Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


abdest

Esselamunaleyküm
Kişi abdeste niyet ederken:Allahım niyet ettim öğle nemezı için abdest almaya derse vede namazdan sonra aynı abdestle ikindi veya nafile namaz kılabilirmi?
ALLAH RAZI OLSUN.

neden öyle niyet ediyorsunuzki?
niyet ettim Allah rızası için abdest almaya demek yeterli degilmidir? ???
o zaman sorun çıkmaz sanırım...

Abdesteki niyyetin hükmü

Abdestin sünnetlerinden birincisi, niyetle başlamaktır. Maksat taharetsiz sahih olmayan abdest almak, hadesi gidermek, yahut emre imtisal etmek gibi bir ibadete niyet etmektir. Ulemanın beyânına göre niyetsiz abdest, ibadet değildir. Niyeti terkeden kimse biraz günahkâr olur.

Emredilen abdestte, keza eşek artığı ve hurma şırası ile alınan abdeste niyet farzdır. Nitekim teyemmümde de niyet farzdır. Niyetin vakti, Vüzün yıkandığı zamandır.

«el-Eşbah»da: Niyet elleri bileklere kadar yıkarken yapılmalıdır. Tâ ki abdest alan kimse sünnetlerin sevabına nail olsun» deniliyor.

Ben derim ki: Lâkin Kuhistânî'de niyetin yeri diğer sünnetlerden önce yapılmasıdır, denilmiştir.

«et-Tuhfe»de de öyledir. Binaenaleyh bize göre niyetin yeri Şafii'ye göre niyetin farz olduğu yer değildir. Ona göre niyetin farz olduğu yer, yüzü yıkamazdan az öncedir.

Niyet hakkında meşhur yedi sual vardır. Bunları Irakî manzum olarak ifade etmiş ve şöyle demiştir: «İdrak sahiplerine niyet hakkında yedi sual vardır. Sen bunları her âlime hikâye et!

Niyetin hakikati, hükmü, mahalli, zamanı, şartı, keyfiyeti ve niyetten maksad nedir?»
İ Z A H

Niyet; bir şeyi yapmaya, kalbin azim ve irâde etmesidir. Istılahen; Teâlâ'nın vacib kıldığı fiili hakkında ona tâat ve yakınlık kasdetmektir. Bunda yasaklar da dahildir. Çünkü yasakla teklif edilenmemurunbih olan abdest, maksut değildir. Maksut olan taharettir. Bu da memurunbihle olsun, başkasıyla olsun hâsıl olmaktadır. Çünkü su, tabiatı icabı temizleyicidir.

Şarihin «Emredilen abdeste niyet farz değildir» sözü hatadır. Doğrusu abdest, ibadet olmak için niyet şarttır. o namazın anahtarı değildir şeklinde olacaktır. Çünkü abdestte niyeti terk eden kimse bir farzı terk eden gibi muaheze ve muakabe olunmaz.

Lâzımın bulunmaması melzumun da bulunmamasını gerektirir. Şart ancak bir ibadetin sıhhat şartlarından olduğu zaman farz olur. Bu öyle değildir. Niyet yalnız abdestin ibadet olması için şarttır. Bu sözümüzü şu da teyid eder ki; abdest âyetinde niyetin şart olduğuna delalet yoktur. Nitekim Allâme İbn Kemâl bunu «Hidâye» şerhinde tahkik etmiştir.

«el-Bahr» nâm eserde şöyle deniliyor: Abdestin namaza anahtar olması hususunda niyet şart değildir. Niyet; esah kavle göre ancak abdestin sevaba sebep olması hususunda şarttır. Niyetsiz abdestle de sevap verilir, diyenler vardır. Eşek artığı ile abdest hakkında «Fethü'l-Kadir» de şu beyanat vardır: Ulema, eşek artığı ile abdest alırken niyet Iâzım gelip gelmeyeceğinde ihtilaf etmişlerdir. İhtiyat olan niyet etmektir. Zâhirine göre bu sözden murad, ihtiyat niyetin lüzumuna kâil olmaktır, demektir.

Hurma şırası ile abdestin câiz olması kâil olmaktır. demektir. Bu abdest teyemmüm gibidir. Çünkü suyun bedelidir. Onun için su varken onunla abdest almak câiz değildir. Su bulunursa onunla alınan abdest bozulur. Bunu Kudûri ulemamızdan naklen beyan etmiştir. Herhalde eşek artığındaki illet de böyledir. Çünkü onunla da su bulunmadığı vakit teyemmümle birlikte abdest alınır. Nitekim yerinde görülecektir.

