyorsa, kendisinde kibir var demektir. Halbuki bu davranışlar hem güzel ahlaktır, hem de mükâfâtı çoktur.

Bunlardan kaçınmak, kalbinde manevi kirlerin bulunmasındandır. Bu gibi işleri yapmak suretiyle içindeki bu kirlerden temiz-lenmeye çalışmalıdır. Ancak böylelikle kibir hastalığından kurtulabilir.

4-Kendisinin ve arkadaşlarının eşyalarını bizzat kendisi taşıyarak, kendisinde kibir olup olmadığını anlayabilir. Bundan çekinirse, yine kalbinde kibir var demektir.

5-Eski elbise giymekle kendisinde kibir olup olmadığını anlayabilir.

İşte buraya kadar anlatmış olduğumuz kibir, çok tehlikeli bir kalp hastalığıdır. Aynı zamanda Allah-u Zülcelal'in rızasına giden cennet yolunda çok büyük bir engeldir.

Bunun bir an önce tedavi edilmesi gerekir. Çünkü, kalbin bu gibi manevi hastalıklardan temizlenmesi, sonsuz olan ahiret saadetinin kazanılması demektir



Alıntı yapılmıştır hakkınızı helal edin selam ve dua ile

Alıntı yapılmıştır hakkınızı helal edin selam ve dua ile


Keşke alıntı yapılan yeri de belirtseydiniz... En azından "Reyhani Kitap Market'in sitesi" yazabilirdiniz... ???

Gerçekten çok açıklayıcı ve güzel cevaplar gelmiş, teşekkür ediyorum.Müsadenizle ben de acizane kendimden birkaç fikir eklemek isterim.
Şimdi tabi ben bu soruyu laf olsun diye değil, nefislerimiz muhasebeye dalsın diye sordum.Bu arada bilgi haznemize yeni şeyler ekleyelim dedik inşallah.
Kişi eğer hastalığının farkındaysa iş kolay;ama hasta olmadığını savunuyorsa ona hastalığının farkına varmasını sağlamak için baya uğraşmanız lazım.Kalp avcısı batini ilim erbabları, arifler, sadıklar, Allah dostları bu hastalığın kokusunu perdesiz her şekilde alırlar.Şayet kişi Hak yoluna kendisini adamış ve nefsini bu uğurda feda edebiliyorsa insanların bu halini anlaması da çok kolaydır.Bunları niçin söylüyorum biliyor musunuz:hastalığın doktorunu kolayca bulabilesiniz, eğer bu saydığım insanlardan birinden böyle bir uyarı aldıysanız dikkat edin diye...

Kibrin bazı alametleri şunlardır:

1- Kişi başkalarının görüşlerine saygı gösteremiyorsa
2- Doğruların açığa çıkmasında sabırsızlık gösteriyorsa
3- İnsanları aydınlatırken kendisini çok aydın görüyorsa
4- Ben kendi çabalarımla ilim aldım, gayret etmesem ilmim olmazdı diye düşünüyorsa
5- Ona birşey sorulduğu zaman memnun oluyor yada sorulara bıkkınlık ve yılgınlıkla üstünkörü cevap veriyorsa
6- İlim sunmaya çalışırken insanların onurunu, haysiyetini umursamadan muamele yapıyorsa
7- Kendisini cahil değil de alim görüyorsa
8- İnsanlarla konuşmalarında Allaha tevekkül etmeyip ilmine güveniyorsa...vs....vs....

bunlar çoğaltılabilir, tabi bunların yanında bir yığında gizli kibir vardır.

Güzel Rabbimiz onun ezeli ilmi karşısında cahilliğimizi hiçbir zaman unutturmasın inşallah.Kalbimizde de zerre kadar kibirle ona gelmeyi nasip etmesin, nefsimizdeki bütün kötü hasletlerle birlikte kibir hastalığımızı da tedavi etsin inşallah, çünkü onun şanına bu yakışır.Kibir ancak onun gibi padişaha yakışır, biz insanoğlu neyiz ki...Oluştuğumuz sıvıdan tiksinir kaçarız, bir de durmuş ahmakça kibirleniriz değil mi?Rabbimiz cümlemizi ve neslimizi kibretmekten uzak tutsun.Selamlar...

