Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


mazhep tassubu nedir?

kardeslerim, biz biliyoruzki,kisi mensubu bulundugu mezhebin bütün kural ve kaidelerine riayet etmesi lazim, ancak zaruret durumlarinda diger hak mezheplerden de istifade edebilir... diger mezheplerden faydalanacagi zaman o konuda o mezhebe gecme diye bir husustan bahsedilmekte , zaten bildigim kadariyla hanefi mezhebi zaruret durumunda diger mezheplerdeki kurallari tatbik etmek icin cevaz veriyor... bu durumda diger mezhebe gecme durumu nekadar dogru?
birde günümüzde sikca duydugumuz mezhep tassubu, tam olarak mensubu oldugumuz mezhebin kurallarini tatbik etmekmidir, yoksa kasdedilen baska bir sey midir ve caizmidir? g2))

Dediğiniz gibi;zaruret anında mensub olduğumuz mezhebin dışında diğer üç mezhebden biri ile amel edilebilir.
Mezheb taassubu ise;mensub olunan mezhebin görüşleri dışında diğer üç mezhebin farklı görüşlerini yanlış görmektir.Hak yalnız benim mesleğimdir demektir.En güzel benim mesleğimdir demektir.

Şu ifadeleri değerlendiriniz.

''Ve haklı her meslek sahibinin, başkasının mesleğine ilişmemek cihetinde hakkı ise: "Mesleğim haktır, yahud daha güzeldir." diyebilir. Yoksa başkasının mesleğinin haksızlığını veya çirkinliğini îmâ eden, "Hak yalnız benim mesleğimdir." veyahût "Güzel benim meşrebimdir." diyemez olan insaf düsturunu rehber etmek.(Alıntı)

Selam ve dua ile...

Mezhep taassubu, belli çevrelerin günümüzde hak mezhepleri bir çatı altında toplama(!) cüretkarlığını gösterme çabasında olduğu ve "Müçtehit taslakları"mızın fazlaca kullandığı bir terim.

Savundukları görüş ise, hak mezhepler bir çatı altında toplanmazsa millet birbirine düşman kesiliyormuş. Ben hiçbir Hanefî'nin bir Şâfi'ye bu yüzden kin bağladığını görmedim. Olmadı da...

Müctehid sıfatını kazanmış bir İslam aliminin, hüküm bakımından kapalı veya kesin olmayan (zannî) ayet ve hadisleri İslam’ın temel esaslarına aykırı olmayacak şekide yorumlayarak getirdiği çözümler topluluğundan birini benimseyerek, ameli sahada o istikamette gitmenin nasıl bir düşmanlığı olabilir ki?

O'nlar "müçtehid" iken belli hükümler vererek bir yol çizdiler. Bu çizdikleri yolda verdikleri hükümlere karşılık, doğru ise üç, isabetsiz ise bir sevap dahi aldılar. Zirâ onlar İlm-i Ledünnî'ye mazhar olmuş müçtehitlerdi ve bu da müçtehidlerin özelliklerinden biriydi.

Ama belli çevreler ve en bâriz görülenlerinden "Hayretin Karamangiller familyası" bu mezheplerin hükümlerini karıp-katıp bulamaç edip, kafası karışık halkın önüne servis yapmayı marifet edindiler. Mimar Sinan merhumun yaptığı Selimiye Câmii'nin kubbesini Süleymâniye Câmii'ne yamamaya kalktılar. Sonuçta dört başı mâmur olan, "dört dörtlük" hak mezheplere yeniden şekil verme cehâletini gösterme çabasına girdiler.

Onlar, o Allah vergisi olan ilimle, o şaheserleri dikmişken, onları bozmanın kendi yiyecekleri nane olmadığını bilemediler, dahası bu edepsizliği yapmaktan geri durmuyorlar.

Ama üzülerek ifade edelim ki günümüzde, namazda olduğu gibi, haccın, kurbanın da vakitlerinin değiştirilerek yılın 12 ayına yayılabileceği, yani senenin her mevsiminde yapılabileceği icitihâd(!)ında bulunma cür’etini bile gösteren sözde müctehidlere rastlamak mümkün. Hem de isimlerinin önünde kocaman kocaman ünvanlarıyla... Ve bunu da “bilimsellik!” adına yaptıklarını söylüyorlar ki, Allah’tan –şayet kabilse, istidatları varsa– hidâyetlerini istemekten başka ne dileyebiliriz!

Mehmed Zâhidü'l-Kevseri'nin "Mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür!" sözünden yola çıkarak, bunların yaptığı "bulamacın" hangi kategoride değerlendirilebileceği merak konusudur. Bu bulamacın bir mezhep olmadığı açık. Çünkü bu iş müçtehidlikten uzak "Karamangiller" tayfasına emanet edilebilecek bir husus değil.

***

Zaten tefik-i mezâhibe gitmemek şartıyla çok zaruri hususlarda mezhep taklidi câizdir. Yani mezheplerin hükümlerini birbirine katıp savurmak gibi bir görüş doğru değildir.

Resûlüllah Efendimiz (s.a.v.) bizzat kendileri:

Benim sünnetime, Râşid Halifelerim’in sünnetine temessük edin (tutunup sarılın), azı dişlerinizle sımsıkı yapışın.(Sünenü Ebî Dâvud, Sünnet.) buyurmuşlardır.

Kısaca benim bildiğim kadarıyla, "mezhep taassubu" terimi; belli çevrelerin yapmak istedikleri "mezhepleri bir çatı altında toplama" fiiline giydirdikleri bir kılıf. Bunu öne sürerek emellerini icrâ etmek. Yoksa hak mezheplerin birbirine düşmalığı gibi bir husus mevzû bahis bile değildir.