Niyetin lügat ve ıstılah manalarını yukarıda arz etmiştik.

Hükmü: Abdest ve gusülde sünnet olmasıdır. Namaz ve zekat gibi bizzat maksud olan ibadetlerle teyemmümde. hurma şırası ve eşek artığı ile alınan abdestte, keffaretlerde ve abdestin ibadet olmasında niyet şarttır.

Niyetin yeri; kalpdir. Kalpten niyet etmeden yalnız dil ile niyeti söylemek kâfi değildir. Meğer ki kalbini toparlayıp onunla niyet etmeye kadir olamasın, yahut niyette şüphe etsin. Bu takdirde dil ile niyet kafidir. Acaba niyeti söylemek müstehap mıdır, sünnet midir yoksa mekruh mudur? Bu hususta birçok kaviller vardır.

«Hidâye» sahibi azîmetini toparlayamayan bir kimse için niyeti dil ile söylemenin müstehap olduğunu tercih etmiştir.

«Fethül-Kadîr»de Peygamber (s.a.v.)'den ve ashâbından niyeti dil ile söyledikleri, sahih veya zayıf hiçbir hadisde nakledilmemiştir, deniliyor.

İbn Emîr Hâcc buna: «Dört mezhep imamından da nakledilmemiştir» cümlesini ziyade ediyor Sözün tamamı «el-Eşbah»ın niyet bahsindedir.

Niyetin zamanı; İbadetlerin evvelidir. Velev hükmen olsun. Meselâ, bir kimse evinde namaza niyet eder de mescide giderek o niyetle namaza başlar, araya namaza mâni bir fasıla da girmezse hükmen namazın başında niyet etmiş sayılır.

Zekâtın farz miktarını malından ayırırken, oruca akşamdan, hacca ihrama giderken niyet etmek de bu kabildendir. İzâhı «el-Eşbah»dadır.

Niyetin şartı; İslâm, temyiz, niyet ettiği şeyi bilmek ve kasdettiği fiille niyet arasında niyete aykırı bir şey yapmamaktır. Bunun İzahı da «el-Eşbah» tadır.

Kasıttan murad: niyetle kastedilen işlerdir. Ulema niyetten maksad ibadetleri âdetlerden ve bazı ibadetleri birbirlerinden ayırmaktır, demişlerdir. Meselâ orucu bozan şeylerden sakınmak bazen perhizden yahut ihtiyacı olmadığından ileri gelebilir. Âdet olmayan yahut başkasıyla karışmayan 'a iman, mârifet, korkusu, ümit, Kur'an okumak, zikir etmek ve ezan gibi şeylerde niyet şart değildir.

Keyfiyet; şekil ve heyettir ki bununla bir şeyin halini sorana cevap verilir. Meselâ burada niyetin nasıl yapılacağını soran bir kimseye abdest, gusül ve teyemmümde taharetsiz câiz olmayan bir şeyin mubah olmasını yahut hadesi gidermeyi niyet edersin diye cevap verilir. Benim hatırıma gelen budur. Sonra benzerini «el-İmdat» adlı eserde gördüm.

Ve sünnetleri.
abdestin niyyeti varmidir.?

Abdestin ve guslün vacipleri yoktur. Metin'de abdestin farz ve sünneti olduğu beyan edilmiştir. Şimdi bunları zikretmeye gayret edelim.

NİYET: Niyet bir şeyi yapmaya kalbin azim ve irade etmesidir. Kalbten niyet etmeden, yalnız dil ile niyeti söylemek kâfi değildir. İmam-ı Merginani: "Abdest alan kimse için tahareti niyet etmesi müstehaptır. O halde abdeste niyyet bize göre (Hanefi fûkahası) sünnettir. İmam-ı Şafiî (rha) katında ise farzdır" buyurmaktadır. Zira Safiî Fukahası; başlı-başına bir ibadet kabul etmiştir. Bu sebeble niyetsiz olması mümkün değildir. Hanefi fûkahası; Abdest'i, namaz için bir anahtar olarak ele almıştır. Niyetin vakti yüzün yıkandığı zamandır.