bu konuyu başlatan kardeşimizden allah razı ve memnun olsun. yenice kardeşim o kadar güzel açıklamışsın, o kadar güzel açıklamışsın, ilim okumuş kibirli insanları, eline yüreğine sağlık. ben bu konuda bir yazmaya başlasam berhalde bu konuyu hemen kapatırlar. bu açmış olduğunuz konuyu ilgilendiren kişiler ve anlattığınız kişiliğe uygun bi çare müslümanlar tarafından. ben bu konuda bakara suresi 7,8,9,10,11,12' bakmalarını isterim. bir çok ayette bu kibirli ilim sahipleri anlatır ama okuyupta anlayana.
Allahım anlayıp, anladığı ilimle, gururlanmadan ve kibirlenmeden amel etmeyi şahsım ve bütün müslümanlara nasip et.AMİN!

Adminimiz geçenlerde bir açıklama yaptı sitede, bir konu altında bir başka konunun konuşulmaması ile ilgili. Fakat bir istisna olarak bir başka konuya değinmek gerektiğini düşünüyorum.

Forum içerisinde "Soru ve Cevaplar" isimli bir kategorimiz var. Bu kategori bir mevzu hakkında bilmediklerimizi sorup cevap alabilmek için oluşturulmuş bir kategoridir. Verilen cevapların kaynakları bu açıdan çok önemlidir ve yayınlanmadan önce bölüm yöneticileri tarafından gözden geçirilir, uygunsa yayınlanır, değilse yayınlanmaz. Dolayısıyla diğer kategorilerden farklı olarak her görüşe yer verilmez. Cevaplar Ehl-i Sünnet inancı çerçevesi dışına çıkarılmaz.

Bunun yanında verilen cevaplar bir başka siteden kopya olamaz. Cevaplamak isteyen, cevabı biliyor ise sahih kaynakları kullanarak ve kullandığı kaynağı belirterek soruyu yanıtlar. Bilmiyorsa veyahut kaynak gösteremiyorsa yanıtlamaz. "Efendim kaynak da neymiş?" Sitenin kuralı bu, beğenmeyen yanıtlamaz. İlim bu kadar basit şey midir ki, kaynaksız fikir yürütülsün?

Yukarıdaki sorunun sorulma amacı, soranın dediği gibi "nefislerimiz muhasebeye dalsın diye sordum.Bu arada bilgi haznemize yeni şeyler ekleyelim" diye değil kategori yöneticilerinin (özellikle farukaktaş) yayınlanmaması gereken kaynaksız cevapları kaldırmaları ya da eleştirmeleri karşısında sorulmuş bir sorudur. Hatta soru değil, soranın cevaplayacağı düşünülerek verilmeye çalışılmış bir mesajdır.

Kibrin alameti nedir?

Kibrin alameti verilen yorum şeklindeki cevaplar karşısında Kur'an-ı Kerim ve Hadis-i Şerifler kaynak gösterilerek verilen yanıtlar mıdır? Ya da uygun olmayan bir cevap geldiğinde neden uygun olmadığını izah edip bir başka cevapla karşılık vermek midir?

Doğruların açığa çıkmasında sabırsızlık göstermek, bu nasıl bir davranıştır? Doğrular gizli kalmalı da yanlışlar mı açığa çıkmalıdır?

İnsanları aydınlatmak??? İşte burada ilim devreye girer. Hiçbir ciddi eser görmedim ki kaynaksız olsun. Cevap arayan bir kimsenin sorusuna cevap arayıp kendisine yardımcı olmak, sadece yorum yerine temel eserleri kaynak göstererek yanıtlamak kendini aydın görmek anlamında değildir.

***

Tüm bunların yanında tekrar tekrar söylemek isterim/isteriz ki bu site, yöneticileri imtihan etme yeri değildir. Bunu defalarca söylememize rağmen, site yöneticilerinin kibirli olduğu iddiasında bulunan üyemizin, sorusunu sorduktan sonra gelen cevaba, "hayır öyle değildir" veyahut kendi düşüncesini izah eden bir cevaba "evet aynen öyledir" şeklinde yanıt vermesi ne anlama gelmektedir?