Bunu bağlı olduğu hak mezhebi tanıyıp, diğer hak mezhepleri yok saymak gibi bir manası da var. Tabî mezhepler hakkında bilgisi olan aklı başında bir müslüman bu tür görüşlere meyletmekten uzaktır.

Selam ve sevgiler...

ankebut 57 kardesim , paylasiminizdan dolayi Allah (c.c.) razi olsun...
yolcu kardesim, bizim mezhepler arasindaki ayrimda su ifadeyi kullanacagimizi ögrenmistik... benim mensubu oldugum mezhep dogru belki yanlistir, öbür hakmezhepler yanlis belki dogrudur seklinde , görüldügü gibi ince bir nüans ile izah edilmekte... katkinizdan dolayida Allah (c.c.) razi olsun...

Rica ederim.

Taassub konusunda bir başka açılım:

İslam dünyası bir meclis,bir şuradır;ama intizamsız,muntazam değil,bir müstakim çizgi üstünde omuz omuza gelmiyor.

Fetva;re'yi-cumhur(müctehidlerin ve din ulemasının ekseriyetle itifak ettikleri görüş) üzerinedir.

Re'yi-cumhur dışındaki diğer kaviller,içtihadlar, cumhurun re'yine uymasa bile eğer temeli Kitab ve Sünnetin bir işaretine dayanırsa; o zaman münferit de olsa; o görüş, Müslümanların kabiliyyetlerinin re'ylerine bırakılır.
Temeli şer'i olduğu için,hali o fetvaya uygun gelen Müslümanlar ona uyabilirler.Eli bir kadına dokunduğu zaman şehveti uyanan bir müslüman fert,kendisi hanefi de olsa,Şafii mezhebine uyarak abdestini tazeleyebilir.Kendisi için amel edebilir,başkasına yayamaz ve başkasına fetva veremez.Öyle ki;herbir kabiliyyet,kendi terbiyesine münasip gördüğünü seçebilsin.Ferdin terbiyesi için hangisi uygunsa,müçtehid imamların o fetvasına uyabilir.Cumhurun görüşüne uyulması hususunda zaten tereddüt yoktur.Kaynağı Kitap ve Sünnetin bir işareti olan re'yi-cumhur dışındaki içtihadlar ise,ferdin haline zaruretine göre uyabilecekleri bir dini görüştür.Ancak,burada iki önemli nokta vardır:

Birincisi:Söz konusu kabiliyyetin meyliyle seçilen ve bir derece hakikatı içinde bulunduran, re'y-i cumhura uymasa da; kaynağı Kitap ve Sünnetin işareti olup, azınlıkta kalan içtihad,-aslında-kayıtlı iken ve o kabiliyyete özgü olduğu halde;mesela Hanefi mezhebindeki ''kadına el değince abdestin bozulmaması'' hükmü aslında ''şehvet uyanmazsa'' maddesi ile kayıtlı iken;İmam- A'zamın muradı o kayıtla kayıtlı iken mutlak bırakmış.Azınlıkta kalan her mezheb hükmü illa böyle olmuştur.Ve o imamların peşinde giden tabileri de o kaydı görmedikleri için,imamlarına taraftar çıkarak o kayıtlı olması gereken hükmü herkese umumileştirdi. Ameldeki mezheb imamlarının icma-ı ümmetin dışında kalan ferdi içtihadlarında asıl muradları;bazı kayıtlarla kayıtlı iken mutlak bırakıldığı için,daha sonra gelen mukallidler(taklid edenler)kayıtları görmeyerek taassub gösterip kayıtlı hükmü mutlak olarak yaydılar.Böylece ilmi sahada bir dayatma ortaya çıktı.Mesela:
Şafii mezhebinin seferde farz namazlarını cem etme meselesi kayıtlı iken ve şarta bağlı iken imam o kaydı söylememiş,zamanla o mesele yaygınlaşmış.

İşte, o re'yi-i cumhurun dışında kalan ferdi içtihadların aslındaki kayıtlar, müctehidlerce söylenmediğinden,zamanla o mezhebin tabilerince hüküm yayılmış;ilimle değil de taklitle o mezhebe taraftar olan cahil taklid edicisi ise taassub edip,azınlıkta kalan o içtihadı muhafaza adına;o görüşe karşı çıkanların yıkılmasına çalıştılar.

Re'y-i cumhur olmazsa,ümmet helak olur.Mezheblerde taassub fenadır.Mezheb,din değildir.Mezheb sahibi diyor ki:''Bu ayet ve hadisten re'yim budur!'' ''İslam dini budur'' demiyor ki! Şimdi ise maalesef her mezheb,her meslek,her tarikat ''din'' olmuş! Meslek,meşreb sahibleri meslek ve meşreblerini üçüncü,dördüncü deracede bırakmalıdır.Mezheblerin,re'y-i cumhurun dışında kalan görüşleri yayılmamalıdır.

İkincisi:Azınlıkta kalan ve re'y-i cumhura muhalefet eden,ama kaynağını yine Kitab ve Sünnetin bir işaretinden alan o içtihadı seçen ferdin bu seçimi;hevesinden ve taassubundan dolayı ise;bu onun için bir tehlikedir.Ancak zaruret halinde o re'y-i cumhurun dışındaki hüküm tatbik edilebilir.Zaruret bittiği anda re'yi cumhurla amel etmelidir.

Selam ve dua ile...


Dini Sorular ve Cevaplar

MollaCami.Com