abdeste niyyet sünnet olup ya abdestsizligi kaldirmak veya ikamei salat, veya baska bir Allahin emrini yerine getirmek icin niyyet edilir.kalbinin niyyeti ile fiilini birlrestirir ise islam fukahasi yaninda daha güzel görülmüstür.
nimetül-islam abdest bahsi.
BESMELE İLE BAŞLAMAK: İmam-ı Merginani: "Abdeste başlarken û Teâla (cc)'nın ismini zikretmek, yani besmele ile başlamak da abdestin sünnetlerindendir. Zira Resûl-i Ekrem (sav) buyurdu ki: "û Teâla (cc)'nın ismini zikretmeyen kimsenin abdesti yoktur." Bundan murad, faziletini kaldırmaktır" hükmünü zikretmektedir. Besmeleyi abdeste başlarken çekmek esastır. Çıplak bir halde iken veya pis bir mahalde (tuvalet vs.) besmele çekilmez. Fethû'l Kadir'de de böyledir. Bir kimse abdestin evvelinde "Lâ İlâhe İllAllah" veya "Elhamdülillâh" veyahud "Eşhedü enlâ ilâhe illAllah" derse, bu besmele yerine kaim olur.

ÖNCE BİLEKLERE KADAR ELLERİ YIKAMAK: Resûl-i Ekrem (sav): "Sizden birisi uykusundan uyandığı zaman; kat'iyyen elini üç kere yıkamadıkça, su kabına daldırmasın. Çünkü o; eli nerede gecelemiştir bilemez" buyurmuştur. Ayrıca insanın eli, temizleme hususunda bir vasıtadır. Dolayısıyla önce onun temizlenmesiyle başlamak sünnettir. Malûm olduğu üzere elleri, dirseklere kadar (dirsekler de dahil) yıkamak farzdır. Fakat önce bileklere kadar yıkamak, tertib olarak sünnettir.

MİSVAK KULLANMAK: Resûl-i Ekrem (sav): "Eğer ümmetime meşakkat vereceğinden çekinmeseydim, her namaz için misvak kullanmalarını onlara mutlaka emrederdim" buyurmaktadır. Misvağın kalınlığı küçük parmak kalınlığında, uzunluğu ise bir karış uzunluğunda olmalıdır. Dişleri parmakla yıkamak, misvak yerini tutmaz. Ancak misvak bulunmazsa sağ elin bir parmağı ile dişleri temizlemek misvak yerine kaim olur.


AĞZI YIKAMAK (MAZMAZA): Resûl-i Ekrem (sav)'in abdest alırken ağzını üç defa yıkadığı (Mazmaza yaptığı) kat'i haberlerle sabittir. Bunun sınırı; suyun ağızın tamamını kaplamasıdır. Ayrıca her seferinde suyu yenilemek de sünnettir.

BURNU YIKAMAK (İŞTİNŞÂK): Resûl-i Ekrem (sav)'in abdest alırken burnuna da üç defa suyu çektiği kat'i haberlerle sabittir. İştinşak'ın sınırı; suyun genize ulaşmasıdır.

KULAKLARA MESHETMEK: Abdest alan kimse; başını meshettiği su ile, kulaklarının ön ve arka tarafını mesheder. Tahavi şerhinde böyledir. Fakat bışını meshettikten sonra elinde bulunan ıslaklıkla değil de, başka taze bir su ile kulakları meshetmek daha güzel olur. Bahrü'r Raik'te de böyledir. Resûl-i Ekrem (sav): "Kulaklar baştandır" buyurmuştur. Bundan maksat, hükmünü beyandır. Yoksa yaratılış itibariyle başa ait olduğunu murad değildir.

YIKANMASI GEREKEN UZUVLARI ÜÇ'ER DEFA YIKAMAK: Yıkanması farz olan, yüz, eller ve ayaklar gibi uzuvları üç'er defa yıkamak sünnettir. Bu uzuvlardan birini yıkamaya başlayınca ilk yıkama farzdır. Zahiriyye'de de böyledir. Sahih olan kavle göre iki yıkama ise sünnet-i müekkede'dir. Abdest alırken, yıkanmakta olan uzva su ulaşır ve ondan damla damla dökülüp akarsa, yıkanmanın tamam olduğu kat'i olarak anlaşılır.

PARMAKLARIN ARASINI HİLÂLLEMEK: Resûl-i Ekrem (sav): "Parmaklarınızı hilâlleyiniz ki, onların arasına cehennem'in ateşi girip de onları hilâllemesin" buyurmuşlardır. Bu aynı zamanda farz olan yıkamanın kâmil manada gerçekleşmesini sağlar. Resûl-i Ekrem (sav)'in parmaklarının arasını açarak onları hilâllediği kat'i haberlerle sabittir.