***

sevgili faruk aktaş kardeşim kibrin alameti olmaz. kibir insanın mizanından gelen bir şeydir. bunu allahu teala vücuda yerleştirdiği 2 canlı varlık olan ruh ve nefis ile bir birine karşı imtihan etmek vasıtasıyla yaratmıştır. kimi cahiller vardır kibirliyken kimi ilim sahiblerinde, kibir denilen bu insani huy ve tavır, insanın yapmış olduğu bir takım ibadet ve hayatındaki nefsin ve şeytanın tuzaklarını atlatarak adeta yok etmişlerdir. kimi ilim sahibleri de vardırki onlar, 'ben her şeyi bilirim ve her istediğimi ilmimin sayesinde karşımdakini ekarte ederim' düşünceleriyle nefsine ve şeytana yenik düşmüştür ve şeytana arkadaş edinmiştirde kendisinin bile haberi olmaz. ha bire ilim ve kaynak ister durur. bazı manevi yaşantılar kaynak olmadan maneviyatta görüşme sahnesidir. örnek verirsek 'bir zat senin kapına gelip 'selemünaleyküm faruk aktaş evladım sana ziyarete geldim', dese bir gün evliyalardan (ks.) biri ve nasihat etse sen hemen kaynak aramayamı gidersin? kur-anda böyle görüşme veya bu sizin sizin söylediğiniz metin kur-anda ve kaynaklarda geçmiyor, sizle görüşmem veya sizin dediklerinizi yapmam deme imkanınız varmı? o sözler kişilerin birbiri ile arasındaki maneviyatta muhabbet şeklidir. her şey kağıt üzerinde deyildir. kastım size deyil ama bu düşünce tarzında ki bir çok ilim sahibi kişiler malesef daha hale bu kibir yanlışlığı altında ömürlerini tüketip gitmekteler.
Size katılıyorum çünkü bu konu tahminime göre serbest kürsü'de açılması lazımdı. eğer bu konuyu oraya alarak bu konuda görüşleri burada daha iyi değerlendirme yapıp, görüş alış verişi yapabiliriz. saygılar diliyorum. allaha emanet olun.AMİN!

Malesef net alemiminiz "onulmaz-izale edilemez" yarası haline geldi "intihal" türü yazılar. Adeta bir "intihal çöplüğü"ndeyiz. Google Amca'nın sunduğu iki tık ötemizdeki imkanlar, Google Amca'yı "amcalıktan" çıkarıp "Google Hoca" şeklindeki bir "hocalık" tahtına varis kılınması, bazı konularda işin ciddiyetini kavrayıp orjinalliğini yitirmemesi açısından bize işler düştüğünü gösterdi-gösteriyor.

Duyduğumuza göre Google Hoca'nın da, ehl-i sünnet ile bid'at yolları ayıramayacak kadar kafası karışık. Böyle bir durumda kaynak istenmesi "elzem"dir. Başka birşey denemez. Kaynak istemekte ısrar eden kardeşerimizi "yermek" yerine "tebrik etmek" daha doğru olandır. Kaynak gösterme gafletinden kurtardığı için de minnettar olmalısınız.

Peki bu kaynak istemek haddini aşıyorsa?

Bunun haddini aşaması gibi birşey mevzû bahis olmaz-olamaz. Bilirsiniz, her şeyin bir usûlü, uyulması gereken esasları-metotları, kaideleri-kuralları vardır. Mesela hadis rivayet edecekseniz ravilerini, şiir nakledecekseniz şairini, yazı iktibas edecekseniz yazarını… belirtmeniz gerekir. Hatta ayrıca yayınlandığı yeri, tarihi vs. de… Buna uymayacak olursanız, hukuki ve ahlâki sorumluluk altına girersiniz.Yaptığımız iş meşru bile olsa, eğer meşru yollarla yapmazsak, bırakın ecri, sorumluluktan yakamızı kurtaramayız. Bu hususta son derece hassas davranmaya mecburuz.

Evliyaullâhın sözünü aktarmada da belli kural ve kâideler vardır. Hepsinden evvel bir "usûl" vardır muhakkak.

Hasıl-ı kelam netice-i meram; kaynak istenmesinden kimse gocunmasın. Birileriyle sohbet esnasında konuşmakla, burada genel bir ortamda yazışmak arasında dağlar kadar fark vardır. Ki o sohbetten neyi ne kadar ve nasıl anladığımız ise, işin ayrı bir boyutu...

Bu tür kaynak isteme konularında öyle alınmaya, kırılmaya, gücenmeye gerek yok.

Selamlar.