SAKALI HİLÂLLEMEK: Kur'an-ı Kerim'de Hz. Musa (as)'nın kıssası beyan buyurulurken, Hz. Hârun (as)'la aralarında geçen bir konuşmaya yer verilir. Hz. Harun (as), Hz. Musa (as)'ya hitaben: "-Ey Annem'in oğlu, ne sakalımı, ne başımı tutma" diye istirhamda bulunur. Gerçi buradaki mahiyet, Hz. Harun (as)'ın İsrailoğullarının çirkin fiilerinde herhangi bir taksiratının bulunmadığını beyandır. Ancak bu vesile ile sakallı olduğu da kaydedilmiştir. Resûl-i Ekrem (sav): "Müşriklere muhalefet edin. Bıyıkları kısaltın, sakalı uzatın" buyurduğu bilinmektedir. Sahabe'den İbn-i Ömer (ra)'in; Resûl-i Ekrem (sav)'in bıyıklarını derisinin beyazlığı görülecek şekilde kestiği şeklindeki rivayeti genel kabul görmüştür. İbn-i Hümam: "Kadınlaşan erkeklerin ve bazı mağriplilerin yaptığı gibi sakalın bir kabzadan az bırakılmasını hiçbir alim mübah görmemiştir. Sakalı tamamen kazımak ise Hind'li yahudilerin ve İran'lı mecusilerin adetidir" hükmünü zikrediyor. Alauddin El Haskafi "Dürri'l Muhtar'ında" ve İbn-i Abidin de bu eserin haşiyesi olan "Reddü'l Muhtar'ında" bunu aynen benimsemişlerdir. Sakalını, harhangi bir özüre mebni olmaksızın dibinden kesen kimsenin imameti hususunda ulema arasında ihtilaf vardır. Şeyhülislâm Ebussuud efendi: "İmam olan Zeyd'in sakalında kıran hastalığı çıkarsa, azledilmesi gerekir mi?" sualine "-Kabzadan eksik olursa, olur" fetvasını vermiştir. Sakalın hilallenme şekli: Parmaklar sakalın içine sokularak alt taraftan üst tarafa doğru hareket ettirilir. Resûl-i Ekrem (sav) mü'minlere; sakal bırakmak sûretiyle, müşriklere muhalefet etme emrini vermiştir. Dolayısıyla mü'minler sakal bırakma hususunda titiz olmalıdırlar.


SAĞ TARAFTAN BAŞLAMAK: Resûl-i Ekrem (sav): "Şüphesiz ki û Teâla (cc) her şeyde sağdan başlamayı sever. Hatta ayakkabılarını giyerken ve çıkarırken dahi" hükmünü beyan buyurmuştur. Dolayısıyla Abdest almaya her uzuvda sağdan başlamak sünnettir.

TERTİBE RİAYET ETMEK: Abdesti; ayet-i kerime'de beyan buyurulan sıraya riayet ederek almak da sünnettir. Yani önce elleri, sonra yüzü yıkamak, sonra da başa meshetmek ve en son olarak da ayakları yıkamaktır. Ayet-i kerime'de geçen "fe" takib içindir. İmam-ı Şafii (rh.a) bu takibin mecburi olduğunu esas alarak; tertibe riayetin farz olduğuna kail olmuştur. Dolayısıyla Şafiî fûkahası; abdestin farzının altı olduğu hususunda müttefiktir. Bunlar: Niyet, ellerin yıkanması, yüzün yıkanması, başa meshedilmesi, ayakların yıkanması ve tertibe riayet'tir.

BAŞIN TAMAMINI BİR KERE MESHETMEK VE MUVÂLÂT: Abdest alan kimse; iki avucunu ve parmaklarını, başının ön kısmından başlayarak arka kısmına kadar, başın tamamını meshetmeyi devamlı olarak ve özürsüz bir şekilde terketmek günah olur. Muvalât ise; uzuvları fasıla vermeden birbiri ardınca yıkamak demektir. Öyle ki mutedil bir havada ilk yıkanan uzuv, abdest tamamlanmadan önce kurumamalıdır.

hocam Allah razi olsun.


hocam Allah razi olsun.

yani özetleyelim o sorunuz teyemmüm abdesi alan bir kimse olsa kılamaz
lakin normal abdest alan kimse niyet etse o namazı kıldığı gibi nafile ibadet ettiği gibi Kuran ı kerimde okur


Dini Sorular ve Cevaplar

MollaCami.Com