Özellikle "Nevşehirli Mücahit" kardeşimize aydınlatıcı bilgilerinden dolayı çok teşekkür ediyorum.
Bizim niyetimiz kurulu sofraya farklı bir tat katmak, yorumumuzla da bunu yapmaya çalıştık.Allah aşkına niye herkes bazı lafları alıp bi yerlere taşımaya çalışıyor, acaba yorumumu katmakla çok mu hata yaptım?Ama bunu herkes yapabiliyor.Lütfen kimse, kimse hakkında zanda bulunmasın, elhamdülillah bizim kimseden korkumuz olmaz ki üstü kapalı konuşalım.Ortam daha fazla gerilmesin, çünkü çok komik bir sahne oluyor.Kendi tarafımdan bu konuyu kapattım, sağlıcakla kalın. :(

ilim 3 tür konusan bir kitap, devam eden sünnet, ve bilmiyorum..

Kibirin bir yani acziyetini görememenin bir cok dali vardir, bunlardan biri de sahip oldugu ilimden dolayi kisinin kendisini üstün görmesidir. ve o ilmi, ilme muhtac talebelerden esirgemesidir.. yahut kendisinin alim oldugunu vurgularcasina sunmasidir..

Nasil ki ilim dogustan verilmiyor kisinin cabasi ile ögreniliyorsa kibir de dogustan gelen birsey degildir. Zira hadista her cocuk islam dini üzerinde dogar deniyor. Yani her dogan cocuk islamiyetin kurallarina dört dörtlük bir müslüman gibi yani kibirdir gururdan da uzak bir halde dogar..

Ilmin kisilerin okul, kurs hocasina göre gelismesi gibi, kibirde cevrenin etkisi, sahip olduklari ile sekillenir ve büyür. Kimisi süper zeka oldugundan hemen ögrendigi gibi kimiside karakteri geregi büyüklenmeye yatkin olabilir.. Bu onun dogustan kibirli oldugu anlamina gelmez. Tipki dogustan alim olamiyacagi gibi.

Resim cizebilme yetenegi de üzerinde calisip cabaladikca olgunlasip var olacaksa kibirde kibirlendikce, kisi büyüklendikce, bakin ben alimim herseyi biliyorum tarzi böbürlendikce gururu arttikce kibri de büyür büyür büyür.. öyle hale gelirki kardesim ne yapayim dogustan böyleyim, ya da kibrin dogustan oldugunu sanmaya baslar.. halbuki o zaman ile güclenmistir. tipki mütavaziliginde zaman ile olgunlasip büyümesi gibi.. ya da yerden biten bir fidanin koca cinar agaci olmasi gibi..

kibir itirazi dogurur, tartismalari fitiller.. ilim ise paylasimi dogurur. Kibrin ve gururun oldugu yerde sinirler gerilip karsilikli atismalar birbirine girerken, ilmin oldugu yerde gönüller yumusar, sesler alcalir. birseyler ögrenmek icin pür dikkat olunur..

kibir sahipleri tartisircasina hep birseyler ögretmek icin calisir.kimseyi dinlemez. Sanirki orada kendinden üstün kimse yoktur. herkesin el pence olmasini bekler.. Ilim sahipleri önce dinler. Sukut eder. Sorulari analiz eder. cevapladiginda ortami yatistirmayi, sukute davet etmeyi cabalar.

Ilim sahibi sorulursa konusur. Bilinmiyorsa uygun dille anlatmaya calisir. Kibir sahibi sorulmasa bile kendisi sorar altinada cevabini yazar. Bakin ne kadar cok biliyorum dercesine.

Kibir cehaleti besler.. ilim irfani besler.. alimin gururlusuna kibirlisine cahil degil, alimin olgununa ehli olanina arif denir..

Kibirli olanlar her konuda konusmak ister, ilim sahibi olanlar ehli oldugu mevzular disinda konusmaktan kacinir..

Kibir sahipleri her yerde akil mantik yürütür (belki de su an oldugu gibi), ilim sahipleri virgülüne varincaya kadar kaynaklari ile konusur..

cahil bir kardesinizden kendine hakli cikarma cabasini okudunuz ise tesekkür ederiz.. hatalarimi cehaletime vermeniz ümidi ile..

selam sevgi ve dua ile


Dini Sorular ve Cevaplar

MollaCami.Com